Ulusalcılar tasfiye olursa ne olur?-(TAMAMI)

Bir köşe yazarı, Cumhuriyet Halk Partisi’nde ulusalcıların çağın çok gerisinde kalmış anlayışlara sahip olduklarını, bunların partiye egemen olmaları halinde değişimci bir parti olamayacağını, bu nedenle iktidara gelemeyeceğini, partinin bunlardan arındırılması gerekti ğini ileri sürmüştür.

Düşüncelerine katılmasak dahi saygı duymakta, uygar ölçüler içinde tartışmakta, bazı gerçekleri de ortaya koymakta yarar olduğu kanısındayım.

Öncelikle ulusalcılar kimdir? Ulusalcılar, Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkan, çağdaş, ülkelerinin uluslar topluluğunun eşit haklara sahip saygın bir üyesi olması için çaba gösteren, sadece siyaseten değil ekonomik olarak da bağımsız olmayı hedefleyen, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan laikliği bir yaşam tarzı olarak kabul eden ve sürekli devrimcilik anlayışını benimseyenlerdir.

Bu kabaca yapılan tarifin hiçbir yerine tutuculuğu oturtamazsınız. Çünkü, omurgasını oluşturdukları Cumhuriyet Halk Partisi’nden tasfiyesi, yeni söylemle “arındırılması” istenen ulusalcıların en büyük özelliği, kalıplaşmayı, durağanlığı, köhneleşmeyi, çağın, toplumun gerisinde kalmayı içlerine sindirememeleridir.

Ulusalcıların bir diğer özellikleri de laikliği içselleştirmiş olmaları nedeniyle kutsal din duygularının oy hesabıyla sömürülmesine karşı çıkmalarıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinden sonra parti, bazı iç ve dış çevrelerin arzularına uygun bir şekilde, geçici bir süre için ulusalcılardan “arındırıldı”.

“Arındırıldı” da ne oldu? İşte şu oldu:

Gencecik beyinlerin “Kur’an kursu” kisvesi altında cemaat ve tarikatların eline düşmesine göz yumuldu.

Bu yolla iktidara gelinir mi?

“Ekonomi Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” ile “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”un ek 3. maddesi yürürlükten kaldırıldı. Böylelikle, “Kur’an kurslarına devamdaki yaş sınırlaması ve hafızlık yapma için getirilen yaş engeli ile Kur’an kursu açma yetkisini sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve Milli Eğitim Bakanlığı’na veren hüküm ortadan kalkmış oldu. Böylece artık herkes denetimsiz bir şekilde Kur’an kursu açabileceği için bu iş cemaatlere ve tarikatlara teslim edildi.

AKP iktidarı için normal olan bu durum, elbette CHP için kabul edilebilir bir davranış değildir. Ama ulusalcılardan arındırılmış Cumhuriyet Halk Partisi, AKP’ye bu noktada “Oy kaybederim” endişesiyle göz yumarak yardımcı oldu ve bu maddeyi Anayasa Mahkemesi’ne taşımadı.

Ulusalcılardan arındırılmış CHP, bugüne kadar yukarıda sözünü ettiğimiz Kanun Hükmünde Kararname dahil 21 yasayı ve Kanun Hükmünde Kararname’yi Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Bunların, bu son dilekçe hariç, hiçbirinde 1 numara Kemal Kılıçdaroğlu değildir. Ancak parti içinde bu maddenin de diğer maddelerle beraber Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi istenince Kılıçdaroğlu, minicik çocukları cemaatlerin ve tarikatların kucağına atan bu maddeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye izin vermemiş ve arkadaşlarına da güvenmemiş olacak ki dilekçenin 1. sırasında kendi ismi ve imzası vardır.

Genel başkanlar, CHP geleneğinde, Anayasa Mahkemesi’ne başvururken, yapılacak tebligatların ilgilisine gelmesi için hiçbir başvuru dilekçesinde 1. imzayı kendileri atmazdı. Bu sefer olayı kontrol edebilmek için ilk imzayı Kemal Kılıçdaroğlu atmıştır.

Partiyi ulusalcılardan arındıran zihniyet, AKP’ye seçenek oluşturacak ciddi bir muhalefet yapamazken, hiçbir denetime tabi olmayan küçücük çocukların cemaat ve tarikat yuvalarında beyinlerinin yıkanmasına, sadece belli çevrelere sempatik görünmek için sessiz kalarak destek olmuştur.

İşte ulusalcılardan arındırılmış CHP bunu yapmıştır. Bu bir değişimcilik midir? Değişimcilik ilkelerden vazgeçmeyi mi gerektirir? Bu yolla iktidara gelmek mümkün müdür?
Ulusalcılar ilkelerinden vazgeçerler mi? Zannetmiyorum.