Vicdan bir denektaşı

Jean Genet, kör yalancı; iblis bir yürek! Anna, kederlidir Fedor’un bunca hoyratlığından. Çehov, Olga’dan vazgeçemez kederini çoğaltsa da. Tolstoy kibrinin yenilgisini kaldıramaz bir türlü. Sabahattin Ali zekâsının kurbanıdır kendini bilici kıldığı yerde...

Evet, vicdan bazen denektaşıdır; hatırlar da bunları.

Gösteri budalası bir topluma dönüştürülmek isterken ülkem, bir fay çatlağı ortaya döküyordu o sıkışıp kalmışlık hallerini.

“Vandal bakışlı katilsin çocuk” diye manşetler dolanıyordu sokak aralarında. Ardından demeliydi belki de: “Seni hiçbir kıble kabul etmez.”

ALIŞKANLIK AYNASI

Ve ben diyordum ki: “Hayır durun, rüzgârını vermez sana hiçbir ayaz; sözü böyle yaban kullanırsan, hoyratlığa övgü dizersen ve yazdığının kahramanı olmaya çalışırsan... Yıkıntılar böyle gelir. Ve nokta koyduğun harfle avunmak bile yetmez artık nefesine.”

Gene de bilinir ki; vicdan bir yerindedir insanın. Aynaya bakmanıza hiç gerek yok. Ama bunu hatırlayan, hatırlatan bellek ne yamandır. Dostum Uğur Kökden bir zamanlar bir belediyenin başkan yardımcılığını yapıyordu. Onu ziyarete gittiğim gün, başkanlık katına çıkarken, merdiven sahanlığındaki duvarda yer alan büyük boy varak çerçeveli kristal ayna dikkatimi çekmişti. Bunun saraylara layık bir ayna olduğunu, buradaki halini merak ederek sorduğumu anlayan Kökden, o incelikli gülüşü, keskin zekâsıyla şunu söylemişti:

“Burası başkanlık katı. Bir iş için her gelen geldiği gibi inmiyor buradan, istedim ki inerken bu aynaya baksınlar!”

Ardından şunu da eklemişti: “Bu aynayı Boğaz’da eski bir yalının restorasyonunda depoda kir pas içinde bulmuştuk.”

Evet, sanırım vicdan böyle bir şeydir biraz da!

VİCDAN VE EŞİTLER

Sonra, “bir geceyarısı cinayeti”ne bile bile giden haşhaşi bilinç, uyanınca; “ne yaptım,” diyor! Sonrası adli kovuşturmacıların işi. Belki de, burada Jung ya da başka bir psikanalist devreye girmeli. Anlatıyordu ya ünlü psikanalist W. R. Bion, bir zamanlar hastası olan Samuel Beckett’in sanrılı hallerini... Bir tür hezeyana dönüşen bu durumların nelerden kaynaklandığını...

Doğrusu, yaratıcıları bundan dolayı işledikleri suçlardan arındırıp bağışlayacak mıyız? Hayır, elbette. Suç suçtur. Ama yazarak, yaratarak kamusal bir uğraşı kendilerine dert edinenlerin hayatlarının daha özenli/düzenli, hatta vicdanlı olması gerekmez mi?

André Gide, yazar toplumun vicdanıdır diyor, ekliyordu da: Kamusal iş yapan herkes toplumun vicdanı olmak zorundadır.

Evet, vicdan bir denek taşıdır. Nerede ne zaman kendini ortaya çıkaracağı en çok belli olandır da üstelik. Bakın, daha geçen gün, Meltem Cumbul, adeta taşı gediğine koyan sözler etti bu vicdanlı duruşu göstererek:

“Eşitler arası bir selamlaşma ve yakınlaşma ritüeli olan el sıkışmayı; kendinden olmayanları ötekileştirenlerle, fakiri zengine böldürenle, güçlüleri tutup zayıfları hor görenle yapmayı reddediyorum. Yüreğime ve sevgiye düşman olanla, gözlerim ve ellerim dost olamaz.”

Evet, iki insanı bir geceyarısı katledeceksin, sonra da vicdanımın sesini dinledim diyeceksin. Üstelik Cumbul kadar yüreklice sözler edemeden... Yazdığını sanan, yazdığıyla toz kopardığını bilen biri olarak...

Hiç mi hiç inandırıcı değilsin kardeşim, adının sonuna hangi harfi uygun görürsen gör, orada Vicdan’ın “V”sine yer yok bence.