Vatan Savaşı gerçeği ya da Ergenekon’dan çıkış yasası

Bugün özellikle Asya’ya yayılan milletlerin Vatan Savaşı sürecini bütün boyutlarıyla yaşıyorsak, bunun bilincine ancak çağımızın içine girdiği yeni dönemin karakterini kavrayarak ulaşabiliriz. Elbette, yeni dönemin gerçeğini insanlığın yaşadığı baş çelişki oluşturuyor. Belirleyici olan çağın baş çelişkisi 21. yüzyılda çökmekte olan emperyalizm ile mazlum ve gelişmekte olan milletleri karşı karşıya getiriyor. Kuşkusuz çökerken iyice azgınlaşan emperyalizmin tam karşısına, yükselirken kendi varlığını savunmaya, bütün insanlığı korumaya yönelen milli devletlerin sağlam iradesi ve direnci dikiliyor.

Türkiye’nin Vatan Savaşı sürecine girdiği uzunca bir dönemden beri Türk aydınının önemli bir kesimi, bu gerçeğin karakterine uygun davranışlar ortaya koyabildi mi? Kesin olarak hayır, koyamadı. Çünkü onlar çağımızın karakterini ve büyük değişimin toplumsal yasasını kavrayamadılar. Başka bir deyişle, Türk aydınının, Türkiye’nin gerçekliğine uygun davranışlar ortaya koyamamasının nedeni, içine girdiğimiz 21. yüzyılın karakterini kavrayamayıp Vatan Savunması gerçeğine uzak kalmasındandır.

Ergenekon kumpasları zamanı Demirtaş Ceyhun, İbrahim Balaban, Halit Refiğ, Hüseyin Haydar gibi sanatçılarımız Silivri önüne gelerek vatanseverlere destek oldular.

ÇAĞIN KARAKTERİNİ KAVRAMAK

Bunu başarabilmeleri için yaşadığımız çağın insanlığa sunduğu yeni koşulları ve yeni olanakları anlamaları gerekmektedir. Yani 21. yüzyılın karakterinin bilincine varmak zorundalar. Ne yazık ki Türk aydını yıllardan beri Batı’ya bağımlı sistemi ayakta tutan “Aydın Oligarşisi”nin pençesine düşmüş durumda. “Aydın Oligarşisi” içinde kendini var edemeyen toplumcu gerçekçi Türk aydınının kendini bulmakta ve özgün düşünce üretmekte zorlanması bundandır. Sanatçılarımızın, şairlerimizin bir yandan yaratıcı süreçlerinin tıkandığı, kısırlaştığı, öte yandan “Batıcı Aydın Oligarşisi”nin kuyruğuna takılması bundandır.

Çağımızın ilk çeyreği nasıl başladı? Çöken ABD, Irak saldırısına girişmeden önce bölgemizdeki siyasi altyapı çalışmaları yaptı. En önemlisi Türkiye’yi kendi için daha elverişli bir iktidar değişikliğine zorladı. Sürece “tertiplerle” yönetti ve bir “siyasi terkip” olan Ak Parti’yi iktidara getirdi. Ardından Irak’ı işgal hazırlıklarına girişti. Buna Türkiye’deki Amerikancı aydınlar tam destek verdi: İleri Amerika geri Irak’a demokrasi getirmeliydi. Ardından Türkiye’yi de parçalayacak olan “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi” tantanalı merasimlerle uygulamaya konuldu.

VATAN SAVAŞINDA İLK SAFHALAR

Bütün umutlarını AKP siyasi erkine bağlayan ABD, 1 Mart Tezkeresi'nin TBMM’de ret edilişiyle büyük şaşkınlık yaşadı. ABD diplomatları Türkiye’yi tahdide başladı. O sıra tezkerenin geçmeyişinin baş sorumluları hemen bulundu. Ardından Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in başını çektiği vatansever aydınlar ve Kemalist Ordu komutanları hedefe konuldular.

Devlet ve ordunun kademelerine yuvalanmış FETÖ unsurları hain planlarını yine bir mart ayında, doğaya cemrenin düştüğü 21 Mart günü uygulamaya koydular. Türkiye’deki bu vatansever direnç kırılmalıydı. O nedenle saldırılarının adını, alay edercesine “Ergenekon” koydular. Bir tür moral yıkıcı, umut kırıcı psikolojik savaş taktiği. Sözüm ona Ergenekon Türk milletine kurtuluş yolu değil, fakat ölüm yolu olacaktı.

ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ YASASI YİNE İŞLEDİ

İnsanlığın en eski destanlarından Türklerin Ergenekon Destanı’nı ölümsüz yapan, onun taşıdığı mesajın evrensel değerinde yatmaktadır. O değer, başı sıkışan kişi, toplum ya da milletlere çıkış yolunu göstermektedir. Bu Ergenekon yasasıdır. Yasanın özü, engeller ne kadar aşılmaz görünse de, etraf demir dağlarla çevrilse de umutsuzluğa yer bırakmadan, mutlaka bir çıkış yolunun halka dayanarak bulanabileceği gerçeğidir.

Nitekim ABD – FETÖ kumpasçıları Türkiye’de dayandıkları iş birlikçi merkezlere güvenerek yaptıkları yığınaklar, halk lideri bir Demircinin öne geçmesiyle yıkıldı. Çıkış yolu gösterip açanlar Demirci ve yoldaşlarıydı. Ergenekon Destanı’nın ruhunu taşıyan savaşçılar, demir dağları eritip kumpastan çıkarak Türkiye’nin öncü güçlerini özgürleştirdi. Böylece Ergenekon’un evrensel mesajı bir kez daha doğrulanmış oldu.

Vatansever aydınlar, sanatçılar bir araya gelip 21 Mart 2008 sabahı kolları sıvadılar ve geniş bir vatansever sanatçı cephesi oluşturdular. İlk miting Silivri’ye nakledilmeden önce vatanseverlerin yattığı Tekirdağ’da temmuz ayında yapıldı.

O meydanda vicdanlı vatansever şairler, ressamlar, sinemacılar, edebiyatçılar ve Türkiye sevgisini içine doldurmuş bilinçli aydınlar ABD emperyalizmine meydan okudu. Ben de ilk kez “Doğu Nerede?” şiirini okudum. Benim kalabalığa her “Doğu Nerede?” diye sormamla birlikte, ellerini kalplerinin üstüne götüren meydan dolusu halk “Buradaaa!” diye haykırıyordu. Bilinçli kitlenin öfkesi haklılıkla buluşmuş, kitleler ateşlenmişti. Umut dolu bu halk iradesi karşısında Ergenekon kumpası o gün çökmüştü.

Öte yandan, gelin görün ki bu kanlı, karanlık süreç boyunca bir yanda vatansever devrimci aydınlar mücadeleye girişirken öte yanda bir takım aydın ve sanatçılar FETÖ kumpasına destek olarak “İstanbul’dan Silivri’ye Adalet Yürüyüşü” düzenliyor ve dünyaya Türkiye’de “Darbeciler yargılansın!” mesajı veriyordu. Ne acı ki böyle oldu.

EMPERYALİST KUŞATMANIN YARILIŞI: VATAN SAVAŞI

Bu olayların ardından, Aydınımızın önemli bir bölümü ne yazık ki Türkiye’nin, 70 yıldır süren ABD kontrolünden çıkmaya yönelerek, Suriye sınırında doğrudan ABD terör güçlerine müdahalesini, bağımsızlık isteğinin bir özgüven yansıması, dönüşümü değil de Saray Savaşına indirgeyerek küçümsediler. Böylece Türk Ordusunun emperyalizm karşısında verdiği mücadeleyi bir nevi alaya alarak Mehmetçik’in moralini bozar konuma düştüler.

Vatan Savaşı gerçeği hiçbir kurum ve kuruluşun kendi başına aldığı kararla ya da her bir emirle hayata geçmedi. Vatan Savunmasının gerektirdiği Vatan Savaşı, emperyalizm ile milli demokratik devrim sürecindeki milletler arasındaki baş çelişkinin gelip dayandığı maddi gerçekler bütününden ortaya çıktı.

Bu tarihi dayatmanın, mecburiyetin karşısında hiç kimse duramazdı. Milli devletin sömürgeciye karşı bu meşru atılımını durdurmak isteyenler, kalıbı hazır bir kavrama sarıldılar: Saray Savaşı! ABD’nin uykularını kaçıran TSK operasyonları böylece karikatürize edilerek gözden düşürülecekti. Tam bu süreçte Ak Parti iktidarı ikiye bölündü. Ayrışma 15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle duruğa çıktı ve saflar belirginleşti: Bir yanda Ak Parti'nin Amerikancı kanadı, ABD devlet erkanı, AB komisyon güçleri, terör örgütü PKK ve Bileşenleri, NATO-Gladyo yapması FETÖ hainleri ile bunlarla alaşım kuran vatansız sol, rüya aleminden çıkamayan köksüz aydınlar kümesi. Öte yanda ve tam cephe karşılarında Ak Parti'nin milli kanadı (Milli Burjuvazi), Vatan Partisi (Milli Devrimci) ve asker, sivil, vatansever aydınlar ile bütün Kemalist milli kuvvetler.

TAYYİP ERDOĞAN: ELLERİ KANLI ABD!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, AKP’nin birinci döneminin tam zıddına ABD emperyalizmine karşı her fırsatta yaptığı çıkışlar da yine aynı “kafayla” alaya alında. Kuru gürültü sayıldı. Gelin görün ki bu milli çıkışlar, solun yıllardan beri başaramadığı antiemperyalist cepheyi kitleselleştirdi. Muhafazakar % 80 Amerika’ya kuşkuyla bakmaya başladı. Alaya alınan bu “Eyy Amerika! Eli kanlı Amerika ayağını denk al! Eyy İsrail, adam öldürmeye çok iyi bilen İsrail!” çıkışları bilinç sıçramasıyla bugün ABD’ye milletçe meydan okuma çizgisine ulaştı.

Ey devrimci, eyy antiemperyalist solcu, eyy Vatan Savaşı’nı Saray Savaşı diye karikatürize etmeye çalışan “devrimci” aydın, çatışma hattının nereden geçtiğini görebiliyor musun? Gözünden Batı perdesini kaldır da bak! Şimdi, kendi yüreğinin Ergenekon’undan çık da özgürleş! Vatan Savaşı’nda sen de vatansever saflara katıl!