Wim Wenders’ın Hirayama türküsü

43. İstanbul Film Festivali’nin onur konukları olarak geçen hafta kentimize gelen Alman yönetmen Wim Wenders ve Japon aktör Koji Yakusho’nun birlikte hayat verdiği “Mükemmel Günler” (Perfect Days) filmi, festivalin en çok ilgi gören yapımlarından biriydi. Halen dijital platform Mubi’de de gösterimi süren film, Tokyo’daki umumi tuvaletlerde temizlikçilik yapan 70’lerine merdiven dayamış bir adamın rutin yaşamından, iç dünyasından, doğayla barışıklığından kesitler aktarıyor ve 14 milyonluk yüksek teknolojili bu dev metropoldeki küçücük bir noktaya odaklanıyor.
Koji Yakusho’nun olağanüstü bir performansla canlandırdığı Hirayama’nın geçmişi hakkında bilgi vermiyor Wim Wenders. Filmin ilerleyen bölümlerinde bir yeğeni ve hali vakti yerinde, özel şoförlü, belli ki üst sınıftan bir kız kardeşi olduğunu görüyoruz sadece. Annesiyle tartışıp evden kaçan yeğeniyle bisiklete binerken, Hirayama ve kız kardeşinin “farklı dünyalarda” olduklarını öğreniyoruz; “dünyada, farklı dünyalar var” diyor. Tahmin ettiğimiz şey, Hirayama’nın hayatı boyunca tuvalet temizlememiş olduğu. Kısa karşılaşmalarında kız kardeşinin sarf ettiği birkaç cümleden biri, “Gerçekten tuvalet mi temizliyorsun?” oluyor. Belki de geçmişinde bir travma mevcut. Kitap okumayı seviyor, küçük dairesinde bir kütüphanesi ve müzik kaseti koleksiyonu var. Gün doğarken alarmla değil, sokağı süpüren komşusunun çıkardığı sesle kalkıyor, dünyaya ve ağaçlara gülümsedikten sonra kırık dökük minibüsüne atlayıp tuvaletlerin yolunu tutuyor. Öğle yemeğini yediği parkta hep aynı kızı görüyor, hep aynı ağaçların fotoğrafını çekiyor ve çok az konuşuyor.

MURAKAMİ ROMANLARINDAN GELMİŞ GİBİ

Hirayama, Akira Kurosawa’nın “Dersu Uzala”sını (1975) akla getiren bir karakter. Doğayla, hafiften ayinsel-törensel bir ilişkisi söz konusu. Bir kahraman da değil, anti-kahraman da… Tokyo gibi bir kentte, teknolojiden, insanlardan kaçmak gibi bir derdi yok. Her sabah evinin önündeki otomattan soğuk kahvesini alıyor. Her gün temizlediği tuvaletler de bir teknoloji göstergesi sonuçta. Ama örneğin CD-DVD çağına geçmemiş, tümü İngilizce olan ünlü şarkıları eski usul kasetlerden dinliyor, Spotify’den de haberdar değil. Tıpkı Wim Wenders’ın genel olarak “Mükemmel Günler”e vurduğu estetik damga gibi alabildiğine sade, yalın, yalnız bir kişilik var karşımızda. Pek çok ayrıntı, Hirayama’nın Haruki Murakami romanlarından fırlayıp gelmiş birisi olabileceğini akla getiriyor ama Murakami karakterlerinden temel farkı, yaşamında hiçbir sürpriz, hiçbir olağanüstülük ve gerçek-dışılık olmaması. O, bizzat yaşamın kendisini bir sürpriz olarak gören, kendi gölgesini kovalayan bir aydın-emekçi.

MEÇHUL BİR RUHUN ESİNTİSİ

“Alis Kentlerde” (1974), “Amerikalı Arkadaş” (1977), “Paris-Texas” (1984), “Berlin Üzerindeki Gökyüzü” (1987), “Bueno Vista Social Club” (1999), “Toprağın Tuzu” (2014) gibi kalburüstü filmleriyle tanıdığımız Wim Wenders, festivalde kendisine rol aldığı dört filmden oluşan özel bir bölüm ayrılan Koji Yakusho’yla birlikte, sanatsal bütünlük taşıyan bir “Hirayama türküsü” tutturmuş “Mükemmel Günler”de. Bir anlamda, mutluluğun resmini yapmış Alman usta. Yaşamın da sanatın da sonuçta mutluluk arayışına ayarlı olduğu düşünülürse, ağaçların hışırtısından, bir bardak buzlu sudan, en basit işi bile iyi yapmaktan, sade ve kendine yeten bir yaşamdan kaynaklanan mutluluğun filmi “Mükemmel Günler”. Japonya sevgisini ve Japon kültürüyle içli dışlı olduğunu bildiğimiz Wenders, Tokyo’dan meçhul bir ruhun esintisini taşıyor bize.