Uyuşturucu kültürü
Uyuşturucu maddelerin toplumsal tarihi, erişim kolaylığına bağlı olarak sınıfsal bir özellik gösterdi. Bu tür maddeler tarihte esas olarak seçkin tabakalar tarafından tüketilirdi. Uyuşturucu, sınıfsal konumun üstünlüğünü imleyen bir simge işlevi görüyordu. Hem refahın düzeyine hem de yaratıcılığa işaret ediyordu. Halil İnalcık’a göre, Osmanlı yönetici zümresi içinde afyon mubah görülürdü. Çünkü insan ruhunun mest olunca daha yüksek hakikatlere eriştiğine inanılırdı. Ulema içkiye cepheden karşı olmasına rağmen afyon içmeye ses çıkarmazdı. Bu maddenin zihni daha keskin bir hale getirdiği anlayışı vardı. (1) Halkın uyuşturucu maddeleri tüketmesi ise hem ürünün endemik olmasına ve maliyetinin ucuzluğuna bağlı yerel bir olaydı hem de teorik bir gerekçelendirmeyi gerektirmeyen, basit bir keyif arayışı olayı olarak kendiliğinden bir tüketimdi. Örneğin Yemen otu diye de bilinen ve Afrika’da yetişen gat adlı bitki, halkın geleneksel olarak yaygın şekilde çiğnediği bir uyarıcıdır.
Batılı ülkelerde İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelişen gençlik altkültürleri 50’lerde Beat kuşağı diye adlandırılan ve 60’larda hippilere, 70’lerde new age akımlarına doğru dönüşen bir seyir izlediler. Bu kuşaklar savaş sonrası toplumunun konformizmine, Fordist endüstriyalizmin tektipleştiriciliğine, yabancılaşmaya, nükleer dehşetin yarattığı varoluşsal tehlikeye, kendi ülkelerinin emperyalist saldırganlığı ve yöneticilerin ikiyüzlülüğüne karşı isyan duygusu içindeydiler. Bu isyanları örgütlü bir antiemperyalizme dönüşmek yerine ya bireysel kaçış ve kendini arayış hikâyelerine ya da kitle protestoları ve anarşist karşı-kültür davranışlarına dönüştü. Kot pantolon ve sandalet giymek, kalabalıklardan (sıradan olmaktan) kaçmayı temsil eden uzun yolculuklar yapmak, yoksul yaşamak, caz dinlemek, mistik ve egzotik kültürlere ilgi duymak ve toplamda düzenle özdeşleştirdikleri her şeye karşı anarşist bir reddiye geliştirmek, bu kuşağın ve onu izleyen sonraki kuşakların temel davranış biçimleri oldu.
Bütün bu toplumsal çalkalanma içinde uyuşturucu kullanımı tarihte ilk defa toplumsal düzeni karşısına almanın, onun kurulu çarklarından kaçmanın yani protest eylemin bir simgesi olarak “halkçılaştı!” Böylece daha önce yönetici aristokrasinin zenginliğinin ve medeni birikimi temsil edişi ile ilişkilendirilerek teorik haklılaştırılması yapılan uyuşturucu, şimdi bütün toplumun kendini ifade edişinin simgesi olarak teorik bir gerekçeye kavuşuyordu. Beat kuşağının ve hippi yaşam tarzının oluşmasının önder isimlerinden şair Allen Ginsberg, uyuşturucu kullanımını 1960’larda çıktığı TV programlarında övüyor ve bütün izleyicilere ekrandan tavsiye ediyordu. Ginsberg’e göre uyuşturucu kullanmak özgürlüğü savunmanın ve bireyin özgür olduğunu kanıtlamasının en belirleyici ölçütüydü. Bu nedenle Ginsberg, kamuoyunda özgürlükçü diye bilinen ama uyuşturucu kullanmayan kimselerle temas kurup, uyuşturucu kullanmaları konusunda örgütlemeye çalışıyordu.(2) Fransa’da filozof Michel Foucault, uyuşturucuların artık batılı toplumların kültürlerinin bir parçası olması gerektiği çağrısını yapıyordu. (3) Foucault’ya göre 1950 ve 1960’ların gençleri “iktidarın” pençesinden kurtulmak için uyuşturuculara, komün hayatına ve cinsel deneyime yönelmişlerdi. Bu olgular Batı uygarlığının temellerini oluşturan “ötekinin egemenliğine” karşı bireyin kendi öz benliğine sahip çıkmasının işaretleriydi. (4)
Uyuşturucuların toplumun her kesimince yaygın kullanımının meşruluğuna dair bu sözde teoriler, batılı radikal aydınların bir kesiminde, insanı yabancılaştıran ve öğüten bir düzene karşı çıkışın nasıl bir çaresizliğe mahkûm ettiklerini göstermekle kalmaz. Aynı zamanda toplumun kendi gerçeğiyle yüzleşmekten kaçmayı tercih ettiğini; ailevi, mesleki ve siyasal sorumluluklarından kaçarak kurtulmaya çalışmak gibi acınacak bir hale düşmüş olduklarını da gösterir. Çünkü bir zamanların genç isyancıları, ilerleyen yıllarda kendi toplumlarının yetişkinlerine, iş insanlarına, aydınlarına ve yöneticilerine dönüştüler. Böylece yine tarihte ilk defa uyuşturucusuz bir hayat düşünemeyen ve onu bütün insanlığa ticari olmanın ötesinde kültürel ve ideolojik bir ürün olarak kabul ettirmeye çalışan bir medeniyet kalıntısı çıktı.
Bu nedenle Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD)’nin uyuşturucuya karşı sürdürdüğü Anneler Hareketi, basit bir toplum sağlığı kampanyası değil, bütünlüklü bir toplum projesi aslında. Çünkü batı sisteminin kültür haline getirdiği bu maddeler, bedensel sağlık sorunu olmanın çok ötesinde nasıl bir insanlık tahayyülüne sahip olduğumuzla ilgili hale gelmiş durumdalar. Bu hareketiyle CKD, gençleri değil, insanlığı savunuyor.
Bütün okuyucularımızın ve milletimizin yeni yılını kutluyorum.
(1) Halil İnalcık, Tarihçilerin Kutbu, “Halil İnalcık Kitabı”, Söyleşi: Emine Çaykara, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İst., 2005, s.467
(2) Alvin Toffler, Şok -Gelecek Korkusu-, çev. Selami Sargut, Altın Kitaplar Yay., İst., 1981, s.260
(3) Michel Foucault, İktidarın Gözü, Seçme Yazılar 4, çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yay., İst.,2003, s.281
(4) Mark Lilla, Pervasız Dahiler, çev. Ahmet Ergenç, Paradigma Yay., İst., 2006, s.170