Vatansız dil yurtsuz ülke!
Yaşadığımız günlerin karabasanı olmalı beni yeniden Falih Rıfkı Atay’ın yazdıklarına döndüren. Ardı ardına Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri, Ateş ve Güneş, Zeytindağı’nı okudum. Bugünün siyasi ortamını var eden iklimin nasıl sürüp geldiğini anlamak için yalnızca Atay’ın Zeytindağı’nda anlattıklarını okumak bile yeterli.
Yüzyıllık bir zaman diliminde yaşananların arka planına bir başlama noktası arıyorsak eğer, Osmanlı’nın çöküş sürecinde Ortadoğu’da olup bitenleri iyice kavramalı. Atay’ın 1914’te görüp ettiklerine dair anlattıklarında altını çizdiği önemli bir gerçeklik var:
“Suriye, Filistin ve Hicaz’da:
-Türk müsünüz?
Sorusunun birçok defalar cevabı:
-Estağfurullah! idi.
Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.
Eğer medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu’nun yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu.
Türkiye’nin modernleşme yolu İslâm’da reformun önünü açabilecekken; buna dur diyecek bir sürece girmesi için ülkenin siyasi iklimi yeniden dizayn edildi. “Soğuk savaş” sonrasının yeni politikalarının ibresindeki “yeşil kuşak”ın ilk uğrak yeri olan Türkiye, ABD ve İngiltere’nin işbirliğiyle 1900’lerin başından beri av sahası olarak bilinir.
SONUNU GETİRMEK
Onun yaptıklarının sonunu getirmek boşuna bir çaba. Aşı tutmuştur. Bilimden, aydınlıktan, gelişmeden geri dönüş yoktur. Boşuna çabadır bu figanlar, yapay gündemler.
Atay onu, Mustafa Kemal’i anlatırken; “Hayat, hâlâ, bu kadar öğrenemediğimiz bir şeydir,” diyordu.
Evet, yakın tarihi her okuyuşta, ister istemez Mustafa Kemal çıkar karşınıza ve ona dair yepyeni şeyler öğrenirsiniz. Orada, başladığı her şeyin sonunu getiren bir “adam” vardır.
Yıkımı ve kurtuluşu bize anlatmış, “yeni Türkiye”nin ruhunu var etmiş bir insandan...
Ülkenin yer değiştirmesini değil, el değiştirmesini sağlamış; evet, Anadolu’yu Anadolu’da yaşayanlara teslim etmiştir.
KENDİNİ GEÇEN ADAM
Osmanlıca dil tartışmalarına bakınca, Mustafa Kemal’in kendini nasıl geçtiğini bir kez daha düşündüm. Başladığı her şeyi sonuçlandıran biridir o. Onun kararlı tutumu bugün Türkiye’nin yüzünü Batı’ya döndürmüştür.
Getirilen düzenlemeler, tartışmalar boşunadır. Bu proje “cahil”i “âlim” yapamayacağı gibi, “âlim”i de “cahil” yapmaz.
Bir yayıncı olarak 2004’te Osmanlı Türkçesi (*) adlı bir kitabı yayımladım. Bu tür şeyler bilgi ve kültür işidir. Öğrenmekten korkmamalı, ama iş gelip Arap hayranlığına dayanırsa, “ılımlı İslâm”a, yeni sömürgeciliğin oyununa alet olmaksa, işte o noktada sözümüz olur elbette.
BİTMEYEN / YİTMEYEN DÜŞMAN
Mustafa Kemal, düşman yaratmak için harf devrimini yapmadı. Evet, çok düşman kazandı. Ama ülkenin yüzünü aydınlığa çevirdi. Bugünün tatlısu aydınları, yarı cahil sömürge zihniyeti savunucuları hâlâ tarihe karışan bir dönemden medet ummakta.
Gidin Edirne’ye, Bursa’ya eski başkent havasından tek bir iz bulamazsınız. Dönün İstanbul’a, gören göz talanı ve yıkımı görüyor.
“İlk defa sarıklı olmayan bir zafer sahibi karşısındaydık” diyor Falih Rıfkı Atay.
Yalancı zafer nidâları boşuna. Hele hele “şark kahramanı” miti yaratmak... Ülkesini kazananla yağmalayanı aynı yerde düşünmemenin mutluluğudur bence, Çankaya’nın bo-şaltılması. Üzülmemeli bence, orada kalsa, zûl olurdu bu...