Ulusal festivallerin geleceği
Yerel seçimler yalnızca kimi büyük kentlerde el değiştirmelere değil, aynı zamanda ulusal film festivallerinde de kimi değişim-dönüşümlere zemin hazırladı. Bu film festivallerinin başında ise Antalya, Adana, Ankara ve Malatya geliyor.
Söze seçimlerden en karlı çıkan Uluslararası Ankara Film Festivali’nden başlayalım. Ülkemizde İstanbul Film Festivali ile birlikte ilkelerini belirleyip kurumlaşan ender festivallerden biri olan Ankara Festivali, ilk üç yıl, üç ortaklı bir şenlik iken dördüncü yıl bir vakıf kurarak kurumlaşmış ve gününüze değin de bu kurumlaşmasını sürdürerek, ilk beş yılın dışında yerel yönetimlerle arasına zorunlu bir mesafe koymuştur. Bu zorunluluk Ankara Festivali’nin tutumundan daha çok, büyük kent belediyesinin festivale karşı alerjisinden (!) kaynaklanmıştır. Bu yıl ise; 25 yıl aradan sonra benzer dünya ve sanat görüşünü paylaştığı bir belediye ile çalışma olanağına kavuşmuştur. Bu buluşma; sanırız, uzun yıllar olanaksızlıklar içinde çabalayan, kimi yıllar ise yapılmakla yapılmamak arasında kalan bir festivalin geleceği için, hem bir moral, hem de maddi/manevi bir garanti gibi algılanabilir.
Adana Altın Koza Film Festivali ise yapısal/yönetsel olarak Ankara Film Festivali kadar şanslı değil. Dahası radikal bir değişim-dönüşüme gereksinim duyuyor. Bu festivalin mevcut kadrolarla yapılması olanaksız. Zaten böyle bir kadro da yok. Hemen hemen tümü devşirme. İki yıl önce yollarını ayırdığı ve saf dışı bırakılan kadroların yeni başkanla birlikte çalışma yapması ise düşünülemez. Düşünülse bile festivali olumsuz bir şekilde etkileyerek daha baştan saygınlığının yitirilmesine zemin hazırlar. Sanırız bu festival, yeni isimlerden oluşan genç ve dinamik bir kadroyla yoluna devam eder. Tabii yeni başkanı bekleyen bir sorun da, geçmiş festivallerde onca kişi ve kuruma olan ve bir kısmı da davalık olan borçlar. Bu borçlardan bir kısmı da, akçeli ödüllerin alacakları. Bakalım yeni başkan bunları nasıl çözüme ulaştırabilecek.
Büyük ölçüde değişim dönüşüme uğrayıp radikal kararlar almak zorunda kalan bir festival de ulusaldan sıyrılıp kendini uluslararası yapmaya zorlayan, zorladıkça da hem kendinden ve ulusal sinemadan uzaklaşıp hem de saygınlığından ödünler vererek yalnızlaşan bir festival görünümü veren Antalya Festivali. Eski başkan Menderes Türel’in “marka kent yapma” uğruna yok ettiği, ama sonuçta ne ulusal ne de uluslararası olan bu festival, sanırım büyük bir ölçüde yapısal/yönetimsel bir arınmaya gitmek zorunda kalacak. Bu festivalin de önünde iki seçenek var; Ya bilinen, “o festivalden bu festivale” yönetici, danışman, ya da editör yakıştırmaları adı altında dolaşan, eski festivalin de bu durumlara düşmesine neden olan festival tacirlerin eline düşerek, ya da kendi düşüncelerinin doğrultusunda genç, sinema bilgi ve birikimine sahip, bugüne dek yıpranmamış kişi ve kurumlarla iş birliği yaparak yeni, soluklu ve dinamik bir festivalin yeniden doğuşunun -tabii ulusal yarışmayı da içeren bir etkinlikle- tohumlarını atacak.
Sözünü ettiğimiz iki festivalin en büyük sorunu, hiç kuşku yok ki, zamanın çok kısıtlı olması. Kısıtlı olan bu zaman, hem festivalin yeni kadrolarının saptanması, hem de programların yapılması için pek elverişli değil. Sanırız iyi bir seçimle bu zorluğun da üstesinden gelinebilir.
Malatya Festivali ise, yerel yönetim açısından parti olarak el değiştirmemesine karşın, yapılmama aşamasında. Bir başka festivalle birleştirilerek sinema festivali olmaktan uzaklaştırılma söylentileri var. Dileriz ki böyle olmaz. Bu durumdan yalnızca Malatya kenti değil. Sinemamız da olumsuz etkilenir.
Bakalım festivalin yeni sahiplerinin festival tacirleriyle dansı nasıl sonuçlanacak... Ya onların ağına düşecekler, ya da yeniden, sil baştan, genç, dinamik yıpranmamış, yeni kadrolarla yıllanmış bu festivallere kendi imzalarını atacaklar.
Her zamanki gibi bekleyip, göreceğiz....