Ya 3. savaş ya insancıl hakça devrim!

Türkiye gemisinin esenliği için Dünya denizindeki fırtınaları gözlemlemek zorundayız.

Atlantik ekonomileri 1-2 puan küçülüyor, Avrupa yüzde 7’lerde enflasyonu tecrübe ediyor, Mağribinden Doğusuna Akdeniz ülkeleri durgunluk içinde, Baltık ve Kuzey denizi mücavirinde NATO-Rusya çekişmesi ön planda, Basra Körfezi ve Umman Körfezi hiç olmadığı kadar siyasi didişmelere gebe, Ege denizinde ekonomik bölge tartışmaları daha çok su kaldıracak, ABD emperyalizmi Tayland körfezine bulaşıyor, İngiltere ile Norveç, denizdeki petrol için eski hesapları açabilecek; geriye huzurlu ancak ekonomik açıdan dünyanın geri kalan huzursuzluklarını sübvanse edemeyecek Avusturalya, Şili, İrlanda denizleri kalıyor! Bu tabloda denizleri iktisadi akılla tanımlayabilecek ve Büyük Okyanusa bağlanabilecek bayrak Çin’den açılıyor.

1 LİRA TİCARET YAPAN DÜNYA 3 LİRA BORÇLANIYOR

Dünya denizlerindeki fırtınalar, anakaralardaki yönetimlerin yanılgılarından ve enerji vahalarında süreğenleşmiş adaletsizliklerden kaynaklanıyor. 'Kıyamet' yaşamın içinde birikiyor, gelişmiş veya gelişen ekonomilerde infial uyandıran bir servet paylaşımı var; Dünya, 80-90 trilyon dolarlık ticaret hacmine sahip buna karşılık güçlü ekonomilerin toplam 206,7 trilyon dolar, güçlenmekte olan ekonomilerin 98,6 trilyon dolar olmak üzere dünyanın toplam borç stoku 305,3 trilyon dolar. Özcesi, “1 lira ticaret yapan dünya, 3 lira borç yaratıyor.” Bu tablo öyle bir hale gelmiş ki, dünyanın bütün ekonomilerinin gayrisafi milli hasılalarını üst üste koysanız bile dünyanın toplam borcu bu tutarının yüzde 348’ine karşılık geliyor. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan dolar egemen sistemin, IMF, Dünya Bankası sisteminin iflas ettiğinin resmidir bu... Öte yanda faizciliği, lüks tüketimi, bastırılmış ücretleri, eğitim, sağlık hizmetlerinin paraya endekslenmesini nihayet, korkunç gelir dağılımı adaletsizliğini üreten “ultra ve klasik liberal” düzenlerin iflasıdır, bu tablo… Bu tablo, enerji alanlarından rant elde etmek için oralara terör ihraç eden, sonuçta, insan canının hiçe sayıldığı coğrafyalardan sirayet eden göçlerle yüzleşen iki yüzlü emperyalizmin dayattığı cenderenin tablosudur. Borçlandıran soyan, avutan, uyutan, moral değerleri unutan bir dünyadır; o dünya ki, karada esaret ekmekte, denizlerde fırtınalar biçmekte; insan soyunu geleceksiz, gelecek kuşakları umutsuz bırakmaktadır.

ÖFKE BİRİKTİRİP, ÇATIŞMA KUSMAK…

Bu adaletsiz iktisadi yığınak bölge, ülke, deniz, okyanus öfke biriktirmekte, çatışma kusmaktadır… ABD’nin Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyini “terörle donatması”, İran ile İsrail’in bitmez çekişmesi, Hindistan ile Pakistan’ın gerginlikleri, Pasifik’e konuşlanmaya çalışan Atlantik emperyalizminin manevraları, Afrika’nın orasında burasında dinmez bitmez çatışmalar ve nihayet Ukrayna-Rusya savaşı… Yüzey budur! Ancak derine inilince insan emeğinin ve doğası ve doğal kaynaklarıyla medeniyetlerin ürpertici sömürüsü tespit edilebilir; büyük sömürü büyük isyanı hazırlamaktadır; haksızca her savaşan yenilmekte, insafsızca her öldürenin kendisi de biraz ölmektedir. Büyük savaş herkesin birinci sınıf insan olmasıdır!

İNSANCIL DEVRİM 3. SAVAŞI YENECEK

Öfke ile isyan bir yanda ufuktaki umutlar diğer yandadır… Dolar saltanatı çöktükçe, yeni liberal ekonomiler mahkum edildikçe, Amerikan savaş makinesi, Irak’ta, Suriye’de, güncel yenilgileri aldıkça, sisli puslu hava dağılıyor, öte yanda “eşit kurallarla ticaret, herkesin toprak bütünlüğüne saygı, hakkaniyetle paylaşılan enerji kaynakları üzerinde yükselen kalkınma” diyen Asya gemisi ilerledikçe, daha yaşanılabilir bir dünya için umutlar yeşeriyor. O arada şunu IMF söylüyor: “ABD dolarının uluslararası rezerv payı 20 yılda 20 puan düşerek yüzde 59’lara indi.” Ben tamamlayayım: Çin, Avusturalya, G. Kore (won) para birimleri yükseliyor. Dahası, dolar dışında milli paralarla ticaret giderek yerleşiyor, Ukrayna savaşı dolayısıyla para-transfer sistemlerinden dışlanmak istenen Rusya, alternatif SWIFT olanaklarını çoktan tesis etmiş bulunuyor. Ve… Ufukta “devrim” beliriyor!

Verili koşullarda dünya ya 3. Bölüşüm Savaşına sürüklenecek veya tüm bu fırtınalar, tuzaklar; insancıl ve hakça bir dünya düzeni devrimi yolunda aşılacak… Bandırma Vapuru da demokratik devrimin vapurudur, yükü halkın emeği, yakıtı Türk Milletinin direnci, sancağı özgürlük, rotası tam bağımsızlıktır; hala seyir halindedir ve koordinatları antiemperyalist gemilerle aynıdır; yeni bir dünya mutlaktır!

İNSANLIK GEMİSİ VE TÜRKİYE

Türkiye bu zorlu yolculukta insanlık gemisinin rotasında dümen tutmak için kendi içinde “evini”, kamarasını, güvertesini tanzim etmek zorundadır. İlk durakta, ekonomimizdeki “anormallikleri” izale etmeliyiz. Bugün dolaylı vergiler dolaysız vergileri aşmıştır, faaliyet dışı kârlar kuruluş amacından oluşan kârları geçmiştir; Çok kazanandan çok, az kazanandan az alacak bir vergi sistemine, şirketlerin kuruluş amaçlarına uygun kâr elde edebilmelerine olanak sağlayacak bir düzene ve hayat pahalılığını, fiyat istikrarı ve etkin denetimlerle dizginleyecek bir yapılanmaya ihtiyacımız vardır.

Öte yandan, en büyük 500 sanayi kuruluşu yüzde 137 kâr elde ederken (2021), bankalar ilk çeyrekte 50 milyar TL kâr ederken, çalışanların ücretlerinde yarım yamalak yüzde 33,4 artış, olağan bir hayat değildir; çünkü hayat sadece belli kesimler ve bir avuç insan için değil, bütün yurttaşlar için değerlidir.

Bir yandan gelir vergisi, emlak vergisi, taşıt vergisi ve KDV ile ÖTV adı altında vatandaştan ortalama iki ayda bir vergi toplanıp da değme projelerin Yap-İşlet-Devret modeliyle inşası, ardından “geçenden geçmeyenden” bu tesis ve yapıların kullanım parasının alınması olağan değildir; devlet yatırımları halkın ikmal ettiği devlet bütçesinden yapılmalı, diğer modeller tali ve tamamlayıcı olarak kullanılmalıdır.

İşsizliğin alıp başını gittiği neredeyse “20 ordu kadar” 20 milyon kişiye ulaştığının söylendiği bir devranda, TEKEL’i (mealen) önce 1 TL’ye satıp, ardından 10 TL’ye satılması tıynetinde bir özelleştirme veya TELEKOM’u kendi bankalarımızdan kullandırılan ve batık hale gelen kredilerle “yabancıya” satıp, deyim yerindeyse “kendi kurşunumuzla kendimizi vurmamız” bağlamında bir özelleştirme de iktisadi akılcılıkla bağdaşır gibi değildir. Özelleştirme 50 yıl için askıya alınmalı, haksız özelleştirmeler hukuk içinde kamuya geri kazandırılmalıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi paylaşım savaşımları enerji kaynaklarının yağmalanması üzerinden neşet ederken, devletin, petro-kimya sektöründen çekilmesi, o arada, demir-çelikten ricat etmesi, yanı sıra tevsii yatırımları yaparak madenlerden yararlanmaması da akılla izah edilebilir değildir. Öte yandan, düne kadar kendine yeten bir tarım ülkesi olan Türkiye’de üretimin, mazot, ilaç, gübre açsından giderek dışarıya bağımlı hale gelmesi ve buna ek olarak, arpa, mısır, soya fasulyesi (kısmen buğday) dahil yılda 15,66 milyar dolar ithalatın yapılması da geleceği kurmada elimizi zorlaştıran temel bir yanılgı olup, tarım, kooperatifle, deposuyla, nakliyesi ile mutlaka desteklenmelidir.

DİRENEN TÜRKİYE… DEVRİMCİLEŞEN TÜRKİYE… BÜYÜYEN TÜRKİYE!

Türkiye’nin insancıl hakça dünyaya giden yolculuğunda önce direnmeye sonra da değişime ihtiyacı vardır. 23’lük ihracata karşılık 29 milyar dolar ithalatımızı ödemeler dengemizi lehimize çevirecek şekilde ele almalıyız; teknoloji tabanlı katma değer yaratan ürünlerle kadim piyasalarda genişlemenin yanı sıra, Avrasya pazarını değerlendirip, “kotasız”, “ambargosuz”, dış satım potansiyelimizi artırmalıyız. Yüzde 7.3 açıklanan büyümeyi, gelir dağılımını düzelterek, vergi adaleti ve ücretlerde hakkaniyeti sağlayarak geniş tabana yaymalıyız; toplumsal büyüme anlayışını sahiplenmeliyiz. Evet on yılda 100 bin yeni dolar milyoneri yaratarak, o arada 10 milyon insanı yoksulluğun pençesine atarak değil, her on yılda veya 5 yıllık plan döneminde, fabrikalar, demir ağlar, barajlar, demir-çelik tesisleri, enerji santralleri, tersaneler kurarak insancıl bir dünya hakça bir Türkiye yolunda umutla, gururla, güvenle ilerleyebiliriz. Selam sana dayanışan, direnen, devrimcileşen, Cumhuriyet’le büyüyen Türkiye!