Uzun namlulu şiir ve bir atışma
Orada bir köy var tuzakta, uyumamış,
Ovanın ortasında yarası kanamış;
Evler toprakta kırık çanak.
Hükümet ağa ocak basmış, kafa ezmiş,
Kurşun saçmış, çocuk düşmüş,
Saman harcı duvar deşmiş...
-Candarma, biz gömleksiziz!
Varmış, şeyhin altında şatafat bir at.
Komutan ağa koltuk kuvvetinden yana,
Elinde ayna, belinde beylik,
Arıyormuş, uzun namlulu otomatik,
Bolca da mühimmatik...
Uzatın kol bacak, hukuk ağa arayacak.
-Candarma, biz dermansızız!
Varmış, valinin altında 24 karat bir at.
Nerede o muhtar, Tanrıkulu Memo,
Nerde silahlar, alev boruları falan,
Avrupa ağa çıktı zıvanadan;
Bulun yaşları, kuruları ulan!
Kan yağmış, gelincik damlarda açmış.
-Candarma, biz topraksızız!
Varmış, bakanın altında saltanat bir at.
Bulmuşlar fıkara hanede on beş raf,
Raflar emek yüklü, isyana taraf...
Çekmiş bir dergi, dört kitap arasından,
Kardeş yarasında çakmış ışık.
Bakmış gezden, arpacıktan:
Namlunun gözü aydınlık mı Aydınlık.
Kırmızı çizginiz depreşti demek.
-Candarma, biz sosyalistiz!
Varmış, iktidarın altında tarikat bir at.
Taramış sayfaları komutan ağa:
Bu kimdir, baban mıdır senin?
- He! Babamdır!
Sormuş sorgucu, nerdedir baban?
- O, her yerdedir!
(Fotoğrafta gülüyor Doğu.)
Her yerde öyle mi, şimdi nerdedir?
- Silivri Kalesi derler...
Ne işi varmış kale bendinde?
- Kurtarmaya gitti!
Kimi kurtaracakmış, bakalım?
- Seni de, beni de!
Kimi kurtaracakmış, kimi?
- Te ji! Min ji!
Senin adın nedir, be kadın?
-Adım, kadındır!
Sen hangi okulda okumuşsun?
-Kilim dokumuşum.
Varmış, kadının aklında sırattan bir at!