Vatan'lılar neyi bekliyor?
Sevin ya da sevmeyin, eleştirin ya da destekleyin, kızın ya da kızmayın...
Hatalarıyla-sevaplarıyla, doğrularıyla- yanlışlarıyla ayakta durmaya çalıştılar ve ne olursa olsun, “vatan-emek-namus” diyerek hep mücadele ettiler...
Neredeyse son 50 yıldır siyasetin içinde, kendi kavgalarını verirken, Cumhuriyet Devrimleri’nden ve “Milli Hükümet” hedefinden de vazgeçmediler...
İşte 1970’lerde, darbeyle sonuçlanan 1980’lerde, Özal, Demirel, Çiller ve son olarak Erdoğan dönemlerinde de iyi ya da kötü, kendi ideolojileri çerçevesinde hep mücadele ettiler;
Bu uğurda, saldırılara uğradılar, ezildiler, vuruldular, yaralandılar ve öldüler...
Halit Güngenleri ve Turan Dursunları irticaya, gladyoya, Hizbullah’a karşı savaşırken kurban verdiler...
PKK terörünün Güneydoğu’yu kasıp kavurduğu dönemde Zeki Ön gibi, onların safında mücadele veren devrimcileri terör saldırılarında kaybettiler...
Gericiliğe ve bölücülüğe direnirken baskı gördüler, engellendiler, ambargoya uğradılar... Gazeteleri, dergileri ve televizyonları ceza yağmuruna tutulurken hiç yılmadılar...
Laiklik, cumhuriyet, Atatürk ve “Türk-Kürt kardeştir” derken, ömürlerinin büyük bölümünü cezaevlerinde geçirdiler, acı çektiler ancak kavgadan vazgeçmediler...
EZİLDİLER, SUSMADILAR...
Yalnızca terör, özelleştirme, grev kırıcılığı, sendika karşıtlığı, Ermeni meselesi, sınır sorunları, NATO, ABD ya da diğer sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki çarpıklıklara karşı değil, gericilikle ilgili mücadelede de ön saflarda durdular;
Ergenekon ve Balyoz adlı tertipler onları zindanlara attırırken, Silivri bariyerlerini ve cezaevi duvarlarını organize eylemlerle onlar yıktılar...
Ermeni yalanlarını Avrupa mahkemelerinde onlar çürüttüler,
Hiç kuşkusuz, Fethullahçıların emniyeti ele geçirdiğini 18 yıl önce, ilk kez onlar yazdılar...
FETÖ grubunun Türk Silahlı Kuvvetleri’nde örgütlendiğini de yıllar önce dergilerinde onlar kapak yaptılar...
Fethullah Gülen’in sağ kolu Nurettin Veren, cemaatle ilgili ürkütücü ifşaatlarda bulunmak istediğinde, televizyon ekranlarını ve dergilerinin sayfalarını ilk önce onlar açtılar...
Cemaate, tarikata, gericiliğe hep meydan okudular... “İrtica yuvaları kapatılsın” diye sokaklarda onlar eylem yaptılar...
“Cumhuriyet Devrimleri uygulansın” diye yıllar boyu meydanlarda onlar mücadele ettiler...
“Yaşasın laik- bilimsel eğitim” yazılı binlerce pankartı yurt genelindeki meydanlarda onlar açtılar...
“Andımız” yasaklandığında, ulusal bayramlar kısıtlandığında ve Atatürk heykelleri saldırıya uğradığında meydanlara korkmadan onlar da çıktılar...
TOPLUM ONLARI ARIYOR...
Arşivlerde duruyor yaptıkları; Laik ve bilimsel eğitim için yurt genelindeki meydanlarda eylem masalarını onlar kurdular, yüzbinlerce bildiriyi onlar dağıttılar ve milyonlarca imzayı da yine onlar topladılar...
“Tarikat okulları ve yurtları kapatılsın, kamulaştırılsın” diye aylar boyunca meydanları inleten, halkı uyaran yine onlardı...
“Cumhuriyeti yıkanları yıkacağız” gibi onlarca iddialı afişi de binaların üzerine onlar astılar...
Evet; Cumhuriyet en çok şu günlerde kuşatma altında...
Çünkü “bir ülkeyi ele geçirmek, bir milletin kültürünü değiştirmek istiyorsan eğitim sistemiyle oyna” starejisi en çok bugünlerde dayatılırken, laik eğitim en çok bugünlerde tehlikede...
Çünkü eğitim müfredatından Atatürk, laiklik ve cumhuriyetle bilimsel eğitim işte bugünlerde çıkartılıyor... Okullar medreseye işte bugünlerde dönüştürülüyor...
Velhasıl, Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sisteminin temeline tam da bugünlerde dinamit koyuluyor, karanlık büyüyor, gericilik kuşatıyor, gelecek nesiller hızla molla-medrese sistemi içinde kapkaranlık bir tuzağa çekiliyor.
GÜCÜN FARKINA VARMAMAK!..
İşte bugünlerde çeşitli kesimler Atatürk’ün müfredattan çıkartılmasına karşı durmaya çalışıyor... En çok da ADD, Eğitim-İş, TGB, CKD gibi kuruluşlar meydanlarda gerici eğitime “dur” demek için uğraşıyor...
Peki söyler misiniz; “Tarikat okulları ve yurtları özelleştirilsin”, “gerici merkezler kapatılsın” diye isyan eden, cemaatlere savaş açan, ülkenin her köşesini “Cumhuriyet Devrimleri” uygulansın yazılı afişlerle donatan Vatan Partisi nerede?..
İncirlik, Ermeni meselesi, Ergenekon ya da özelleştirmeden çok daha mı önemsizdir gerici müfredat ve Evrim Teorisi?..
Memleketin her sorununda, özellikle gericilik kuşatmasına karşı yıllardır yeri göğü inleten, meydanları boş bırakmayan, kitleleri yılmadan uyaran, kamuoyu oluşturan Vatan Partisi ve yan kolları niçin daha etkin değiller acaba?..
Nerede, daha 3 yıl önce İstiklal Caddesi’nde yüzbinlerce insanı yürüten ya da memleketin girilmemesi gereken kalelerine sızmaya çalışanların başına çuval geçiren TGB’nin o sarsıcı “asıl” gücü?..
Herkesin dikkatini çekiyor; Nerede Silivri ovasını tertipçilere dar eden Vatan Partililer’in o dillere destan eylemleri?..
Ulusal Kanal ekranlarında ve FETÖ’yü bile yıkan Aydınlık gazetesinin manşetlerinde müfredat skandalı neden gerektiği kadar, sarsıcı biçimde yer almıyor?..
Memleket müfredat rezaletiyle karanlığa sürüklenirken, neden FETÖ, Irak, Suriye ve İncirlik’e olduğu kadar duyarlı ve “daha” etkin değil bu güçler?..
“Vatanlılar harekete geçerse, gerici müfredat geri çekilir” şeklindeki tartışmaların halk arasında konuşulduğu bir dönemde, kimse sakın ola bize kızmasın...
Çünkü, “vatan-emek-namus” bilincini gelecek nesillerin damarlarında en çok hissettirecek gücün “laik eğitim” olduğu bilinirken, tam da bu dönemde “beklenen refleks”i göstermemek herkesin dikkatini çekiyor!..
Sözün özü şudur; Kesinlikle kimseye hiçbir şey yapmıyorlar demiyoruz... Asıl demek istediğimiz; gündem sarsacak kadar güçleri olanlar, şu kritik dönemde, olması gerektiği kadar ortada neden yoklar ve ne zaman ayağa kalkacaklar?..
Kim yanıt verecek acaba bu sorulara?..