Vesayet vesayet diyenler
Bu hafta da dil üzerine yazmak istiyorum ama, yaşadığımız olaylar beni zorluyor. Önümüzde çok önemli bir seçim var, aklımız fikrimiz bu seçimde. Siz bu satırları okurken dananın kuyruğu kopmuş olacak. Ben kendi adıma kötü bir elle iskambil oynuyor gibiyim, hem de hilebazlara karşı. Bu kâğıdı karıp dağıtanlara kızıyorum. Siz de öylesiniz biliyorum, gene de içimizde küçük de olsa bir kazanma umuduyla bekliyoruz pazarı. Aylar önce Face'de, boykotu tavşanının dağa küsmesi gibi gördüğümü yazmıştım. Aynı sözü Sayın Doğu Perinçek'ten de işittim. Ekmeleddin Bey, AKP'lilerden oy alabilir mi acaba? Romanlarımda anlattığım Ankara gecekondularına gidip geliyorum, durum hâlâ eskisi gibi.
Bu seçim konusunu bir yana bırakıp biz gene dil konusuna dönelim.
Geçen yazımda Sevda Şener'in diline de değinmek istemiş, ancak yer darlığı nedeniyle değinememiştim. O dönemin pek çok aydını, bilim insanı gibi Sevda Hanım da arı bir dille yazmaya özen gösterirdi. Eski Türk Dil Kurumu'nun üyesiydi. Batı kökenli sözcüklerin Türkçe karşılıklarını bulmak için büyük bir çaba gösterdiği yapıtlarından anlaşılır. O "ironi" yerine "tersinleme" sözcüğünü kullanırdı, yalnız onun değil, başka yazarların da kullandığı bu sözcük sözlüklere girmeden neden unutulup gitti? "İroni" için bugün yaygın olarak "alaysama" diyorlar. İroni de alay var, ancak farklı bir alay bu. Düşündüğünün tersini söyleyerek yapılan alay. Bu ayrıntıyı bence "tersinleme" sözcüğünde bulabiliyoruz. "Simultane" sözcüğüne hâlâ iyi bir karşılık bulamadık. Sevda Şener "eşgörünümlü" demiş. Kimi sözlükler "evredeş" ya da "anında" sözcükleriyle Türkçeleştirmiş. "Simultane" için "eşevreli" ya da "eşedimli" diyebilir miyiz acaba?
DİL DEVRİMİ TEPEDEN İNMEDİ
Dil Devrimi bazılarının sandığı gibi tepeden inme bir devrim değildi, zaten eski Türk Dil Kurumu yüzlerce üyesi ve toplumla kurduğu bağlar sayesinde hep katılımcı olmuştur. Yeni sözcükler, yazarlarla, bilim insanlarıyla, öğretmenlerle, okurla bağlar kurarak ortaya atılmıştır. Ders kitaplarındaki terimlerin nasıl değiştirildiğini Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu, 1938 yılında yayınlanan Belleten dergisinin ekim sayısına (sayı 31-32) dayanarak anlatır: "... İlk ve ortaöğretim ders kitaplarındaki terimlerin karşılıkları da ortaya konmaya başlamış, geçen ders yılında bunlardan matematik, fizik, mekanik, kimya, biyoloji, botanik, jeoloji derslerine ait dört binden fazla terim karşılıkları bütün öğretmenlerle ders kitabı yazanlara broşür halinde dağıtılarak düşünceleri sorulduğu ve önümüzdeki ders yılı kitaplarına bu terimler geçirildiği gibi, yeni ders yılı içinde coğrafya, kozmoğrafya, tarih, etnoğrafya, filozofi ve psikoloji, edebiyat, hukuk terimleri karşılıklarının hazırlanmakta ... olduğu" bildirilmektedir. (Ölümsüz Atatürk ve Dil Devrimi, s.67)
1938 yılında TDK böyle çalışıyordu. Türkçeleştirmek istedikleri terimleri yüzlerce öğretmenle, ders kitabı yazarıyla tartıştıktan, onların görüşlerini aldıktan sonra bir karar veriliyordu. "Müselles-i mütesaviy'ül adla"yı "eşkenar üçgen" yapan bu yönteme tepeden inme denebilir mi? TDK'de asıl bugün tepeden inme yapılıyor işler. 12 Eylül darbesiyle iki kardeş kurum devlet dairesine dönüştürüldü. Her fırsatta 12 Eylül vesayetini tartışanlar Türk Dil Kurumu'nun ve Türk Tarih Kurumu'nun adını bile anmıyorlar.
Vesayet denince en başta bu iki kurum gelmeli akla.