Vatandaşın sesi-(TAMAMI)
Sayın Kurtul Altuğ,
“Zaman zaman vatandaşların seslerine tercüman olduğunuzu okuyarak çok memnun olduğumu bilhassa belirtmek istedim.
Benim de Sayın Başbakanımıza bazı sorularım olacaktır. Başbakanımız Ezan’ı Şerif’in, CHP tek parti devrinde (bilhassa Atatürkümüzün yönetiminde olduğu safhalarda demek istiyor) Türkçe okunmasından sonra, merhum Adnan Menderes’in zamanında yeniden Arapça okunmasının ne kadar güzel olduğunu ve bu konuda nasıl bir isabetli karar alındığını zikrediyor.
Sayın Başbakanımıza soruyorum; Türk milleti olarak Ezan’-ı Muhammedi’yi Arapça dinlersek mi anlamını daha iyi kavrarız, yoksa Türkçe dinlersek mi?
Türkiye’de kaç vatandaş Allah-u Ekber’in anlamını bilebilir? Lâkin Tanrı Uludur diye kıraat edilirse bunu herkes anlar. Sayın Başbakan ezanın Türkçe okunmasını zulüm olarak vasıflandırıyor.
Bunun dışında camilerin CHP devrinde ahır olarak kullanıldığından bahisle, Kuran kurslarının yasaklandığından bahsederek, “bu zulme artık son verilmiştir” mealinde bir konuşma yapmıştır.
Bu konuda kendisine Sayın Yılmaz Özdil’in 27 Nisan 2012 tarihli Aydınlık Gazetesi’nin 13. sayfasında neşredilen yazısını okumasını ve sonrada Türk milletini yanılttığı için özür dilemesini salık veririm. Dini duyguları kaşıyarak iktidara gelmek ve de çok uzun zaman rahat koltuklarda kalarak milletin sırtından kesilen fahiş vergilerle koruma ordularının maaşlarını ödeyerek saltanat sürme devri elbet bir gün son bulacaktır.
Bir vakitler Mehmetçiğe “Kelle”, çiftçiye, “Al ananı da git” diyen ve ben “Amerikan askerlerinin yara almadan sağ salim ülkesine dönmesi için dua ediyorum” diyen bir Başbakanın yeri geldiğinde podyumlarda “Biz aziz milletimizin hizmetkârıyız” palavrasına bu millet artık inanmamaktadır. Rahat koltuklardan düşmek attan düşmekten beter olur. Bunu da en iyi Sn. Başbakanımız bilir. Saygılarımla / Ünal Şendoğan
İzmirliler dertli
İzmir’in bazı semtlerinin cadde ve sokaklarının isimleri değiştiriliyor ve İzmir halkı ciddi biçimde huzursuz. İzmirliler isimlerin değiştirilmesinden değil, yeni isimlerin hep yabancılara ait olmasından yakınıp duruyor. Bu konuda aldığım kim bilir kaçıncı mektup. İzmir’liler internette adeta bir zincir kurup, bu konuda ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. Özellikle kendisine verilen Atatürk ödülünü elinin tersiyle iten Nelson Mandella’nın isminden çok rahatsızlar. Bu konuda aldığım mektup şöyle;
İzmir’li yetkililere
Değerli İzmir’liler diye başladığınız sözlerinizle, ortaya koyduğunuz eyleminiz bir biriyle örtüşmüyor... Kısacası sözünüzle özünüz bir değil. Eğer biz değerli isek, sokaklarımıza isim koyarken bizlere de sorun..
Artık etrafımızda yabancı isimlerle dolu tabelalar görmek istemiyoruz. Kendi kahramanlarımız dururken, yabancı ülkelerin kahramanlarını onurlandırmak niye? “Güney Afrika” ismini koymak niye?
Lale Hanım’a katılmamak mümkün değil
“Şaka gibisiniz şaka”
Saygılar Engin Demirkollu, Yurtsever bir İzmir’li
Aydın kime denir?
Çok sorulan ve tartışılan bir konuya Arzu Kök değinmiş. Düşünen, okuyan, yazan insanların, başımızın üstünde yeri var. Sevgili Arzu kardeşimizin düşüncelerine köşenin aldığı oranında yer vermeye çalışacağım;
“Aydın, entelektüel,..........v.b. türünde pek çok kavram var. Peki; entelektüelin karşılığı aydın mıdır, yoksa ‘aydın’ a ayrı bir anlam mı yüklenmelidir. Hep ‘entel takılıyor’ ya da ‘entellik etme’ sözleriyle insanlara aşağılayıcı bir tavır edasıyla yaklaşıyoruz da ‘aydın’ denildiğinde durup düşünüyoruz. Örneğin hiç kimseye ‘aydın takılıyor’ demiyoruz. Kimdir bu aydın?
Düşünce ve beyin çabası gösteren, zihinsel bir işle iştigal eden ya da fikirleriyle aydınlatma işlevini görev edinen midir? Yaygın tanım ‘aydın düşünce emekçisidir’ der. Peki; tanım buysa bunun içerisine çok geniş bir kesim girmez mi? Mesela bilim, felsefe, edebiyat ve sanat yaratıcıları ve de tüm beyaz gömlekliler girer (bürokrat, mühendis, teknisyen, memur). Peki, bunlar düşünce üretenler mi, yoksa üretilen düşüncenin yönetici ve yayıcıları mıdır? İkincisi demek daha uygun olacaktır. Zira bence aydın; düşüncelerini kendisi üretebildiği gibi, onları insanları aydınlatmak uğruna kullanan ve savaşandır. Tanımı böyle yaparsak da bahsettiğimiz kesim daralır, küçülür. Bu durumda da aydın, kafası ve düşünceleriyle toplumu değiştirmeye çalışan insan olarak tanımlanacaktır. Yani ‘yenilikçi’ ve ‘aydınlatıcı’
Yerimizi geçtik de taştık bile. En iyisi bu felsefi açıklamaları biraz daha sonra tartışalım olmaz mı?