Ustam Montaigne öğretmenim Montesquieu

Elem kapıları kapalı. Yoksun bir bakışın diliyle konuşuyoruz artık. Yoldan ve yolcudan öte bakışlarımız.
Ötelerden süre süre getirdiğimiz söz anlamı yitiriyor günbegün.
Bizi avunçlu kılan yaşam başka yerlerde... Başka zamanlarınsa hükmü yok şimdi.
Aziz ve asi olmak faydasız.
Ne demişti Jean Genet:
“Ben uzun süredir uzun bir kendinden geçişte yaşıyorum.”
★★★
Zaman, talih burcudur; gözlerden ıraksanız eğer buna erişmek güçtür. Dokununca gül olmuyor hiçbir duygu. Bilirim, “bir serencam” diyerek de başlamak nafile. Aylak günün insanını berduş diye nitelemek niye ki şimdi. İçinden geçtiğimiz bu zaman ne çok benziyor Jean Genet’in zamanına.
Anlatıyordu Tahar Ben Jelloun onunla başlayan süren dostluğunu.
Mayıs 1974, Fransa’da başkanlık seçimleri vardır. Hayatının uğuntularıyla debelenirken ülkesinde olup bitenlerin uzağında değildir, Genet. Bir yerde şunları anlatmıştı ona:
“Giscard d’Estaing’in televizyonda kullandığı hileleri vurgulamak gerekir: Yapmacık öfke, yalan, dalavere, yüzsüzce olumlama ve inkâr, iftira ve nihayet aptallık...”
Ve onun “iktidar oburluğu”na dair göndermeleri...
Ah o Aziz Genet, canalıcı Genet, hınzır Genet biraz da bize öğretsen şu muhalif duruşu!
★★★
Fransa’yı neden bu kadar sevdiğimi söyleyenlere iki yanıtım vardır her zaman:
Montaigne’i ustam, Montesquieu’yü öğretmenim kıldığı için...
Bugünlerde gene ikisini okuyorum dönüşümlü olarak. Çağımızın çağdaşı onlar; düşüncelerinin her dem yeni olması, okudukça zamanımıza ayna tutmaları bir gösterge bence.
Montesquieu’nün şu düşüncelerini buraya aktarmak isterim doğrusu:
“Halkın Bozulmasının Özel Nedeni
Büyük başarılar, hele halkın ortak olduğu büyük başarılar, ona öyle gurur verir ki, artık onu yönetmek imkânı kalmaz. Memurları kıskandığı için memuriyeti kıskanır; yönetenlere düşman olduğu için de çok geçmeden Devlete düşman olur. Meselâ, İranlılara karşı elde edilen Salamine zaferi Atina Cumhuriyetinin bozulmasına sebep olmuştur; Atinalıların bozguna uğraması yüzünden de Siraküza Cumhuriyeti mahvolmuştur.
Marsilya Cumhuriyeti ise böyle birdenbire aşağıdan yukarıya çıkışların tadını almamıştır; bunun için de kendini her zaman akıllı uslu bir şekilde idare etmiş, illerinden hiçbirini yitirmemiştir.”
★★★
Edebiyatla bağım/yolculuğum kendimi bildim bileli hayatımın odağında.
Bu alanda inanmadığım hiçbir şeyi yapmadım. Yaptıklarımda da karşılık beklemedim.
Ne yazık ki yaşadığımız ortam söylediklerimin tam tersini istiyor insanlardan. Dahası böylesi bir güruh günbegün sarmalıyor her yanı.
Genet okumalarımı sürdürürken bir şeyi gözledim/öğrendim; daha aykırı/daha pervasız olmak. Bildiğini okumak değildir bu; daha tavizsizlik. Bu kendi ayağına taş bağlamak değildir asla; küçük şeyler için daha da cüceleşenlerin tıknefes hayatlarına uzaktan bakmanın tatlı huzuru!
İnanarak yazmak, inadına yaşamak.
Sözcüklere paradan daha çok inanırım. Yalanlar söyleyerek para kazanabilirsiniz, ama sözcükleri asla. Vasatlıklarla yolumuz buradan ayrılıyor işte.
★★★
Yaralar öyledir, hiçbir zaman kapanmaz. Sızısı ne yandan gelirse gelsin, son yaranız en derin yaradır.
★★★
Evet, güneşte bir yer istemedim hiçbir zaman. Çünkü bunun karşılığında verebileceklerimden, benden alınabileceklerden ürktüm her zaman.
İşte kendinden geçişte yaşamak asıl o zaman başlayabilirdi sanki!
Ustamdan ve öğretmenimden ilk öğrendiklerim bunlardı...