Vatan savaşını anlamamak

Parti saflarında ve Aydınlık köşe yazarları arasında vatan savaşı konusunda kafa karışıklığının devam ettiği görülüyor. Vatan savaşının ne olduğu anlaşılmadığı zaman ona uygun siyasetler de uygulanamaz.

Görünürde herkes vatan savaşını kabul ediyor. Ama gelin görün ki, vatan savaşının zorunlu kıldığı politikaları uygulamaya gelince herkes işin bir tarafından kaçamak yapmaya başlıyor.

Bence ilk önce, vatan savaşı mı veriyoruz, yoksa Tayyip’in diktatörlüğüne karşı mücadele mi ediyoruz? Bu meseleyi açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Ya da süren savaş saray savaşı mı, vatan savaşı mı? Bu soruya dürüstçe, kıvırmadan cevap vermek lazım. Çünkü saray savaşı tespitini yaptığınız zaman Yavuz Alogan’ın dediği gibi “anti laik bir cephe kurmak” ve AKP gericiliğini yıkmak doğru bir politika olur. Ama hayır vatanımız ABD emperyalizminin saldırısı altındadır ve bölünmemek için savaşıyoruz dersek, o zaman “anti laik” bir cephe değil, anti- emperyalist, yani bir milli cephe kurmak gerekir. Bunlar basit bir ayrım değildir. Bugün yürütülen mücadele açısından işin esasını oluşturmaktadır.

AMERİKA NE YAPMAK İSTİYOR?

Bölgenin sıcak bir savaş içinde olduğunu kör gözler bile kabul etmektedirler. Bu savaşın tarafları kimlerdir ve savaş niçin çıkmıştır? Bu sorulara net cevaplar vermek gerekir. Bu savaş 1990 yılında 1. Körfez savaşıyla başladı. Halen de devam etmektedir. Batı Asya’yı bir bütün olarak hedefe koyan bu savaşın bir tarafında Amerikan emperyalizmi diğer tarafta ise bu saldırının hedefi olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri ve halklarıdır. Bu savaş ABD emperyalizmi açısından Büyük Orta Doğu Projesini gerçekleştirmek için yürütülmektedir. Nedir bu proje? Bu proje bu saydığımız dört ülkenin bölünerek bir kukla devletin, ikinci bir İsrail devletinin kurulması projesidir. ABD kuracağı bu kukla devlet ile enerji kaynaklarını ve yollarını denetim altına alacak ve stratejik düşmanı Çin’in boğazını sıkma olanağına kavuşacak. Kukla devlet üzerinden Asya’yı denetim altına almaya çalışacak. Dolayısıyla bu savaş ABD açısından emperyalist bir savaştır.

Bizim ve komşularımız İran, Irak ve Suriye açısından ise vatanını böldürmemek ve vatanını bu emperyalist saldırıya karşı korumaktır. Yani vatan savunmasıdır. Bu savaş ABD emperyalizmi ve onun kara güçleri açısından gerici, haksız bir savaş iken bizim ve komşularımız açısından bu savaş haklı, meşru, ilerici ve vatan savunması savaşıdır.

Bu bir tercih meselesi değildir. ABD emperyalizminin bize dayattığı zorunlu bir savaştır. Bize düşen bu savaştan kaçmak ve kaytarmak değil, bu savaşı kazanmak için mücadele etmektir. Aksi teslim olmak ve köleliği kabul etmektir. Türk milleti de ne teslim olur ne de köleliği kabul eder. O halde bize düşen görev Türk milletinin direnme ve savaşma iradesini örgütlemek ve sahaya sürmektir.

Kiminle savaşıyoruz? Dünyanın en büyük askeri gücüne sahip en büyük emperyalisti gücü ile savaşıyoruz. Daha Amerika ile sıcak çatışmalara girmedi isek girmeyeceğiz anlamına gelmez. Şu anda Amerikan emperyalizminin “kara gücüm” dediği, taşeron kuvvetlerle çarpışıyoruz.

Kurtuluş Savaşı da böyle olmadı mı? İngilizler doğrudan kendi askerleriyle değil, destekleyip donattıkları Yunan Ordusu ile bize saldırdılar. Ve biz de Yunanlıların şahsında aslında İngilizlerle savaştığımızı biliyorduk. Nitekim Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması üzerine kurulan barış masasında kimlerle oturduk? Sadece savaştığımız Yunanlılar la mı anlaşma yaptık. Masada Esas olarak İngiliz emperyalizminin başını çektiği emperyalist ülkeler ile müzakere ettik. Barış anlaşmasını da İngilizlerle imzaladık. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşını hem bütün dünya, hem de Kurtuluş Savaşını veren önderlik böyle değerlendirmişti.

Şimdi de İngilizlerin yerini ABD emperyalizmi, Yunan Ordusunun yerini de PKK, PYD ve İŞİD gibi bölücü ve yobaz terör örgütleri, hatta buna FETÖ terör örgütünü de katalım, yer almıştır.

Durum bu olunca, bu savaşı yönetecek ve milletin bütün olanak ve yeteneklerini seferber edecek bir milli seferberlik hükümeti kurulması Türkiye’nin acil bir meselesi olarak gündeme gelmiştir.

Milli seferberlik hükümeti kimlerden oluşacaktır? Bu soruya keyfi bir cevap veremeyiz. İradi bir tutum da alamayız. Ülkemizin verili koşullarından hareket etmek zorundayız. Arzularımıza göre sorumsuz bir şekilde davranamayız. Sloganımız “Her şey vatan için” olmalıdır.

Büyük savaşlar büyük kuvvetleri harekete geçirebilenler tarafından kazanılmıştır. Eğer bu savaşı kazanmak istiyorsak ülkemizin belli başlı bütün kuvvetlerini bir araya getiren bir siyaset izlemeliyiz. Bu günkü verili koşullarda bu kuvvetler AKP, CHP, MHP ve Vatan Partisidir. Türk Ordusu haliyle vatanının birliği ve dirliği için milletinin emrindedir ve bu cephenin savaşan vurucu gücüdür.

Bazı arkadaşlarımız AKP’nin hatalı politikalarına işaret ederek, bu milli seferberlik hükümetinin kurulamayacağını kurulsa bile AKP’yi dışlaması gerektiğini söylüyorlar.

AKP’nin hatalı politikalarını burada saymaya gerek yok. Söylenenlerin hepsi doğru. Ama aynı şeyi CHP ve MHP açısından da söyleyemez miyiz? Türkiye’nin iki kampa ayrılmasına neden olan bu referandumu ülkenin başına bela eden kimdir? Devlet Bahçeli değil midir? Yine CHP’nin FETÖ ve PKK ile hükümet kurma girişimlerini bilmiyor muyuz? Hatalar gündeme getirilmeye başlandığı zaman bunun sonu birleşme değil kavgadır. Bu kavgaya da en çok sevinen ABD emperyalizmi olur. Burada birbirimizin hataları eksiklikleri üzerinde tepinmek yerine birlik noktalarını ön plana çıkarmak ve birleşme zemini üzerinde tartışmaktır. Birbirimizi eleştireceksek, ya da mücadele edeceksek, bu birliğin oluşmasına verdiği zararlar veya engeller üzerinden tartışmalıyız.

Bir ülkenin önündeki en önemli sorunu tespit etmek nasıl nesnellik istiyorsa bu sorunu çözecek güçlerin de bir araya gelmesi de o kadar nesneldir. Hiçbir siyasi güç ülkenin nesnel koşullarının dışında bir ittifak politikası belirleyemez. Başarılı olmak istiyorsak nesnel olmalıyız. ABD’yi biz düşman seçmedik. O geldi bizi bölmeye çalışarak bize düşmanlık etti. Dostlarımızı da hem içte hem de dışta biz keyfimize göre belirleyemiyoruz. Koşullar bizi sevmediklerimizle bile bir araya getiriyor. Yapacak tek şey var. Başarıya nasıl ulaşacak isek ona göre davranmalıyız.

İşin bir başka yönü ise şudur: AKP ile olmaz diyenler kimlerle olacağını söylemek zorundadır. Hayır, biz tek doğruyuz, kimse ile ittifak yapmayız diyenlere sadece gülünür. Çünkü mücadele serttir ve büyüktür. Mücadelenin büyüklüğüne uygun güçleri bir araya getirip seferber edemezsen sinek gibi ezilirsin. Aslında AKP ile olmaz diyenler bize zaferi değil yenilgiyi öneriyorlar. Yenilelim, ülkemiz bölünsün ama biz temiz kalalım, devrimci kalalım. Hadi canım sizde.