Ulusal gurur duygusu yoksa...
Davutoğlu, “Kayseri pazarlığı yaptım!” diyordu. Türkiye’yi mülteci oteli yapmak için Avrupalılara taviz üstüne taviz verdi. Milletin önüne “Vize kalkacak!” balonunu attılar. Oysaki vize zaten Türkiye için kazanılmış bir haktı. AB kestirip attı: “PKK’nın önünde diz çökmezseniz, vize mize yok!” Beysbol sopasına da girersem konu uzayacak...
GELENE AĞAM, GİDENE PAŞAM!
Ruhu, ulusal gurur duygusu ve bir ideali olmayan insanlar ne aşağılanma ne de bozgun yaşarlar. Ne ulusal bir miras yaratabilir, ne de herhangi bir kutsal misyondan ilham alırlar. İçlerinden ne ulusal kahraman ne de şehit çıkarabilirler. (Nelson Mandela, Kendimle Konuşmalar-Optimist Yayınları) Oysaki kurucu atalarımızda ulusal onur ve gurur duygusu o kadar yüksekti ki bunun için dünyayı bile çekinmeden ateşe atarlardı...
BURASI DİNGONUN AHIRI DEĞİL!
Ortalığı kasıp kavuran sıcak bir yaz günü! 1934 yılının Temmuzu! Bir İngiliz harp gemisi kapıyı çalmadan Türk karasularına girer. Onlar dünyanın efendisidir ya 4 İngiliz askeri izinsiz olarak keyif çatmak için Kuşadası yakınlarında sahile çıkar. Sınırlarımız şimdiki gibi yolgeçen hanı değildir. Vatani görevini yapmakta olan Balıkesirli Musa’nın “dur” ihtarına uymazlar... Musa tetiğe basar! Bir ölü, bir de yaralı! Olay büyür! Kuşadası Kaymakamı durumu Ankara’ya rapor eder.
İNGİLİZ ORAYI HİNDİSTAN ZANNEDER!
İngiliz gemisi Kuşadası körfezine demirler. Gemi Komutanı Kaymakam’ın makamındadır. Hesap soracaktır. Ama eski çamlar çoktan bardak olmuştur. Kaymakam Dilaver Bey çok sakin ve kendinden emindir. Denizdeki İngiliz gemisi de, karadaki İngiliz askerleri de davetsiz misafirdir. Türk yasalarını ihlal etmişlerdir. Balıkesirli Musa görevini yapmıştır. İngilizler köpürür ve olayları tırmandırır. Diplomatik bir taarruz başlatılır. Sadece Balıkesirli Musa’nın cezalandırılması yetmez; yüklü bir tazminat da verilmelidir! İngilizler daha güçlü bir donanma ile yeniden gelme planlarını hazırlamaya başlar...
BU DA KENDİNİ LİDER SANANLARIN KULAĞINA KÜPE OLSUN!
Atatürk Bolu’dadır. Durumu bütün ayrıntıları ile öğrenir. Hiç tereddütsüz, “Türk askeri vazifesini yapmıştır!” der. Bu düşüncesinin Ankara’ya iletilmesini emreder. Kaymakam Hükümet tarafından taltif edilir. Ege’deki birliklerin izinleri kaldırılır. O bölge diğer garnizonlardan gelen kuvvetlerle takviye edilir. O dönemde Dünyanın bir numaralı devleti olan İngiltere ile savaş göze alınmıştır. Bir Mehmetçik için emperyalist eşkıya ile harp hazırlıkları başlatılmıştır. Atatürk, “Ne notası, müzik notası mı?” dememiş, çizmelerini ayağına geçirmiştir.
Ulusal onur ve gurur duygusu işte budur. Sahte belgelere yüzlerce askerini teslim edenler bu yüksek idealleri anlayamazlar... ABD Başkanlarının elini sıkmak için dokuz takla atan sözde liderler böyle bir davranışı hayal bile edemezler...
İngiliz şunu çok iyi anlar: “Türk karasularına ve Türk topraklarına bundan böyle elimi kolumu sallayarak giremem! Girersem, sopayı yerim! Kuru gürültüme de ne Atatürk ne de Türk milleti pabuç bırakır. İyisi mi ben onların kurallarına uyayım!” İngiliz gemisi vira demir ederek Kuşadası’nı terk eder. Atatürk, 5 kuruş talep etmeden onlara uygulamalı bir liderlik ve kriz yönetimi dersi vermiştir. İşte bu nedenle Atatürk, bu dünyadan gelmiş geçmiş en büyük önderdir... Değil zamane garibanlar, zorla parlatılan koca koca liderler bile onun yanında çok sönük kalır.
TÜRK MİLLETİ BÜYÜK BİR MİLLETTİR!
Maalesef günümüzün yerlerde sürünen siyasetçisi bu büyük milleti sadakaya alıştırıyor. İftar çadırları önünde uzun kuyruklar oluşuyor... “Çalsın ama çalışsın!” genel kabul görüyor! Siyasetçi kendi zaaflarını halka yansıtıyor. Türk milleti, yakın çıkar alanı ile ulusal gurur duygusu arasında tercihe zorlanıyor...
Ulusal gurur duygusu olan hiçbir Türk, Avrupalı alçakların vize terbiyesizliğine, gerekçesi ne olursa olsun, “evet” demez!
Ve zaten ulusal gurur duygusu yüksek bir hükümet, uluslararası ilişkilerde “mütekabiliyetin” esas olduğunu bilir. Vize uygulayan her ülkeye, bütün kayıpları da göze alarak, aynı koşullarda vize uygular...
İşte bu yüzden bıkıp usanmadan “Milli Hükümet” diyoruz!