Üretim ve borçlanma ekonomisi-2

Bilindiği gibi üretim, emek, doğal kaynaklar ve sermaye faktörlerinin girişimci (kapitalist-sermayedar-patron-şirket sahibi) tarafından mal ve hizmetlere dönüştürülmesi faaliyetidir. Bir ülkede kaynaklar sınırlıdır ve bu kaynaklarla ve teknolojik düzeyle üretilebilecek ürünün belli bir limiti vardır. Sınırsız miktarda mal ve hizmet üretmek mümkün değildir.
Üretilen ürünler sermaye (yatırım) malları ve tüketim malları diye ikiye ayrılır. Sermaye malları şirketler tarafından üretimde kullanılmak, tüketim malları ise tüketiciler tarafından tüketilmek üzere satın alınır.
Ülkemizde emek nicel olarak yeterli düzeydedir. Ancak nitelikli emek (işgücü) bakımından yeterli düzeyde değiliz.
Doğal kaynaklar bakımından üretim için gerekli olan petrol ve doğalgazdan yoksunuz. Ancak güneş, su ve diğer maden kaynaklarına sahibiz. Topraklarımız oldukça verimli.
Teknoloji yönünden gelişmiş ekonomiler ile aramızda ciddi bir mesafe var.
Girişimcilik ise ülkemizde ciddi bir potansiyel arz etmektedir. Türk işadamı artık kapitalist olmaya başlamıştır. Sanayici ve tüccar olmanın özellik ve donanımına sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sorun üretim faaliyetlerinin finansman kaynağındadır. Yurtiçi tasarruflar yetersiz olduğundan ve işletmeler sermaye birikimi oluşturacak katma değer yaratamadığından borçlanma ile üretim ve ticaret finanse edilmektedir. Bu da borçlanma ekonomisi denilen sorunu yaratmaktadır.
Fakat borçlanma gereği fazla da olsa Türkiye’nin üretim ekonomisine geçişi için hiçbir engel yoktur. Sadece aşağıdaki sorulara cevap verecek ciddi bir plan ve program yapmak ve buna göre adımları atmak gerekmektedir.
ÜRETİM EKONOMİSİNE GEÇİŞ
Üretim ekonomisine geçerken şu soruların yanıtları ciddi bir şekilde planlamaya dayanılarak verilmelidir.
1- Ne, ne kadar üretilecek?
Kaynaklar sınırlı olduğundan hangi mal ve hizmetlerin üretileceğine öncelik ve önemlilik bakımından karar verilmesi gerekir.
Biz, ülkemizin tarım, turizm, taşımacılık ve depoculuk (lojistik), tekstil, madencilik ve enerji alanında önceliklerini belirlemesi gerektiğine inanıyoruz.
Burada uluslararası ticaret de devreye giriyor. Karşılaştırmalı üstünlüklere göre ülkeler üretimlerini belirliyor. Türkiye hangi ürünlerde diğer ülkelere göre üstündür? Buna verilecek cevap ne, ne kadar üretilecek sorusunun da cevaplarından biri olacaktır.
2- Nasıl üretilecek?
Bir üretimin nasıl yapılacağı sorusu aynı zamanda hangi teknoloji kullanılacak sorusudur. Sermaye yoğun teknoloji mi yoksa emek yoğun teknoloji mi kullanılacaktır, buna karar vermek gerekir.
Örnek olarak Çin ile Batı ülkelerini karşılaştırırsak şu tabloyu görürüz.
Çin, baraj inşaatlarında 20 binin üstünde işçi çalıştırmış. Batılı ülkelerinde ise 300 civarında işçi ile makine ve teçhizat kullanılmıştır.
Ülkemizde işsizlik çok yüksektir. Bu nedenle emek yoğun sektörlere öncelik vermek gerekecektir. Zaten teknolojik düzeyimizin Ar-Ge yatırımları ve harcamalarına bakıldığında ne kadar geride olduğu ayan beyan ortadadır. Elbette bu teknolojik gelişmeden uzak duralım anlamı taşımaz. Ancak öncelik emek yoğun üretim biçimindedir.
Öte yandan bizde üretim biçimine karar verirken emeğin teknolojiye göre daha ucuz olduğunu da unutmamak gerekir.
3- Nerede üretilecek?
Üretilecek mal ve hizmetlerin üretim yerlerinin seçimi ve belirlenmesi de önem arz etmektedir.
Bu da üretim alanının en elverişli yerde olmasını sağlamak demektir. Örneğin otomobil fabrikasını Diyarbakır’da mı kurmak yoksa limanlara yakın bir bölgede mi kurmak doğrudur? Kâğıt fabrikası nerede kurulmalıdır? Madenciliğin işleme üretim faaliyetleri için hangi limanlar geliştirilmelidir? Yat tersaneleri İstanbul’da mı yoksa İzmir’de mi daha rasyonel üretim faaliyetinde bulunur? Üç kumaş fabrikası Çorlu’da yan yana mı kurulmalı? Yoksa üç fabrika ayrı ilde mi kurulmalı? Bu ve buna benzer gibi sorular ve doğru cevaplar üretimin yerinin en uygun olmasını sağlar.
4- Kimin için üretilecek?
Mal ve hizmetler kimler için üretilecektir? Yani bu mallar ve hizmetler kimler tarafından tüketilecektir?
Bu sorunun cevabı “ihracat odaklı üretim” in doğru planlanmasını da sağlayacaktır. Katma değer yaratmayan ihracat odaklı üretim üretim değildir.
Örneğin şöyle bir planlama yaptığımızı düşünelim;
Tarım ürünlerimizin yüzde 80’i yurtiçinde, yüzde 20’si yurtdışında tüketilecektir.
Turizm alanlarının yüzde 60’ından yabancılar yararlanacak, yerli tüketici yüzde 40 olacaktır.
Tekstil ürünlerinin yarısı ihraç edilecek yarısı ülke içinde tüketilecektir.
Gıda sanayi ürünlerinin yarısı ihraç edilecektir.
Madenler işlenecek ve işlenmiş mal olarak yüzde 80’i ihraç edilecektir.
Enerji üretiminden daha çok yerli sanayici ve tüketici yararlanacaktır.
MONTAJ SANAYİ
Hammaddesi ve ara malının çoğunun ithal edilerek ülkemizde nihai aşamanın gerçekleştirmesinden ibaret üretim faaliyetini montaj sanayi olarak adlandırabiliriz.
Başta otomotiv, aydınlatma, elektronik sektörü olmak üzere birçok sanayi montaja dayanıyor. Bu ürünlerin ihracatına da seviniyoruz. Oysa burada yaratılan katma değer çok çok az. Bu ürünlerin ihracatını ihracat kaleminden ve bu ürünlerin üretiminde kullanılan girdileri ithalat kaleminden düşürürsek, montaj kısmına tekabül eden bölümü de ihracat kalemine ilave edersek bulacağımız net ihracat ve ithalat rakamları bizi hayretler içinde bırakabilir.
Bu nedenle montaj sanayi katma değer yaratmayan ihracat odaklı üretim sevdasına bizi sürüklemektedir.
Devam edeceğiz...