Ürkütücü bir saptama
Bitkisel üretim ancak tarıma elverişli verimli topraklarda yapılırsa kârlı olur ve beklenen toplumsal faydayı sağlar. Bu işe en uygun yerler alüviyal ovalardır. Tarıma en uygun alanlar aslında inşaat yapmaya elverişli olmayan yerlerdir. Alüviyal topraklar zemin sıvılaşmasına yol açtığından deprem ülkesi olan yurdumuzda buraları inşaat yapılmaması gereken yerlerdir. İnşaatın üç beş kuruş daha ucuza mal olacağını hesaplayan aç gözlü üstenciler (müteahhit), önce verimli ovalardan başlamak suretiyle biçimsiz yapıları kondurmuşlardır. Çeşitli deprem felaketlerinde başımıza yıkılan, komple yeraltına gömülen binaları gördüğümüz halde aynı hata ısrarla yapılmaktadır. Bu süreçte imar planlarını yapan ve uygulamaları yeterince denetlemeyen yerel yönetimlerden, oy beklentisi ile imar afları çıkaran siyasi parti ve milletvekillerine kadar herkes sorumludur. Haddiniz olmayarak sizin affettiğinizi doğa affetmez. Aklınca uyanıklık ederek dere yatağına veya akarsuların taşkın alanına ev yapıp, sel geldiğinde ağlaşan mülk sahibi de masum değildir. Buna göz yuman yetkili teknik elemanlar da sorumludur.
GERÇEKTEN KORUNUYOR MU?
Tarım toprakları, meralar, ormanlar anayasada bile vurgulanan yasal koruma altındadır. Üzülerek belirtelim ki bu koruma kâğıt üstünde kalmaktadır. TÜİK verilerine göre Türkiye'nin toplam tarım alanı 1989 yılında 42,074 milyon hektar iken, sürekli azalarak 2022 yılında 38,482 milyon hektara inmiştir. Aradaki fark 4,033 milyon hektardır. Bu rakam 40 bin 330 kilometrekareye eşit olup Türkiye'nin en geniş alana sahip ili olan Konya'nın 38 bin 873 kilometrekarelik toplam alanından biraz daha büyüktür. Göz önünde daha iyi canlanması için bu rakamın haritadaki Van gölünün 10 katından büyük olduğunu belirtelim. Otuz üç yıllık bir zaman diliminde her üç yılda bir Van gölü kadar tarım alanını kaybetmişiz. Her yıl ortalama 122 212 hektar, yani 1 212 212 dekar alan yitirmişiz. Aynı hızın devam ettiği düşünülürse 2023 itibariyle yitirilen alan toplamı Hollanda'nın yüzölçümü olan 41,850 kilometrekareye ulaşacaktır.
Dev bir ahtapotun kolları gibi saçaklanarak tarım alanlarını işgal eden kentler, barajlar, enerji santralleri, otoyollar, havaalanları, turistik tesisler, maden ocakları değerli tarım arazilerini bir canavar gibi yutmaktadır. Kısa dönemde tarımdan elde edilen gelir hiçbir zaman spekülatif arsa rantlarıyla yarışamaz. Amaç dışı kullanımlarla ebediyen elden çıkan tarım arazisinden elde edilecek gelirin yüz yıllık, beş yüz yıllık kümülatif toplamı ile yarışacak bir gelir kaynağı da yoktur.
KAYBIN ÖLÇEĞİ
Bana ulaştırılan bir iletide “World Statistics” adlı kaynağa dayanarak Türkiye'nin kişi başına yıllık ekmek tüketiminin 200 kg olduğu hesaplanmıştır. Ekmek tüketiminde dünya ülkeleri arasında birinci sırada yer almaktayız. Bizi 135 kilo ile Sırbistan'ın ve 131 kilo ile Bulgaristan'ın izlediği görülmektedir. Bir kilo buğdaydan bir kilo ekmek çıkar. Yıllık ekmek ihtiyacını karşılamak için kişi başına 200 kg buğday gereklidir. Yani bir ton buğday beş kişiyi doyurur. Beslenecek insan sayısını 90 milyon kabul etsek 18 milyon ton ekmeklik buğday gerekir. Türkiye'de ortalama buğday verimi dekara 300 kilogramdır.
Yüzyılın üçte biri kadar bir dönemde elden çıkan 40 milyon dekar arazide buğday yetiştirmiş olsak her yıl 12 milyon ton buğday elde edilir. Bu Türkiye'ye 8 ay yetecek ekmek demektir. Kıyı bölgelerinde buğdaydan 700-800 kg/da verim alınır. Amaç dışı kullanılan tarımsal alanlar çoğu sulanabilir olan verimli alüviyal ovalardır. Buralarda verim daha yüksek olup, ekonomik olarak daha yüksek gelir getirecek çeşitli ürünleri yetiştirme olanağı da vardır. Ekonomik kayıp yukarıda belirtilenden çok daha fazladır.
SONUÇ
Verimli tarım topraklarını heder ettikten sonra topraksız tarım gibi tekniklerden medet ummaktayız. Bunlar Mars'ta ve Ay'da yerleşecek olanlar için geliştirilen uzay teknolojileridir. Bu ve benzeri teknikler yoğun sermaye yatırımı gerektiren ve ancak ileri düzeyde teknik bilgi sahibi kimselerin yönetebileceği işletmelerdir. Geleneksel üretim tarzından vazgeçerek bunlara bel bağlamak mümkün değildir.
Aile bütçesi içinde gıda maddeleri, barınmadan sonra gelen en büyük masraf kalemini oluşturmaktadır. Gıda neden pahalı diye fikir yürütenler girdi fiyatları yüksek, iklim değişikliği oldu derken tarımın temeli olan arazi kaybını gözden kaçırmış oluyorlar. Yazıyı aynı konuda 16 Şubat 1982 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmış olan bir makalemin başlığı ile bitireceğim: “Bu yanılgıya dur demeli!”