Xi Jinping’in Fransa ziyareti: Xi için başarı, Macron için fiyasko

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping’in Fransa’da başlayan Sırbistan ile devam eden ve Macaristan’da sona eren Avrupa ziyaretinin ardından özellikle Fransa ziyareti ile ilgili yapılan değerlendirmeler Xi Jinping’in “hiçbir stratejik taviz vermediği”, Başkan Xi ile görüşen Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “Beklentilerinin boşa çıktığı” yönünde. Diğer taraftan, bu görüşmeye Almanya Şansölyesi Olaf Scholz Macron tarafından davet edilmiş ancak Scholz daveti reddetmiştir.

Reuters “Xi Jinping, Macron'un Çin'in ekonomik pazarına erişim ve Ukrayna meselesi konusunda kendisine baskı yapmasına rağmen önemli bir ticaret ya da dış politika tavizi vermediği iki günlük ziyaretinin ardından salı günü Fransa'dan ayrıldı” değerlendirmesinde bulundu. "Emmanuel Macron, Pireneler’de kuzu eti ve peynirle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'i etkilemeye çalıştı" başlığını atan Reuters, Fransa Cumhurbaşkanı'nın başarısızlığına dikkat çekti. Observateur Continental ’da Philippe Rosenthal’in yazısının başlığı “Xi Jinping Batı'nın hayallerini nasıl yıktı?” şeklindeydi.

ÇİN-FRANSA İLİŞKİLERİ HEP ZİKZAKLI OLMUŞTUR

1964 yılında de Gaulle döneminde Fransa Çin’i tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. 80’li yıllarda iktidarda olan Sosyal Demokrat Mitterrand’ı saymazsak, De Gaulle’den Jacques Chirac’a kadar Fransa, ABD karşısında daha bağımsız bir politika izlemiştir. Chirac döneminde hazırlanan Beyaz Kitabın “Dünyada yeni dengeler” bölümünde “Asya ülkelerinin yükselişi sadece üretim ve ticaret alanındaki artışla değil, aynı zamanda dünya ölçeğindeki yatırım ve yenileme kapasitelerini güçlendirme yolundaki ilerlemelerle politik bir etki gücüne ulaşacaklar” tespiti yapılmıştı.

Sarkozy ile NATO’ya yeniden dönen Fransa ve sonraki Cumhurbaşkanı Hollande ne kadar Amerikancı çizgide olsalar da Çin ile ilişkilerini iyi tutmaya çalışmışlardır. Xi Jinping’in 2014 Fransa ziyaretinde dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande “Çin’i tanımak, çatışmayı değil diyalogu benimsemek ve bloklar arası çatışmaların üstünde düşünmektir. Çin’i tanımak, gelecek seçimi yapmaktır” açıklamasında bulunmuştu. Dışişleri Bakanı Fabuis, “Doğası gereği yüzümüzü Çin, Hindistan ve Brezilya’ya dönmeliyiz” demişti.

Gerçekten de 2000’li yıllarda ekonomik olarak Çin dünyanın çekim merkezi oluyor, ardından Rusya enerji ve askeri alanda güçlü bir şekilde dünya sahnesine çıkıyor ve yeni bir dünya kuruluyordu. Macron döneminde de Rusya ve Çin ile daha çok ticarete dayalı bir dostluk ilişkisi vardı. 2014’de ABD’nin Ukrayna’da Neonazileri iktidara getirmesi, Rusya’nın Kırım’ı özerk bölge olarak kendine bağlaması ve 2022’de Rusya’nın bugün artık bir savaşa dönüşen Ukrayna’ya başlattığı askeri operasyonla dünyada yeni bir dönem başladı. Macron Almanya ile birlikte başta sorunun diplomatik yollarla çözülmesini savunsa da esas olarak ABD’nin peşine takıldı, yaptırımlara katıldı ve Avrupa’da Rusya düşmanlığının başını çekmeye başladı.

Bugün Ukrayna’da yenilen Batı, Rusya’ya en yakın ülke olarak gördükleri Çin’den Rusya’nın savaşı durdurması ve bir barış masası kurulmasını istiyor.

UKRAYNA VE BATI'NIN YIKILAN HAYALLERİ

Paris’te Xi ile birlikte yapılan üçlü görüşmede Macron ve Ursula von der Leyen Çin’den Moskova üzerindeki nüfuzunu kullanarak Rusya’nın askeri müdahalesini bitirmesine yönelik baskı yapmasını talep ettiler. Macron konuyu ikili basın açıklamasında dile getirince Xi Jinping, Batı'nın Çin-Rusya ilişkilerine yönelik tekrarladığı eleştirilerine atıfta bulunarak, “Ukrayna krizinin başkalarını suçlamak, üçüncü bir ülkeyi karalamak ve yeni bir Soğuk Savaş başlatmak için kullanılmasına karşıyız” dedi. Observateur Continental ’da bu durumu değerlendiren Philippe Rosenthal “Çin lideri Fransa ziyaretinin sonunda kazanan taraf oldu ve dünya lideri imajını pekiştirirken sorunlarını çözmesini isteyen Batılı liderlerin zayıflığını da ortaya koydu” diye yazdı.

TİCARİ İLİŞKİLERDE ANLAŞMAZLIKLAR ÇÖZÜLMEDİ

Ursula von der Leyen ve Macron'un Çin lideriyle yaptığı görüşmelerde ticari ilişkiler, Ukrayna Savaşı ve Rusya’ya baskı uygulanması konularını gündeme getirdiler. Avrupalılar ÇHC ile olan ciddi ticari dengesizlikten söz ettiler. Çin'den gelen elektrikli araç akınından endişe duyduklarını ve Çinli elektrikli otomobil üreticilerine yapılan devlet sübvansiyonlarının “üretim fazlasına” ve “haksız rekabete” yol açtığını ifade ettiler. Bundan dolayı geçen Eylül ayında Fransa’nın önerisiyle Avrupa Komisyonu Çin’in elektrikli otomobillerine yönelik sübvansiyon karşıtı bir soruşturma başlatmıştı. Almanya ise Çin'de satılan otomobillerine Çin tarafından misilleme yapılmasından korktuğu için bu konuda bir tavır almamıştı.

Xi ise bu iddiaları reddederek Çin'deki kapasite fazlası sorununun karşılaştırmalı üstünlük ya da küresel talep açısından mevcut olmadığını söyledi. Xi, AB’nin karar alma süreçlerinde Fransa-Almanya örneğinde olduğu gibi üye ülkelerinin farklı tutum aldıklarının farkında ve ikili konularda üye devletlerle doğrudan muhatap olmanın AB ile muhatap olmaktan daha kolay olduğuna yeniden tanık oldu.

Fransız ve Çinli şirketler enerji, finans ve ulaştırma konularında bir dizi anlaşma imzaladı, ancak bunların çoğu işbirliğine başlamak ya da daha önce terk edilmiş ortak projeleri yeniden başlatmak için mutabakat zabıtlarından başka bir şey değil. Diğer bir konu da Çinli turistlerin Paris, Berlin ve Roma'ya artan dönüşü Avrupa'nın kültür ve turizm sektörlerine sağlayacağı katkı üzerine fikir birliğinin oluşmasıydı.

Xİ’DEN MACRON’UN ‘STRATEJİK ÖZERKLİK’ SÖYLEMİNE DESTEK

Çin, Trump'ın 2024'te Beyaz Saray'a geri dönmesi halinde Avrupa’nın bir şok yaşayacağının farkındaydı. Bu aynı zamanda Biden yönetiminin Avrupa'yı Çin'e karşı hizalama girişimlerinin başarısızlığa uğrayacağı anlamına geliyordu. Bundan dolayı Xi, Macron’un “stratejik özerklik” söylemine destek veren açıklamada bulundu.

Avrupa’nın hem Rusya’ya hem de Çin’e ihtiyacı var. Bugün Rusya'yı kaybettikten sonra Avrupalı Çin'i de kaybetmeyi göze alamayacaktır. lesakerfrancophone.fr internet sitesinde Jiang Jiang ve Ren Ke’nin kaleme aldığı “Xi Jinping'in Avrupa ziyaretine Çin'den bir bakış” başlıklı yazısında “Fransa'dakiler de dahil olmak üzere Avrupalıların Amerikan düşüncesinden uzaklaşıp pragmatizm yoluna dönmelerini sağlayacaktır. Bu nedenle Çin-Avrupa etkileşiminin geleceği konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyim” diye yazıyor.