Varlığını Türk varlığına armağan edenler
Hatırlıyor musunuz, okullardan andımızın kaldırılması sırasında kimileri hangi gerekçeleri sıralamışlardı. Varlığımızı Türk varlığına armağan etme kültürünün toplumcu içeriğinden rahatsızdılar. Bu tür bir andın kişinin bireysel özgürlüğü ile çelişen totaliter bir kafa yapısının ürünü olduğunu söylemişlerdi. Oysa birey özgür bir varlıktı. Hiçbir şey bireyin tercihlerinin ve özgürlüğünün üzerinde olamazdı. Bu nedenle ona kendini feda etme kültürü dayatılamazdı.
Geçtiğimiz günlerde kahraman polis memuru Fethi Sekin, kendini feda ederek çok sayıda insanın mutlak ölümünü engelledi. Eyleminin değerini sadece ölümden kurtulan yurttaşlarımız değil, yediden yetmişe bütün Türk milleti anlamaktadır. Fethi Sekin’in davranışı, varlığını Türk varlığına armağan etme eylemidir ve içine girdiğimiz savaş döneminde ne kadar belirleyici önemde olduğunu giderek daha iyi anlayacağımız bir felsefeye dayanmaktadır.
Dünyaca ünlü bilim insanımız Celal Şengör, kendisiyle yapılmış bir nehir söyleşide “bir askerin vatanına ve milletine verdiği ‘canından bile feragat’ sözü, akılcı davranışın en üst noktasıdır. Zira bu davranış bireyi bile aşan bir şeydir ve ölen tarafından arkada bırakılan topluma duyulan saygı ve güvenin ifadesidir” diyordu.[1]
İnsanoğlu uygarlık yaratmak suretiyle insanlaşabilmek için toplumsal ortama ihtiyaç duyuyor. Toplum, içerdiği sosyo-ekonomik ve kültürel ilişki ağları nedeniyle insanların kendilerini gerçekleştirmelerinin önüne engeller çıkaran bir hapishane olabiliyor. Ama insanlaşmak adına elimizdeki sermayenin tamamını da o sağlıyor. Toplum insanlaşmamızı sağlayacak yegâne ortam. Ona mahkûmuz. Bu yüzden çağımızda bilimsel sosyalizm, toplumu insanın kendini gerçekleştirebilmesinin koşullarını taşıyan özgürleştirici bir ortama çevirmek istiyor.
Varlığını, geride kalacak olanlar için feda etme eylemi, bireysel bir kimliğin olmayışının sonucu olabilir. Tarım toplumlarında töre uygulamaları içinde genellikle bu biçimiyle karşımıza çıkar. Ancak bireyselleşmiş, kendine özgü bir kişilik geliştirebilmiş insanların bu eylemi tümüyle farklı bir motivasyona dayanır. Akılcı bir davranıştır, toplumcu akılcılık da diyebiliriz. Toplum, bireylerin aritmetik toplamından daha fazla bir şeydir. Bireysel varoluşun ortamını toplum yaratır. Toplum yoksa birey de yoktur.
Türkiye devleti, Batı ile olan 60 yıllık flörtünün sonunda artık kendisinden istenen tavizleri vermeyi sürdürürse beka sorunu yaşamak zorunda kalacağı bir noktaya ulaştı. Geçen yazımızda, Türkiye’nin fiilen bir savaşa girmiş olduğunu belirtmiştik. Savaş koşullarında sadece şiddetin dozu yükselmez. Varlığını milletinin varlığına armağan edebilen toplumcu bir akılcılık düzeyinde hareket eden özgür bireylerin ahlakı de yükselişe geçer.
Andımızın kaldırıldığı ülkede, milletin Ömer Halisdemirlerin, Fethi Sekinlerin etrafında minnet duyguları ile birleşmesi ne kadar öğretici. Andımız kaldırıldı ama milli birlik, varlığını Türk varlığına armağan edenlerin etrafında sınanıyor.
Önümüzdeki süreçte Fethi Sekinlerin özgeci ahlakına daha çok ihtiyaç duyacağız. Türkiye’nin savaştığı kuvvetler sadece bedenleri hedef alan bombalar patlatmakla yetinmiyorlar. Eşzamanlı olarak beyinleri hedef alan psikolojik bombalar da patlatılıyor. Çeşitli kesimler birbirlerine karşı kışkırtılmaya çalışılıyor. Böyle zamanlarda Ömer Halisdemirler, Fethi Sekinler ya da Güneydoğu dağlarında, El Bab’da ya da kent merkezlerinde milletin güvenliğini sağlayan isimsiz kahramanlar sadece bedenleriyle değil, varlıklarını Türk milletine armağan etme iradeleriyle de milli birliği parçalama yönündeki psikolojik savaşa verilebilecek en net cevabı verirler.
Bir düşünelim. Fethi Sekin bir bireyci olsaydı, birey olarak kendisinden daha değerli bir varlığın olmadığına inanmış olsaydı. Mesleğini sadece maaşı karşılığında yapan ve millete karşı bir sorumluluğu olmadığını düşünen biri olsaydı. Âlemin enayisi ben miyim diye düşünecekti. Benim de çoluk çocuğum var. Özlemlerim, beklentilerim, yaşanacak bir hayatım var demeyecek miydi?
Kendisini geride kalanların özgürce yaşaması için feda etmiş olan kahramanların kendi geride kalanları ne olacak? Çocukları, eşleri… Kendi varlığını milletinin varlığına armağan edenler, millet tarafından sadece sonsuza kadar minnetle anılmakla kalmaz, bıraktıkları emanetleri de milletin koruma kanatları altına alınırlar. Bireyciler bilemez.
Andımız, milletimizin içinde yaşamakta ve eyleme dökülmektedir. Okullarımızdan kaldıranların amaçlarını çok iyi anlıyoruz. Türk milleti olmaktan çıkıp bir kalabalık haline gelmeye niyetimiz olmadığından, yeniden okunacağı günlerin geleceğini de biliyoruz.
[1] Celal Şengör, Bir Bilim Adamının Serüveni “Celal Şengör Kitabı”, Söyleşi: Sefa Kaplan, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İst., 2010, s: 541