Varlık balonları ve yağma
ABD borsaları tüm zamanların en yüksek seviyelerine yakın seyrediyor ve emtia fiyatları hızla yükseliyor. Diğer yandan kısa vadeli faiz oranları sıfıra yakın veya altında seviyelerde. Öte yandan uzun vadeli devlet ve şirket tahvilleri rekor fiyatlara ulaştı. Bu durum rekor oranda düşük getiri anlamına geliyor.
Finans piyasalarının bu seviyelere ulaşması merkez bankalarının devasa miktarda para basarak piyasalara sürmesiyle gerçekleşti. Merkez bankaları, şirketleri ve yatırım kurumlarını düşük teminatlarla kaldıraç kullanarak hisse senedi, tahvil, gayrimenkul ve kripto varlıkları almaya teşvik etti. Ayrıca ismine ‘girişim sermayesi’ denilen şirketlerin para toplayarak küçük şirketleri ele geçirmelerini ve devralma/satın alma işlemleriyle rekor miktarlarda işlemler yapmalarını sağladı. 2021 yılında ‘girişim sermayesi partisi’nde şu ana kadar toplam 1.2 trilyon dolarlık şirket birleşme ve satın alma işlemleri gerçekleşmiş bulunuyor.
SPEKÜLASYON İŞTAHI DOLANDIRICILIĞA, HİLEYE VE SAHTEKÂRLIĞA YOL AÇAR
1950’li yıllarda sol liberal ekonomist J.K. Galbraith, ‘kükreyen yirmiler’ yani 1920’lerde sermaye piyasalarında yaşanan spekülasyon dalgasını ‘bezzle’ (yağma) olarak adlandırmıştı. ‘Bezzle’ kelimesini İngilizce’de ‘embezzlement’ yani ‘zimmete para geçirme’ kelimesinden esinlenerek kullanmıştı. Bir varlığın piyasada oluşan fiyatı ile uzun vadeli ekonomik değeri arasındaki farkı ‘yağma’ olarak tarif etmişti.
Pekin’de yaşayan, ödüllü ‘Ticaret Savaşları ve Sınıf Savaşları’ isimli kitabın yazarı Keynesyen ekonomist Michael Pettis salgın sürecinde yaşanan finansal balonu aynı kelime ile tarif ediyor. Pettis ‘yağma’ tanımını 1980’lerin yarı sosyalist yeni Keynesyen ekonomist Hyman Minsky’nin finansal piyasaların Ponzi dolandırıcılığını andıran bir sahte zenginlik ürettiğini iddia eden tanımlamasına bağlar.
Minsky “uzun süren refah dönemlerinde ekonomi, istikrar sağlayan finansal ilişkilerden istikrarsızlığa yol açan finansal ilişkilere dönüşür” demiştir. Pettis bu ifadeyi şöyle açıklıyor: “yağma geçici olduğu için (her ne kadar birkaç yıl veya onlarca yıl sürse de) yağma bir noktadan sonra ortadan kalkar. Bu durum yağmanın ekonomiyi canlandıran özelliğini de ortadan kaldırır ve ‘olumlu’ görünen döngü ölümcül bir döngüye dönüşür”. Fakat Pettis’in yağmayı anlatmasında garip olan şey, hiçbir şekilde Marx’ın kredi ve finansal krizler hakkındaki çalışmalarından bahsetmemesidir. Esasında Minsky ve Galbraith’in yaptığı bu tanımlamaların hepsi Marx tarafından yıllar önce yapılmıştı.
MARKS'IN TESPİTLERİ
Marks Kapital isimli eserinde spekülasyon ve suç sorunu üzerine şunları yazmıştı; ‘kredi sisteminin (bir başka deyişle finansal sistem) iki özelliği kapitalist üretimin teşvikini sağlamak, en saf ve büyük kumar ve dolandırıcılık biçimleriyle zenginleşerek başkalarının emeğinin sömürülmesini sağlamaktır’. Marks, spekülatif balonlar ve finansal krizler sorunu konusunda diğerlerinden çok önce şunları belirtmişti; “her hisse senedi dolandırıcılığında herkes çöküşün er geç geleceğini bilir, fakat herkes kendisi altına boğulduktan ve altınlarını kasaya koyduktan sonra komşusunun başına piyasanın çökeceğini umut eder”.
Galbraith spekülatörün, hisse senetlerinin, tahvillerin ve türevlerin alım satımından elde edilen paranın gerçek olduğuna ve üretken emeğin değer yaratmasına referans gerektirmediğine inandığını söyler. Marks bu konuyu da daha önce açıklamıştı: "kapitalist üretim altında, bütün ölçüm standartları, az ya da çok rasyonel olan tüm bahaneler ortadan kalkıyor.” Ancak Marks, ‘hayali sermaye’ dediği şeye atıfta bulunarak ‘yağma’ kavramından çok daha net bir analiz ortaya koyuyor.
“Hayali sermayeler gerçek sermayenin ‘mülkiyet hakları’dır. Onlar üretilecek artı değerin bir kısmına yasal alacakları aktarma işlevi görür. Gerçek sermayenin kâğıttan kopyaları haline gelirler. Bu mülkiyet haklarının fiyatlarında meydana gelen dalgalanmalardan kaynaklanan kazanç ve kayıplar zaman içinde kumara dönüşmüş ve bilinen sermaye birikimi yöntemlerinin yerini almıştır. Bu tür hayali sermayelerden kazanılan servetler ‘özel kişilerin’ servetlerinin önemli bir kısmını oluşturur”. Marks 150 yıl önce finans sektörünün yükselişini ve kapitalist ekonomideki rolünü “yeni bir finansal aristokrasi, organizatörler, spekülatörler ve yöneticiler görünümünde yeni bir tür parazitler” olarak nitelendirirken tüm bu sisteme şirket tanıtımı, hisse senedi ihracı ve hisse senedi spekülasyonu adı altında dolandırıcılık ve hileyle dolu bir sistem adını vermiştir. Bunu ‘yağma’ olarak da nitelendirebilirsiniz.
YAĞMA ÜRETKEN SERMAYEYİ VURUYOR
Pettis’in dediği gibi ‘yağma esasen kayıtlı veya algılanan serveti ifade eder ki bu servet gerçek servet (üretken kapasite) değildir ve toplam kayıtlı serveti gerçek ekonomik servetten daha fazla artırır. Burada ‘hayali sermaye’ kavramını ‘yağma’ kavramı ile değiştirin. Pettis spekülasyon yapmak için yaratılan kredinin (veya borcun) eninde sonunda ekonomik olarak mantıklı seviyelerden çok daha fazla yatırıma yol açacağı ve hane halkının ve şirketlerin altından kalkabileceği harcamalardan daha fazlasına sebep olacağını savunur. Böylece hızlı büyüme süreci spekülatif bir balona dönüşür. Belli bir noktada ‘tam tersi olur; zaten çok yüksek seviyede olduğu için yapay olarak büyümeyi artırmak yerine itfa, zorla borç geri ödemeleri ve olumsuz servet etkileri nedeniyle büyümeyi yavaşlatır. Böylece kredi sadece finansal varlıklarda değil üretken sektörlerde de aşırı yatırıma yol açabilir ve bunun sonucunda ortaya çıkan çöküş üretken sermayenin değerindeki kaybı artırabilir.
PARA NEDEN VERİMSİZ ALANA YATIRILIYOR?
Peki, yağmayı borç krizine döndüren şey nedir? Pettis bunun üretken yatırımlardan elde edilen getirilere bağlı olduğunu ima eder. Pettis burada 150 yıl önce yazan John Mills’e atıfta bulunur; Mills şöyle yazar; “panikler sermayeyi yok etmez, sadece ihanetiyle daha önce ne ölçüde yok edildiğini umutsuzca verimsiz işlere dönüştürdüğünü ortaya koyarlar”. Bunlar finansal spekülasyon ve nihai ölümü hakkında algılardır; kaldıraçla borçlanma ve borcun silinmesi, balondan çöküşe, üretken olmayan sektörlere yatırım yapılmasıyla ulaşılır. Marks’ın dediği gibi “burada mülk hisse senedi formuna bürünmüştür, hareketi ve devri küçük balıkların köpekbalıkları tarafından ve kuzuların borsa kurtları tarafından yendiği borsalarda kumar oynayarak gerçekleşir”.
Peki, paranın artan oranda verimsiz alanlara yatırılmasına neden olan şey nedir? Galbraith, Minsky, Mills ve Pettis’in bu soruya bir cevabı yok. Galbraith şöyle itiraf etmiş; “ekonomiler zaman zaman sistematik olarak yağmaya yol açar ve ekonomistlerin nadiren anladığı veya tartıştığı önemli ekonomik sonuçlar ortaya çıkar”. Olay sadece gerçekleşir- veya Minsky’nin dediği gibi istikrar istikrarsızlığa dönüşür.
MARKS'IN O SORUYA BİR CEVABI VAR
Bu soruya Marks, kâr oranının düşme eğilimi yasasına dayanan bir cevap verir. Düşen ortalama kârlılık oranı eninde sonunda değer üreten sermayede toplam kârın büyümesinin yavaşlamasına sebep olur; spekülatif sektörlere sermayenin aktarılması bile bunu geri çeviremez. Sonuç olarak toplam kâr kesinlikle düşebilir. Marks bu noktayı ‘mutlak aşırı sermaye birikimi’ olarak nitelendirdi. Ardından yatırım, üretim ve finansal varlıklarda bir düşüş yaşanır. Kredi, kapitalist bir ekonomide ekonomik büyümenin sağlanması ve üretken yatırımlar için gereklidir fakat bu büyümeyi sürdüremez çünkü büyüme, hayali kârlara değil gerçek değerin yaratılmasına bağlıdır. Yaratılan yeni değer, daha fazla krediyi karşılayacak kadar büyük olmazsa kredi ödenemez bir borca dönüşür.
Finansal krizler ekonominin farklı sektörlerinde hatta yönetim kurullarında yaşanır fakat bu krizler her zaman beraberinde yatırım ve üretimde düşüşe sebep olmayabilir. Fakat üretimdeki bir düşüş daima kredilerin kuruması ve borç temerrütlerin artması ile birlikte finansal krizlere neden olur. Yani reel ekonomide olanlar finansal krize neden olur, tersi olmaz. Gerçekten de G. Carchedi’nin ABD’nin savaş sonrası krizlerinden yola çıkarak gösterdiği gibi (aşağıdaki grafikte görebilirsiniz); üretken sektörlerde kârlar gerilediği zaman finansal kârlar da geriliyor.
Kapitalizm balonlarda bulunan yağmalarla doludur fakat balon sona erdiğinde yağma biter.