Vatan Partisi yurt dışında yaşayan kahramanlara seslendi: Türkiye güçlü olursa yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız da güçlü olacaktır

Ne zaman Batı ülkelerine gitsek hep biraz daha güç kazanarak geliriz.

Neden, diyeceksiniz.

Yaşlanan Atlantik ülkelerinin nefesinin tükendiğini artık elle tutulur biçimde görüyorsunuz.

Çıkışsızlıklarını görüyorsunuz.

Siz genç ve dinamiksiniz.

Çareniz var.

Bir an önce uygulamaya geçirmek için harekete geçirebileceğiniz bir milletiniz var.

O enerji birikimine sahipler.

Diyorsunuz ki hemen işin başına geçmem lazım.

Yalnız anavatan mı…

Yurt dışındaki vatandaşlarımız da öyle.

Gelmeseler de gitmeseler de kökleri burada.

Hiç kopmuyorlar.

Onların sırtlarını dayayacakları güçlü ve sağlam bir anavatana ihtiyaçları var.

Onların sorumluluklarını da yüklenip geliyorsunuz.

Daha çok çalışmam lazım diyorsunuz.

CEFAKÂR ALAMANCILARIM

Birinci nesil büyük zorlukları göğüsledi. Ne iş olsa yaptı.

Orada itildi, kakıldı, yemedi içmedi köyüne taşıdı. Çoğunun sağlığı bozuldu.

Benim cefakâr Alamancılarım!

Şimdi Ege’nin biraz dağlarına yakın tepelerinde yazlıklar aldılar. Bir ayakları köylerinde. Arada artık 90’lı yaşlarına gelen, birer birer yaşama veda eden yıllarca yazdan yaza gördükleri analarını, babalarını, hanım bibilerini ziyaret ediyorlar. Hâlâ burunlarında tüten o doğdukları köylerinin toprağının kokusunu duymadan edemiyorlar.

Onlar artık kesin dönüş yaptılar.

Biliyor musunuz, özellikle kadınlar arasında o kadar çok “malulen” emekli olan var ki. 6-8 ay Türkiye’de kalıyorlar. İlaçlarını yazdırmak için buralara geliyorlar. Birkaç ay kalacak da olsalar giderken yine tarhana, zeytin, peynirlerini yanlarında götürüyorlar; dönerken de kahve, çay ve de vazgeçilmezi, armağan olarak çikolata…

İkinci, özellikle üçüncü nesil yaşadıkları ülkenin dilini iyi biliyor. İlk zamanlarda buralardaki toplum onları pek kolay kabul etmedi. Üniversiteye uzanacak ilk-orta eğitimlerinde engeller çıkardı. Yaşamlarının her alanında mücadele verdiler. Aştılar.

Dilini, dinini, kültürünü, türküsünü korumak kolay değil.

Yıllarca derneklerine gittim geldim, kömbelerini, içli köftenin âlâsını oralarda yedim…

Şimdi gittiğimde artık üniversitelerde eğitim gören, bilimsel araştırmalar yapan gençlerle karşılaşıyorum. Tez konularını tartışıyoruz.

YÖNETİLEN DEĞİL YÖNETİCİ DE OLMALILAR

Belli ki artık bağını koparmayacak ama dönmeyecek de bir bölüm yurttaşımız var.

Hep söylerdik, siyasette de etken olmalılar diye. Üç buçuk milyon çok güçlü bir birikime sahip nüfus. Oraların vatandaşı olmuşlar. Yalnızca yönetilen olarak kalmamalılar.

Yönetimi de paylaşmalılar.

Alman toplumu, İsviçre, Fransa, İngiltere, Kuzey Avrupa ülkeleri daha da berbat… Uyuşturucu batağına girmişler, nasıl çıkacaklar, yokluk, hiçlik, umutsuzluk… özgürlüğü ve vatandaşlık haklarını “uyuşturucu kullanımında devletin temiz enjektör dağıtımına”, “yasal eşcinsel evliliklere, yasal çocuk edinmeye, açıkça söylemek gerekirse çocuk istismarına” indirgemiş toplumlar.

Nüfus giderek bu nedenlerle de yaşlanıyor ve köreliyor.

Eskiden bireyciliklerinden çocuk doğurmazlardı, ya da bir taneden fazla yapmazlardı. O bile bir özveriydi. Şimdi her açıdan çıkmazdalar. Sağlıkları bozuldu. Onların yaşlıları da bizim buralara kaçıyorlar. Yalnızca ekonomik verilere bakmayın. Çürüyen, tıkanan ve çıkmaz yollara giren kapitalizm insan doğasını ve ilişkilerini çok daha sert kirletiyor.

Ancak bizim yurttaşlarımızı Türkiye’yle bağları, anavatanlarındaki zorluklar ve çözüm mücadelesi, kaybetmedikleri-kaybetmemeleri gereken sorumluluk duyguları onları diri tutuyor.

Artık yaşadıkları ülkede de edilgen değil, etken olmalılar: karar verici konumlara gelmeliler.

Gelebilirler mi…

DEĞİŞTİREBİLME BİRİKİM VE ENERJİSİNE SAHİPLER

Şimdiye kadar çok engellendiler, ancak doğaları icabı aşabilecek bilgi, birikim, yetenek ve enerjiye sahipler.

Önlerine konan torbadaki bilgileri ve konumları kabullenemezler!

Söz sahibi de olmalılar. Yanlışları düzeltebilme birikim ve mirasına sahipler.

Siyasette de. Ülkeler arasındaki dostluğu geliştireceklerdir. Almanya’daki toplantıların birinde bir yurttaşımız sordu, “ABD’ye rağmen iki ülke arasında dostluk ve yakın ilişki kurulamaz mı? Biz burada yaşıyoruz.”

Bir diğeri de dedi ki “Küresel çete izin verecek mi bu değişikliğe”… “İnşallah dedikleriniz çıkar ama o bankaların yönetimi o büyük devletlerin elinde”… yani yurt dışındaki paraların Türk ekonomisine getirilmesine izin verirler mi diye sordu o bankalardan birinde çalışan bir yurttaşımız.

“15-16 Temmuz 2016’da nasıl ezildiler. Hadi ABD kurtarsın bakalım generallerini hapishanelerden. Ben meydan okuyorum!!” diye sesini yükseltti Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, sonra da ekledi:

“ABD’nin ne kendi ülkesinde emperyalizm karşıtlarını ezecek, ne de izin vermeme gücü birikimi yok, ama korkarsak boyun eğeriz.”

YARIN ARKADAŞLARI BAŞBAKAN OLACAK

İşte sorunun yanıtı burada.

İşçi olarak geldiler. Ama artık sendikacı, bilim insanı, hâkim, savcı, işinsanı, sporcu oldular. Yarın arkadaşları başbakan olacak.

Belli mi olur bakarsın onlar da olur.

İngiltere’yi, hatta hiç aklınızın ucundan bile geçirmeyeceğiniz İskoçya’yı görmüyor musunuz… Bırakın yabancı kökenli olmayı aristokrat olmayan, sıradan bir İngiliz vatandaşının bile aday olamayacağı konumlara geliyorlar. Kendi ülkesinde bir başbakan seçebilme şansını bile kaybetmiş, güçten düşmüş Atlantik güçlerinden söz ediyoruz artık.

Beş yıl önce anlı şanlı Alman ekonomisi resesyona girecek üst üste desek kim inanırdı.

VATAN PARTİSİ’NE DAVET

Bizim yurttaşlarımızın millî duyguları da öylesine canlı ki… Hasret biledi bizi, diyorlar.

Canlı tutmak da gerekir.

Yeni gelen nesilden nesle aktarılmalı.

Türkiye güçlü olursa onlar da güçlü olacaklardır.

Hemen bütün toplantılarımız en son şöyle bitti.

Karamsarlığa yer yok,

Kahramanlar olacağız.

Toplantıları Vatan Partisi’ne davetle bitirdik hep.

Acil! Acil!

Vatan Partisi’nin daha daha güçlü olması her zamankinden daha yakıcı.

Güçlü halkı arkasına almış, güçlü ve üreten bir Türk hükümeti başarıya ulaşabilir.

Türk-Alman-İsviçre dostluğu da bu açıdan önemlidir.

ABD denetimden çıkmış bir Almanya’nın gururu vardır. Onu yeniden anımsamalılar.

Bu görevleri bu sorumlulukları önümüze koyuyoruz ve paylaşıyoruz. Onun için buradayız.

Hem söz verdik, hem söz aldık…

TRUMP’IN SİYASETİ BİZİ NASIL ETKİLER

Trump’ın uygulayacağı ekonomik ve siyasi siyasetten Türkiye-ABD ilişkileri ve ekonomisi nasıl etkilenir… batar mı… çıkar mı… bu tartışılıyor.

Etkilenmemenin yolu bağımsız dış politika izlemekten geçiyor.

Yükselen Asya, ABD’nin korkulu rüyası.

Asya ülkeleri içinde yerinizi alır, karşılıklı yarara dayanan ilişki kurarsanız güçlü olursunuz.

Kimse sizle öyle eskisi gibi ileri geri konuşamaz.

Hatırlayın, Ekim 2019'da Türkiye'nin Suriye'deki operasyonlarına ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir mektup yazmıştı. Son derece küstahça:

“Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz - ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Rahip Brunson olayında yaşatmıştım.”

Bak sen!

Bana muhtaçsınız, diyor.

Parmağımda oynatırım, diyor.

Öyle miyiz…

Boynunuzu eğerseniz, lokmanızı bile ağzınızdan alırlar.

Emperyalizm bu, şakası yok.

Hele ki çırpınma halindeyse.

Suriye politikamız şu günlerde bu açılardan nasıl da önemli.

Türkiye içte ve dışta Atlantik ülkelerine karşı kişilikli ve kararlı bir tutum alırsa… üreticilerin millî hükümetini kurmayı başarırsa rahat olun… kimse kılımıza dokunamaz.