Xi’nin üçüncü dönemi Batı’yı niçin rahatsız etti?
Çin Komünist Partisi 20. Kongresi, Xi Jinping’i üçüncü kez Genel Sekreter seçti. Batı’da bir karalama kampanyası başladı. Bunun esas nedeni, Xi döneminde kapitalist sektörün alanının daraltılması. Mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerine halkın refahı lehine müdahale edilmesi. Çin’in çökeceği propagandası yerini ‘orta gelir tuzağında tıkanacağı’na bıraktı. Oysa gelişmiş ülkelerin çöküşü ihtimali yükseliyor.
Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Kongresi geçen hafta yapıldı. Sadece Çin değil, dünya için önemli bir olay olarak uluslararası gündemde geniş yer buldu. Batı medyasının odağında, Xi’nin ÇKP Sekreterliği ve Devlet Başkanlığı’nda üçüncü döneme uzanmasına karşı itiraz vardı.
Xi’ye ve mevcut liderliğe güçlü düşmanlık, gerçekte tek parti yönetimi ve demokrasi eksikliğiyle değil, iki şeyle ilgilidir: Birincisi, Xi döneminde Çin’in ekonomi politikası, devlet kontrolünü artırdı ve kapitalist sektörün hakimiyetini azalttı. İkincisi, Xi döneminde Çin; ticaret, teknoloji ve uluslararası ilişkilerde önemli bir rakip olmasını engellemeye çalışan ABD emperyalizminin giderek daha saldırganlaşan müdahalelerine direniyor.
ÇÖKÜŞ KEHANETLERİ ÇÖKTÜ
Batılı yorumcuların onlarca yıldır tekrarladığı, Çin’in artan borç ve devlet kontrolünün ağırlığı altında çökeceği tahmini gerçekleşmedi. Artık, ‘rekor düzeyde yüksek borcun ve Xi’nin devleti piyasanın önüne koyma ısrarı yüzünden oluşan (tüketici talebi eksikliği ve azalan üretkenlik artışına bağlı) uzun süreli durgunluğun ağırlığı altında bir çöküş yaşanacağı’ iddialarından vazgeçmeye başladılar. Şimdi ise vurguyu, Çin’in artık ulusal çıktısını makul bir hızda artıramayacağı ve “orta gelir tuzağı” denilen şeyden kurtulamayacağı, dolayısıyla da kentleşmiş bir nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayacağına kaydırdılar. Bunu önlemenin yolu olarak da, devlet güdümlü ekonomiden vazgeçmeyi ve kapitalist sektörün gelişen orta sınıfın tüketim taleplerini karşılamak için gelişmesine izin verilmesini öne sürüyorlar.
Fakat Çin’in ekonomik geleceğine ilişkin bu yeni görüş, Çin’in çökeceğine dair 20 yıldır tekrarlanan kehanetten daha geçerli olabilir mi? Bunu anlamak için öncelikle ekonominin mevcut durumuna bakmalıyız.
1990’lardan bu yana ilk kez, Çin’in bu yıl ve sonraki yıllardaki reel GSYİH büyümesi, Doğu Asya bölgesindeki ortalama büyümeden daha düşük olacak gibi görünüyor. Bu yıl, ekonomik büyüme muhtemelen yüzde 3’ün altında olacak ve gelecek yıl yaklaşık yüzde 4,5’e yükselecek. Bu, yıllık ortalama yüzde 5’lik uzun vadeli hedefin altındadır.
AZALAN BÜYÜMENİN NEDENLERİ
Bu durumun iki nedeni var. Birincisi, Kovid 19 salgınının ve Çin’in “sıfır Kovid” politikasının etkisi. Batı aşılara güvendi. Ancak virüs çeşitli biçimlerde yayılmaya devam ediyor, daha fazla ölüme neden oluyor ve hepsinden öte, milyonlarca kişinin çalışmasını durduran kalıcı “uzun süreli Kovid sonrası hastalıklarına” neden oluyor. Çin halk sağlığına karşı “ekonomiyi açın” yaklaşımını reddetti. Bunun yerine, enfeksiyonların başladığına dair ilk işarette katı ve sert karantinalar uyguladı. Sonuç olarak Çin, dünyadaki Kovid’den en düşük ölüm oranına sahip ülke oldu.
Çin’in Kovid’i frenlemek için aşıların yanı sıra kapanmaları benimsemesinin temel bir nedeni, nispeten zayıf halk sağlığı hizmeti ve düşük etkililiğe sahip MRNA aşılarının olmamasıydı. Çin’de kişi başına düşen hastane yatağı ABD ve Birleşik Krallık’takinden daha fazla olsa da, Kovid-19 için daha önemli olan mevcut yoğun bakım yatağı sayısı OECD ortalamasının dörtte biri. Özellikle büyük şehirlerin dışında kaynaklar zayıf; kırsal alanlarda kişi başına düşen doktor ve yatak sayısı, kentsel alanlara göre yarı yarıya az.
ÇİN HAYAT KURTARMAYI SEÇTİ
Çin, ilk aşı dalgasını baş döndürücü bir hızla başlattı ve günde 22 milyondan fazla insanı aşılayarak zirveye ulaştı. Ülke içinde 1,4 milyar vatandaşına 3 milyar aşı dozu uyguladı. Gelişmekte olan ülkelere yaklaşık 1,6 milyar aşı dozu gönderdi ve dünyanın en büyük aşı ihracatçısı haline geldi. Çinli sağlık yetkilileri ve uzmanlar, bu çabalar sayesinde, en az 200 milyon enfeksiyonun ve 3 milyon ölümün önlendiğini hesaplıyor.
Son tahlilde Çin, ekonomik genişleme yerine hayat kurtarmayı seçti. Elbette Batılı yorumcular Çin’in karantinalı “sıfır Kovid” politikasının nedeninin, daha çok nüfusun otokratik rejim tarafından kontrol edilmesiyle ilgili olduğunu iddia ediyor. Fakat geçmişteki çoğu kamuoyu araştırması, halk arasında bu politikaya geniş destek olduğunu gösterdi. Diğer yandan “kapanma yorgunluğunun” olumsuz etki yaratmaya başladığı da doğru, ancak toplum sağlığı politikasında demokratik karar alma değil yukarıdan aşağı uygulamalar söz konusudur.
ÇÖKÜŞ TEHLİKESİ BATI’DA
Çin’in ekonomik büyümesinin bu yıl düşmesinin bir diğer nedeni de, dünyanın geri kalanında bir çöküşe doğru giden genel yavaşlama. Büyük kapitalist ekonomiler, tedarik zinciri tıkanıklığı, zayıf yatırım genişlemesi ve şimdi küresel durgunluk tehlikesi oluşturan artan faiz oranları ve enflasyon sarmalında sıkışıp kalmış durumda.
Dünya ticaret büyümesi geriledi. Dünya Ticaret Örgütü, toplam mal ihracat ve ithalatının 2023’te muhtemelen sadece yüzde 1 oranında büyüyeceğini tahmin ediyor. Çin’in, büyüme tahmini yüzde 5’ten 2,8’e çekilse de, G7 ekonomileri gibi bir çöküşe gitmiyor. Hem Dünya Bankası hem de IMF, Çin’in reel GSYİH’sinde gelecek yıl yüzde 4’ün üzerinde artış beklerken, çoğu G7 ekonomisinin küçüleceği veya sıfıra yakın bir büyüme göstereceği öngörülüyor.
Daha uzun vadeli bakıldığında, Batılı yorumcular Çin’in çok daha yavaş bir büyümeye doğru gittiğini ve bunun Xi’nin geleceğini tehdit edeceğini düşünüyor. Şimdiye kadar, Çin’in benzeri görülmemiş ekonomik büyümesi, yüksek yatırım oranlarına ve dünyanın geri kalanına mamul mal ihracatına dayanıyordu.
Ancak Kovid çöküşü ve dağılan küresel ekonomik toparlanma, ihracat büyümesini sert bir şekilde vurdu. İhracat, Kovid çöküş yılında dolar bazında yüzde 1 düştü ve ardından 2021 küresel toparlanma yılında yüzde 21 oranında keskin bir şekilde yükseldi. Ancak bu yılın ilk sekiz ayında (2022) ihracat yıllık bazda yüzde 7,1 geriledi. Sonuç olarak, sanayi üretimi sadece yüzde 3,6 ve perakende satışlar sadece yüzde 0,5 arttı. Sabit kıymet yatırımı, artan altyapı yatırımlarına (karayolları, demiryolu, köprüler ve kamu hizmetleri) dayalı olarak yıllık yüzde 6’ya yakın bir oranda daha güçlü kalmıştır.
ARGÜMANLAR HATALI VE ZAYIF
Batılı yorumcular bundan sonra Çin’in düşük bir büyüme dönemine gireceğini ve pek çok sözde yükselen ekonominin içine düştüğü “orta gelir tuzağı”ndan kurtulamayacağını iddia ediyor. Öyle ki Çin, daha önce beklendiği gibi ABD’nin GSYİH düzeyine bile yetişemeyecek.
Bu iddia iki varsayıma dayanmaktadır. Birincisi, Çin’in yaşlanan nüfusu ve azalan çalışma çağındaki kesimi, büyüme oranlarını düşürecektir. İkincisi, Çin büyümesinin yüksek tasarruflu, yüksek yatırım modelinin artık işe yaramayacağı.
Batılı uzmanların, Çin’in çalışma çağındaki nüfusunun azalması ve yavaşlayan üretkenlik artış hızının, Çin’in başarısız olmaya başlayacağı anlamına geldiği yönündeki iddialarını önceki yazılarımda uzun uzun tartışmıştım. Argümanlar zayıf ve hatalı. Kovid dönemindeki işgücü verimliliği artışının düzeltilmiş Batı ölçütlerinde bile Çin, “dinamik” ABD’den çok daha iyisini yaptı.
Daha uzun vadede IMF, Çin’in yılda yüzde 5 gibi düşük bir oranda büyüyeceğini tahmin ediyor. Ancak bu oran yine de ABD’nin iki katından daha hızlı ve G7’nin geri kalanının dört katından daha hızlı olacaktır ki bu tahmin, önümüzdeki beş yıl içinde G7 ekonomilerinde herhangi bir çöküş olmayacağı varsayımına dayanıyor. Çöküş yaşanırsa makas daha da açılacaktır.
ŞAHSİ DEĞİL TOPLUMSAL TÜKETİM
Batılı yorumcuların bir diğer argümanı, Çin’in, yüksek tasarruf, yüksek yatırım, ihracat odaklı ekonomiden, ABD ve Birleşik Krallık gibi büyük kapitalist ekonomilerde mevcut olan geleneksel tüketici odaklı ekonomiye geçmediği sürece, makul bir hızda büyüyemeyeceğidir. Bu görüşün genel temeli, Çin’de kişisel tüketim oranlarının çok düşük olması ve bunun talep kaynaklı büyümeyi engelleyeceğidir. Ancak geçen yıllarda G7’nin olgun “tüketici odaklı” kapitalist ekonomilerinde tüketim, ekonomik büyümeyi sağlamada başarısız olmuştur ve ücretler son on yılda reel olarak durağanlaşırken, Çin’de reel ücretler fırlamıştır.
Esas nokta budur. Yatırım daha yüksek olduğu için Çin’de tüketim, G7’ye göre çok daha hızlı artıyor. Biri diğerini takip eder; sıfır toplamlı bir oyun değildir.
Çünkü tüm tüketim “şahsi” olmak zorunda değildir; daha da önemlisi “toplumsal tüketim”dir. Yani sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim ve barınma gibi kamu hizmetleri; yalnızca motorlu araçlar ve ev aletleri değil. Temel sosyal hizmetlerin artan tüketimi, kişisel tüketim oranlarına dahil edilmemektedir. Çin’in sosyal tüketimde de kat etmesi gereken uzun bir yol var, ancak birçok sosyal alanda yükselen piyasa emsallerinden çok ileride ve bu alandaki gelişmeye 100 yıldan fazla bir süre önce başlayan lider G7 ekonomilerinin çok da gerisinde değil.
Citibank’ın saygıdeğer ekonomistleri, Çin ekonomisine ilişkin en son çalışmalarında “Çin ekonomisinin, tüketimi politika hedefi yapmaksızın tüketim için daha büyük fırsatlar açmasının son derece mümkün olduğunu” ifade ediyor. “Hanehalkı harcanabilir geliri, son birkaç yılda (2016 hariç) reel olarak GSYİH’dan daha hızlı büyüyor, bu eğilimin geleceğe uzanması muhtemel. Servet etkilerinin kilidinin açılması da tüketiciye yardımcı olacaktır.”
Çin’in ekonomik geleceği için asıl zorluk, yatırımlarının çoğunun, şu anda ciddi ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açan finans ve mülk gibi verimsiz alanlara gitmesinden kaçınılması meselesidir. Ayrıca Çin’de devlet ve kapitalist sektörler arasında artan çelişkilerin Xi’nin üçüncü döneminde nasıl ele alınacağıdır. Bunu bir sonraki yazımızda ele alacağız.