Ya savaş olursa- 1-(TAMAMI)

Bizim kuşak ikinci Dünya Savaşı’nın kan, ölüm ve barut kokusunu görmeden, duymadan bir film seyredercesine izlemiş bir kuşaktır. Bizim kuşak Hitler adını o savaş rüzgarı üzerimize doğru yaklaşırken hiç heyecanlanmadan, hiç korkmadan, açığı savaş denen maceranın bize zarar verebileceğini bile düşünmeden yaşamıştır.

Neden böyle oldu?

Neden bugün ortada ciddi bir savaş belirtisi yokken ülkemizde birileri savaş tamtamlarını çalarken gene o birileri bir adamın önünde eğilip onun ihsanlarından faydalanırken, bir yandan da savaşı, Kasımpaşa’daki sokak kavgasına benzetirler? Neden insanlarımızın yüreklerini Ortadoğu’da kopacak fırtınanın kuşkusu ve korkusu sarmıştır. Neden geçmişteki gibi yüreklerinden korkuyu çekip atamazlar?

Çıkın sokaklara ve sorun bakalım savaş çığlıkları karşısında yüreklerini kaplayan heyecan ve endişenin sebebi nedir?

Biz korkmuyorduk. Biz askerlik süresi 36 ay’a çıkarılmıştı korkmadık. Askerimizin ayağında ki postallar eskimişti korkmadık. Burnumuzun dibinde Hitler adında saralı bir meczup Bulgaristan’a girdiğinde aldırış bile etmedik. Ekmek vesikaya bindi ,nüfus kağıtlarımızda “ekmek vesikası verilmiştir” damgasını gördük ürpermedik. O günlerde nüfusumuz 17 milyondu. Bu nüfusun 1 milyonunu Trakya’ya yığmıştık. Çoğu askerimizin silahı ve kaputu bile yoktu irkilmedik. Çünkü Ankara hükümeti Hitler’e şöyle bir mesaj yayınlamıştı:

”- Biz, Belçika’ya ,Hollanda’ya, Danimarka’ya ve kendisine dokunmayıp komşusu Norveç’e kolayca girsinler diye Nazi tümenlerine trenlerini tahsis eden İsveç’e benzemeyiz!... Çok istersen Trakya’dan girersin de, 2 bin kilometre sonra Kars’tan nasıl ve zaman çıkarsın? İşte o belli olmaz.”(Orhan Karaveli, Berlin’in yalnız kadınları, Sayfa:61)

Devlet’in başında İsmet Paşa olduğu için korkmadık. Atatürk yoktu ama onun heyecan ve güvenini bize yaşatan savaş meydanlarının muzaffer komutanı İsmet Paşa’ya, Devlete güveniyorduk onun için korkmadık. İsmet Paşa o akıl almaz manevrasıyla anaları eşsiz, bebeleri babasız bırakmadı. Onun için korkmadık. Oysa savaş 1 Eylül 1939’da başlamıştı. O günleri Berlin’de büyük elçimiz bulunan Hüsrev Gerede “Harp içinde Almanya “isimli kitabında şöyle anlatıyor:

”-Hitler Varşova’nın teslim olduğu güne rastlayan 27 Eylül 1939 tarihinde benimle görüşmek istedi. Dışişleri bakanı Won Ribbentrop’da hazır bulundu. Führer’le yan yana oturduk. Hitler’in öteki Avrupalıların aksine bacak bacak üstüne atmadan mütevazi bir tavırla oturuşunu sempatiyle karşıladım. Atatürk’ün karargahında çalışmış eski bir kurmay subay ve milli mücahit olduğumu Won der Goltz Paşa’nın ülkeme gönderdiği Alman öğretmenlerle çalışma fırsatı bulduğumu belirttim.”

Büyükelçi şöyle devam ediyor.

”- Hitler konuştu ve dedi ki, ben Atatürk’ü kendime örnek aldım o nasıl Türkiye’ye, o nasıl Sevres anlaşmasını yırtıp attıysa ben de Almanya’ya dayatılan Versailles anlaşmasını parçalayıp yüzlerine attım.” Hitler konuşmasını sürdürmüş.Sözü Türk milletine getirerek 1.Dünya savaşında müttefikleri olan kahraman Türk ırkına sevgi ve saygısı olduğunu zayıf bir devletin(yani Türkiye’nin) Boğazlara bekçilik etmesinin Almanya’nın çıkarlarına uygun düştüğünü belirtmiş.İşte tam o sıralarda Alman Dışişleri bakanlığı şifre bürosunun “Türkiye Cumhurbaşkanı ekselans Bay İsmet İnönü’ye” hitaben yazılmış 128 numaralı ve Adolf Hitler imzalı mektup özel kuryeyle Türkiye’ye gelmiş ve Almanya’nın Ankara’daki Büyük elçisi Franz von Papen tarafından Fransızcaya tercüme ettirilerek 28 Şubat 1945 tarihli tehdit kokan mektup İsmet Paşa’ya ulaşmış. Mektup şöyle:

“Bay başkan Alman Hükümetinin arzusuna ters olarak İngiltere ve Fransa’nın 3 Eylül 1939’da ki savaş ilanı kararıyla Alman halkına empoze edilen bu savaşta Alman devletinin hedefi İngiliz nüfuzunu ortadan kaldırmak ve onun yüzyıllardan beri sürüp giden Avrupa’da ki devletleri birbirine karşı oynayarak yıpratma görevine son vermekti…

Bu bakımdan Ekselans size, Yunan topraklarına yerleşme amaçlı İngiliz girişimlerinin git gide tehdit edici bir nitelik aldığı şu sırada, bu koşulların gerektirdiği önlemleri almaya karar verdiğimi açıklamak isterim.” Dedikten sonra tehdit yollu bir üslup kullanarak Bulgarlarla Almanlar ve Türkiye arasındaki üçlü pakta Türkiye’nin katılmasının yerinde olacağını bu fırsattan yararlanılmasını resmen bildiriyordu ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü bu ittifak içinde görmek istediğini ifade ediyordu.(Orhan Karaveli,Age, sayfa:66)

İsmet Paşa mektubun Fransızca metinine şöyle bir göz attıktan sonra önemsiz bir belge gibi yanında ki sehpaya koymuş ve kahvesinden bir yudum almış. Büyük elçi Von Papen ayrıldıktan sonra Refik Saydam’ı çağırmış:

“Yarın sabah vekiller heyeti toplansın ben riyaset edeceğim “demiş.

Önemli olan İsmet Paşa’nın Hitler’e yazdığı cevabi mektuptur. O mektup bir bakıma hem Türkiye’nin hem de dünya’nın tarihini şekillendirecek bir devlet adamının nasıl hareket ettiğinin, etmesi gerektiğinin kanıtıdır. O mektubu yarın sunalım.

Hani şu Tayyip Erdoğan’ın, bilgi yanılgısından olsa gerek meydanlarda Hitlere benzediğini söylediği Ulusal kahraman, Atatürkten sonraki İkinci Adam İsmet Paşanın mektubunu…

Hani! Yeni CHP ‘nin şimdi adını kullanmaktan korktuğu İsmet Paşa’nın tokat gibi ama nazik mektubunu…