Vergi 'derdi'

PARA BASMAK, VERGİ TOPLAMAK!

Hükümranlığın temelinde “para basma” imkanı ve “vergi” toplama hakkı bulunmaktadır.

Devleti, “devlet” yapan sacayağında silahlı güç bulundurmanın yanı sıra bu iki olgu vardır.

İmparatorluklardan ulus-devletlere bu olgu değişmemiş ancak yenilenerek kurumsallaşmıştır.

Vergi sistemi, yasal düzenin dibacesindedir. Hiyerarşinin resmi, bölüşümün de yönergesidir.

Anayasa yapıcı ve kanun koyucu için vergi; devletin devamlılığının sigortası ve güvencesidir.

Diğer yandan bakılınca “vergi ilişkisi” vatandaş, birey, tebaa için aidiyetin bir göstergesidir.

OSMANLI’DA VERGİ

Tanzimat’a (1839) kadar Şer’i ve Örfi vergiler Osmanlı maliyesinin başat unsurlarıdır.

Şer’i Vergiler; zekat, öşür, haraç, cizye altbaşlıklarında ve dini esaslara dayanan vergilerdir.

Üretim faaliyeti ziraate dayanan Osmanlı’da aşar, ağman, gümrük resmi dahil 80 vergi vardır.

Osmanlı vergi sistemi her devlette olduğu gibi temel yasalardan etkilenerek evrilegelmiştir..

Bir “Magna-Carta” sayılan Sened-i İttifak (1808); Islahat Fermanı (1856) ve 1876 Kanun-u Esasi… Özünde yoksulların korunmasından azınlıkların hukukuna, merkezi otoritenin yetkilerinden istihsal kümelerinin haklarına; “vergi meselesine” değinen düzenlemeler içerir.

Mali teşkilatı; merkez maliyesi, tımar sistemi ve vakıflara dayanan Osmanlı nihayet savaş bütçeleri nedeniyle borçlanmanın ağırlığından Reji idaresine, Düyun-ı Umumiye’ye varmıştır!

CUMHURİYET’TE ‘VERGİ’

Cumhuriyet ile çağdaş, saydam, işlevsel bir ‘vergi sisteminin’ ihdası olanaklı olmuştur.

Ulus-devletimiz vergi prensiplerinde Almanya’dan; idari yapıda Fransa’dan ilham almıştır.

Türkiye planlı kalkınma, kurallı ticaret, ‘geçerli bir iş hukuku’ tecrübelerini sergilemiştir.

Tarımın yanında sanayi ve hizmetler gelişmiş, kalifiye iş gücü ve girişimcilik yükselmiştir.

1950’deki Gelir Vergisi ve 1957’deki Gider Vergileri reformları Anayasalarla taçlanmıştır.

61’deki gibi 82’temelli Anayasa’mızın 73. Maddesi “Vergi Ödevini” sarih şekilde vaaz eder:

“Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.”

Burada açıktır ki; çağdaş ve sosyal devlette vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı esastır.

ZARARDAN DÖNMEK

Buna karşılık, ücretlerde eşitlik, gelir dağılımında hakkaniyet, vergide adaletten uzaktayız.

17 milyon işsiz, 22 milyon yoksul, 61 milyon borçlu, 25 milyon icra dosyası girdabındayız!

Düne kadar ısrarla tatbik edilen ultra liberal ekonomi bize 225 bin milyoner hediye etti;

Şimdilerde keşfedilen kamucu politikalarla “zarardan dönmek” için ‘vergi işini’ ele almalıyız:

Geniş tabanlı, kayıp-kaçağı indiren ama üretmek isteyenin sırtına binmeyen bir vergi sistemi!

Az kazanandan az, çok kazanandan çok alan, tahsilat ‘amacına koşut’ işleyecek bir düzen!

Türkiye’nin Hariciyesi, GAP idaresi, Planlaması gibi vergi tecrübesi de önemli birikimidir.

Hakkaniyete dayalı, gelir dağılımını düzelten, ekonomiye güç veren bir sistemi kurabiliriz.

ÜCRETLİDEN DEĞİL KAZANÇTAN VERGİ

Etkin bir vergi sistemi kurabilmek için sorun alanları ve müdahalenin anahtarları önemlidir.

Sıradan bir yurttaşımız gelir, kurumlar, belediye, araba derken iki ayda bir vergi vermektedir.

Bir zamanlar olağanüstü koşullar için çıkarılan ÖTV gibi bir vergi adeta kalıcılaşmıştır.

Halen tüketim üzerinden alınan vergilere abanmaktayız. Onu da ücretliden almaktayız!

Oysa “vergi”, aslen servet ve kazançtan alınır. Vergi üretmekten, satmaktan; gelirden alınır.

Her 100 TL’lik vergi tahsilatının 72’si ise ekmekten, ilaçtan, zamdan gelen; dolaylı vergidir...

Buna karşılık OECD ülkelerinde dolaylı vergilerin toplam vergiler içinde oranı yüzde 38’dir.

Neden? Çünkü o ülkelerde sanayi, üretici, ticaret kesimleri kazanırlar ve vergisini verirler.

Durgunluk olmasa bu yıl Almanya 980; Türkiye ise 108 milyar dolar vergi toplayacaktı.

Vergi sistemini doğru kuran Almanya durgunluk içinde vatandaşına 10 kat yardım yaptı.

ZAM ÇARPANI, VERGİ ÇIPASI

Öte yandan benzini, gazı, vergi yükü açısından dünyada en pahalı kullanan ülkelerdeniz.

Zamanla kolayda mallarda bile görülen “fiyat ayarlamaları” “vergi çarpanıyla” vatandaşın cebini iki kere yakmaktadır!

Mal ve hizmet fiyatlarında "aşırı" artış, kayıp-kaçağı tetikler, gelir dağılımını büsbütün bozar. Zammın zammı vatandaş için de yatırımcı için de altından kalkılması zor koşulları doğurur.

Yanı sıra kimi belediyeler emlak vergilerini hayatın gerçeklerine aykırı düzeyde ve oranda artırma eğilimi sergilemektedir.

Bu alanda adeta “fırsatçılığa” varan ölçüsüz artışlar yapmaktadırlar..

Tüm bunlara karşılık, asıl sözümüz şudur: verginin kendisi vergi olmamalıdır!

Vatandaş üstte kamunun zamları altta belediyenin zamları ile değirmenin iki taşı arasında ezilen darı tanesi haline getirilmemelidir...

YOKSULLUK ÇEVRİMİ

Dolaylı vergilerin ağırlığı, servetin vergilendirilmemesi, vatandaşın, çalışanın artan yükü!

Bir yandan artan hayat pahalılığı diğer yandan tüketim üzerinde artan vergilendirmeler.

Bir yanda gelir eşitsizliği diğer yanda servetin, lüks tüketimin optik alan dışında kalması…

Üretenden, satandan, kar elde edenden alınamayan, yatlardan değil traktörden alınan vergi!

Tüm bu tabloda 2020 Mart ayı itibariyle 40 milyar TL dolayında vergi gelirimiz var(dır);

Buna karşılık aynı dönem açısından bakıldığında, 91 milyar TL giderlerimiz bulunmaktadır.

Vergi sistemini ihya edemediğimiz için, bütçe ve ödemeler dengemiz de giderek bozuluyor.

Vergi adaletinin katkısıyla “gelir dağılımını” iyileştiremediğimiz için de yoksulluk artıyor.

Sonuçta vergi gelirleri ve Milli Gelirin bir bölümünü yoksullara aktarmak zorunda kalıyoruz.

Elbette yoksullarımıza daha çok sahip çıkacağız, ancak, onlara meslek kazandırmak ve istihdam sağlamak ve bunun için de, vergi sisteminde adaleti tesis etmek zorundayız…

VERGİ REFORMU

Türkiye’mizde kapsamlı, adil, saydam, üretim yanlısı bir vergi reformu “derdimiz” / hedefimiz olmalıdır. Vergi tabana yayılmalı, KDV oranı düşürülmeli, ÖTV kalıcı olmaktan çıkarılmalı, eğitim, sağlık harcamalarında ve giderlerinde vergi iadesi getirilmeli, her anlamda ve her alanda üretim ekonomisine geçilmeli, kamudan başlayarak, belediyeler ve özel sektörü de içine alarak tasarruf artırılmalıdır.

“Vergi derdimizi” Cumhuriyet birikimimiz ve uluslararası tecrübeler ışığında çözüm yoluna koymalı, eğitim kademelerinde vergi bilincini geliştirecek müfredata önem vermeliyiz..

Vatandaşlarımıza eşitlik içinde hayat yarışına katılacakları, kurumlarımıza hakkaniyete dayalı rekabet koşulları altında kendilerini geliştirebilecekleri “iktisadi düzeni” kurmalıyız.

Böyle bir iktisadi düzenin temel sütunu adil bir vergi düzenidir. Unutmayalım ki, vergi amaç değil araçtır. Fabrika varsa banka vardır, alışveriş varsa AVM vardır! Üretim varsa, kazanç varsa, servet varsa; vergi vardır! Bu bilinçle, en başta da üretken bir ekonomiyi inşa etmeliyiz.