Üniversitede FETÖ duyarsızlığı

Aydınlık bir süredir YÖK’ün Fethullahçı teröre karşı kayıtsızlığını gündeme taşıyor. Üniversiteler neden FETÖ ile mücadelede gereken duyarlılığı göstermediler sorusunun cevabı belli: Hükümet istemiyor! Aksi zaten düşünülemez. Hükümetin YÖK’ten bu konuda esaslı tavır almasını istemesine rağmen bir direnişle karşılaştığı falan yok. Sorun nedir o halde?

Bizde dini referanslarla hareket ettiği için yanlışlıkla “cemaat-tarikat” falan denilen, oysa siyasi güç devşirmeye ve bu amaçla devlet içinde kadrolaşmaya çalışan, yasadışı, siyasi partiler içinde, nitelikli insan kaynağı yetiştirmeye en fazla odaklanmış olan FETÖ idi. Diğer hiçbir “tarikat” doktoralı, yurtdışı deneyimli, yabancı dil bilen, bilimsel yayınları olan vb. insanlara FETÖ kadar yatırım yapmamıştı.

Bu insanların ne kadar nitelikli olduğu ayrı bir tartışma konusu. Üniversiteyi şifrelerle kazandıkları, sınavlarına başkalarının girdiği, asla hak etmedikleri unvan ve sıfatlara örgütsel ilişkileri sayesinde getirilip mankurtlaştırıldıkları iyi bilinen gerçekler. Ama devlet işlerinde yasal belgenin varlığı esastır ve bu örgütün kadrolarında bolca diploma, sertifika, sınav başarı belgesi gibi yasal belge vardır.

Şimdi gelelim işin esasına. Hükümet neden üniversitelerde FETÖ’ye karşı duyarsız diye sormuştuk. Çünkü görevden alınan vali, kaymakam, müsteşar, memur, subay veya polisin yerini şu veya bu biçimde ikame edebildi. Ama üniversitelerde zaten son derece yetersiz olan akademik kadroları ikame etme şansı yoktu. Neden mi? Çünkü üniversiteye asistan olarak girmiş ve yüksek lisans öğrenimine başlamış bir gencin ders verebilecek öğretim üyesi haline gelmesi en az beş-altı yıl sürüyor. Uzaklaştırdığınız FETÖ’cü bir öğretim üyesinin yerini doldurmanız imkânsız. Başka kurumlardan insan getiremezsiniz, çünkü zaten 200’ün üzerinde üniversite açmışsınız ve bunların her biri normal zamanda da öğretim üyesi açığı yaşıyor. Üniversiteler arasında çok sınırlı hareketler dışında kadro takviyesi yapmak mümkün görünmüyor. Her ile bir üniversite politikasının sonucu lisans düzeyinde öğretim üyesi başına düşen ortalama öğrenci sayımız Batı ülkelerinin çok üzerinde. Ders çok, öğretim üyesi yok. Öğrenci sayısının artışı ile asistan kadrosunun artışı arasındaki makas çok açık. Yani aşağıdan da yeterli sayıda öğretim üyesi yetişmiyor.

Şu durumda Hükümet, 15 Temmuz’dan sonra tam siper olmuş, ölü taklidi yapan bir FETÖ’cü ile mücadele etmek neye yarar diye düşünüyor olmalı. Bırakalım derslerine girsin, tez yönetsin, idari görevler yapsın ve zaten üniversitelerde kadro eksiği var, bırakalım yerlerine yenileri gelinceye kadar boşluğu doldursun. Zaten üniversiteden ordu-polis benzeri bir tehdit gelmiyor. Bakanlık bürokrasileri gibi içeriden bilgi falan da sızdıramıyorlar. Biat etmiş ya da etmiş gibi görünüp sorun çıkarmadığı müddetçe neden üniversitedeki FETÖ’cüye dokunalım ki! Hem zaten içlerinde iyi-kötü uzman olanlar da var. Bu arada o uzmanlıklarından da ülke yararlanmış olur, fena mı!

Kişisel görüşüm, yaptığı hatayı anlayan ve samimiyetle özeleştirisini yapıp Türk milletinin affına sığınan herkese şans verilmesi yönünde. Ancak bugün üniversitelerde FETÖ’cü olduğu bilinen ve üst düzey görevler yapan kimi unsurların, geçmişte hata yaptıklarına ilişkin hiçbir değerlendirmeleri yok. Örgütsel ilişkilerini koruyorlar. Yukarıdan gelen talimatlara uyuyor, renkleniyor ve nerede bir gram iktidar şansı varsa oraya yöneliyorlar. Şu ana kadar Hükümetin öncelikler hesabı ile üniversite kurumunun ve öğretim üyelerinin gerek çokbilmişlikten gerekse statü endişelerinden kaynaklanan kadim konformizminin şemsiyesi altına sığınıp tutunmayı başardılar.

YÖK’ün kendi inisiyatifi ile FETÖ mücadelesi yapmasını beklemek beyhudedir. Üniversite, geçmişte Türk Devrimi’ni bile kavrayamamış bir kurumdu. Cumhuriyet tarihinin en verimli tartışmaları (1930’larda Kemalizm; 1960’larda ATÜT-Osmanlı toplum yapısı; 1980’lerde sivil toplum, İslam ve demokrasi; 1990’larda Kürt sorunu, küreselleşme ve milli devletin yıkımı; günümüzde Batı sisteminin çöküşü ve Avrasya) hep üniversitenin dışındaki aydınlar ve çevrelerce yürütüldü. Üniversiteler, tek tük örnekler dışında, ülke gündeminin arkasından nal topladılar. Şimdi de 15 Temmuz konusunda AK Parti’ye yaranma derdindeki idarecilerin goygoy sınırlarını aşmayan göstermelik toplantılarından daha fazla bir şey beklemek yanlış olur.

Üniversitelerde FETÖ mücadelesi, siyasi iktidarın irade ve ağırlık koyması dışında hiçbir şekilde başarıya ulaşamaz. Sorun, bu irade ve ağırlığı koyma niyetinin olup olmamasıdır.