Yahudiye Topraklarında Yahya'nın Trajik Öyküsüne Şahit Olmak: Herodias

“Doğu bütün tanrıların anayurdu değil miydi?” (sayfa 18)

1. Gustave Flaubert Kimdir?

19. yüzyılın en yenilikçi yazarları arasında gösterilen Gustave Flaubert, 1821 doğumludur. Adını Fransız oyun yazarı Pierre Corneille’den alan lisede öğrenim görür ve üniversite için Paris’e gider. Şehir ona tatsız ve ruhsuz görünür. Ünlü Fransız romancı Victor Hugo ile Paris’te tanışmaları da yine bu dönemde gerçekleşir. 22 yaşındayken bir sinir rahatsızlığı geçirmesi hukuk öğrenimini yarıda bırakmasına neden olur. Akabinde yazarlığa yoğunlaşır ve edebiyat çevrelerinde adını duyurmaya başlar. Kimi kaynaklara göre ise 8 yaşından beri yazmaktadır.

Felsefeye de ilgi duyan Flaubert’in Baruch Spinoza eserlerinden fazlasıyla etkilendiği bilinir. 70’li yıllarda annesini kaybeden, bir savaşa tanıklık eden Flaubert, maddi açıdan zor dönemler geçirir. Hayatının çeşitli dönemlerinde edebiyat dünyasından çeşitli isimlerle sıkı dostluklar kurar. George Sand, Ivan Sergeyeviç Turgenyev, Emile Zola, Alphonse Daudet ve Guy de Maupassant gibi genç yazarlarla olan yakın ilişkileri düşünce dünyasında önemli rol oynar. Mısır, Libya gibi ülkelere giderek kitapları üzerinde çalışır. Hayatı boyunca hastalıklarla boğuşan yazar, 1880 yılında henüz 58 yaşındayken ölür.

2. Eserlerine Dair:

Üzerinde 5 yıl çalıştığı ve başyapıtı olarak anılan Madame Bovary adlı romanı 1856’da tefrika edilmeye başlanır ve 1857’de ise yayımlanır. Roman, edebiyat çevrelerinde ciddi tartışmaları da beraberinde getirir. Ahlak bekçileri tarafından eleştirilir ve kötü bir roman olduğuna dair yorumlar yapılır. Hatta daha da ileri gidilir ve hakkında ahlak dışılık suçlaması çıkarılarak yargılanır. Sonuç olarak beraat eder. Tüm bunlara rağmen Flaubert’in romanı günümüz dünyasında bir klasik olarak varlığını sürdürür. Bir kadının özgür ruhunu resmeder ve sınırlara hapsedilmiş “kadın” kavramını âdeta kanatlandırır. Hikâyenin içeriği herkesi tatmin etmese de, bu edebi anlamda güçlü bir roman olduğu gerçeğini değiştirmez.

Bouvard ile Pecuchet, Duygusal Eğitim gibi dönemin Fransız edebiyatına göre “farklı” romanlarıyla adından söz ettirdi. Yerleşik Düşünceler Sözlüğü gibi ilginç çalışmalarıyla kara mizah yeteneğini de konuşturan Gustave Flaubert’in Bilirbilmezler adlı romanı ölümünden sonra, 1881’de yayımlanabildi. Kimilerine göre başyapıtı sayılan Üç Öykü içinde yer alan Herodias ise zaman zaman tek başına da yayımlandı.

Can Yayınları’nın Lacivert Klasikler adlı dizisi içinde yer alan bu öykünün çevirmeni
Samih Rifat.

3. Öykünün Yeri, Zamanı ve Karakterleri Hakkında:

Yakub, onların masasıyla rahiplerinki arasında ayakta, gururlu ve sakin bir edayla susuyordu. "İsa'nın gücünü kanıtla bize!" Omuzlarını eğdi ve alçak sesle, yavaş yavaş, sanki kendinden korkar gibi: "Onun mesih olduğunu bilmiyor musunuz?" dedi. (sayfa 34)

Herodias için en net ve kısa yorum tabii ki bir İncil uyarlaması olduğudur. Daha doğrusu bu devasa “kutsal kitap”ın içinden minik bir öykünün yeniden yazımıdır. Elbette ufak Flaubert dokunuşlarıyla.

Hristiyanlığın ayak sesleri eşliğinde, Yahudiliğin kutsal şehri Jerusalem’e (Kudüs) gideriz. Buna ek olarak dünyanın hakim gücü Roma İmparatorluğu da öyküde etkin bir rol oynar. Dönemin imparatoru Aulus Vitellius Germanicus da yaşanan olayların odak noktalarından biridir. Roma’nın Yahudiye bölgesinde Herodian hanedanının prensesi Herodias’ın önem arz eden ve düğümleri çözen varlığı da yabana atılamaz elbette.

Romalı general ve siyasetçi Agrippa, Büyük Yahudi Ayaklanması’nda Agrippa tarafından görevlendirilen Bahtyralı Philippos, Celile ve Perea’yı yönetmiş olan antik lider Antipas, Musa’nın yeğeni Eleazar, Herodias’ın kızı Salome, Nasıralı İsa adıyla tanıdığımız ve sonradan Hristanlığın simge ismine dönüşecek olan Hz. İsa, İsa'nın havarilerinden Yakub, Yahudi din büyüklerinden, Zekeriya’nın oğlu ve Hristiyanlıkta “aziz” olarak anılan Yahya ve daha fazlası...

4. Din Temelli Hikâyelerin Dünyaya Yansıması Üzerine:

"Yeniden alevlendirmeye çalıştığı sevda o kadar uzaktaydı ki şimdi." (sayfa 12)

Tüm bu isimlerin bir arada olması, dünya tarihinin en ilginç dönemlerinden birinin yaşanmasına sebep olur şüphesiz. Yahudi inancı varlığını sürdürürken, aynı topraklarda Hristiyanlık doğar. Gerek insanların ruhani inançları gerek devletlerin somut politikaları gereği tüm bu dini hikâyeler nesilden nesle aktarılır. Ta ki yüzlerce yıl sonra İslâm’ın yine yakın bir coğrafyada doğuşuna dek. Ardından bambaşka gözlerle çok daha farklı şekillerde anlatılır tüm bu öyküler. Her din, kendi perspektifinden yorumlar. Modern dünyanın kalemşorleri ise kendi zihinlerinden damıtarak yeniden yazar bu hikâyeleri. İnsanlığın kolektif hafızasına armağan olan tüm bu yaşananlara hangi açıdan bakacağımız ise biz okurlara bağlıdır. Dini bir açıdan bakmak yerine, yaşanmış gerçek olayların bir dökümü olarak ele alıp insanlığa etkileri üzerinden okumak da mümkündür.

3 büyük dinin öncesinde var olan Mezopotamya, Yunan ve Roma mitolojilerinde de bu durum geçerliydi elbette. Doğu’dan doğan tüm tanrılar Batı’ya da uğrar ve böylece insanlık evrensel inanç sistemleriyle çevrelenir. Günümüzde Zeus’a dua eden herhangi bir insan kalmamışsa bile, bu yüzyıllarca Zeus’a tapınıldığı gerçeğini değiştirmez. Homeros ve Hesiodos gibi yazarların yazılı geleneğe aktardığı mitolojik öyküler zamanla genişlemiş ve onlarca, yüzlerce kez farklı mecralarda temsil edilerek günümüzdeki hallerini almışlardır.

Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların inandıkları kitaplar ve o kitaplarda yazan yüzlerce, binlerce öykü de yine bu çerçevede incelenebilir. Her biri insanlık tarihiyle paraleldir. Kimin, nasıl veya niçin anlattığından ziyade, olayların ana fikrine odaklanmak çok daha önemlidir. Bunu başarmış olanlardır zaten insanlığın sıra dışı geçmişinden kendilerine bir pay çıkaranlar. Ve bu çizgide geleceğe bakmak da sonraki adım olacaktır. Özetle tüm bu hikâyelerden isteyen istediğine inanmakta özgürdür.

5. Yahya Kimdir?

"Yahya'dan ve benzeri kişilerden söz ediliyordu orada. Gittalı Simeon günahları ateşle yıkıyordu. İsa adında biri de..." (sayfa 33)

Öykü Yahya’nın ölümü ve bu ölüme sebep olan birkaç olay üzerine kurulu olduğu için, hikâyenin detaylarına geçmeden önce biraz Yahya’dan bahsetmek gereklidir. Bu ilginç kişiliğin çeşitli dinlerdeki yansımasına kısaca göz atalım.

Yuhanna adıyla da bildiğimiz Yahya, İncil - Yeni Ahit’te Luka, Matta ve Markos’ta yer alır. Yuhanna incillerinde de adına rastladığımız Yahya, Yahudi general Yosefus’un M.S. 93’te yazdığı “Antik Dönemde Yahudiler” adlı kitabında da vardır. Yahudi toplumunda, kendisini dine adamış bir ailede dünyaya gelen Yahya’nın öğretilerinde klasik bir Yahudi peygamberi imajı olduğu söylenebilir.

İslam dininde ise bir peygamber olarak anılır ve mezarının ise bugün Suriye’nin başkenti Şam’da olduğuna inanılır. Adına oluşturulmuş bir türbe, Müslümanlar tarafından ziyaret edilir. Ölümü trajiktir Yahya’nın. Bir komplonun kurbanı olur ve anlık bir kararla başı gövdesinden ayrılır. Bu ölüm, yüzyıllardır çeşitli sanatçıların birçok farklı daldaki eserlerine konu olur. Her dinin inananları, onu kendi dini ritüellerine göre anar. Örneğin Hristiyanlar her yıl 24 haziranda “Vaftizci Aziz Yahya Günü”nü kutlar.

İsa ile Yahya’nın karşılaşmaları ise İsa 30 yaşındayken olur. Peygamberlik gelmiştir ve Yahya, İsa’nın başını suya daldırarak onu vaftiz eder. O andan sonra ise on iki havari ile birlikte onun elçisi olmuş ve yanında bulunmuştur.

6. Hirodes Kimdir?

Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Kral Hirodes'in adına Matta İncili'nin Yeramya bölümünde rastlarız. "Masumların Katili" adlı hikâyeyle çıkar karşımıza. Roma egemenliğindeki Kudüs'te dünyaya gelen Titus Flavius Josephus adlı tarihçinin çalışmalarında da ismi geçen Hirodes'in Kudüs'teki "ikinci tapınak" olarak adlandırılan tapınağı genişleten kişi olduğu da söylenir. Bu sebeple adına Hirodes Tapınağı da denir. Kendisiyle aynı ismi taşıyan oğlu Hirodes Agrippa ise Flaubert'in öyküsüne de konu olan kişidir. Soylu bir ailede doğmuş olması onun da yüksek kalibreli bir yönetici olarak hayatını sürdürmesini sağlar.

7. Herodias Kimdir?

"Ay doğuyordu. Bir dinginlik çöküyordu yüreğine." (sayfa 29)

Yahudi tarihçi Josephus, Herodias için, kocası henüz hayattayken ondan boşandığını ve kızı Salome'yi de alarak Hirodes Agrippa ile evlendiğini yazar. Hristiyan tarihçilerin hemfikir oldukları konu ise Yahya'nın ölümünün en büyük sebebinin Herodias olmasıdır. Hirodes'le evlenmesinden sonra Yahudiye eyaletinin prensesi hüviyetine bürünen Herodias'ın içten pazarlıklı ve sinsi bir kadın olduğu da yine anlatılan hikâyelerden çıkarılan en net sonuçlardan biridir.

8. Salome Kimdir?

"Bir kaval ve bir çift zilin tartımına uyarak adımlarını birbirinin önüne atıyordu. Yuvarlacık kolları, hep kaçan birini anımsatıyordu insana. O da peşinden gidiyordu kaçanın; bir kelebek gibi hafif, meraklı bir Psykhe, avare, havalanmaya hazır bir ruh gibiydi." (sayfa 40)

Salome'nin tarih sahnesine çıkışı da yine tarihçi Josephus'un araştırmaları sonucu olur. İncil'de adı hiç geçmeyen Salome'ye yine Yeni Ahit'in Markos ve Matta bölümlerinde rastlarız. Hirodes'in Herodias Agrippa ile evlenmeden önceki kocası ve aynı zamanda amcası da olan 2. Hirodes'ten doğan kızıdır Salome. Flaubert'in de anlattığı Yahya'nın ölümü onun ağzından çıkacak olan cümleyle kesinleşir. Üvey kızı Salome'ye büyük bir sevgi besleyen ve hatta kimilerine göre aşık olan Herodias, bir şölende ondan ne isterse yapacağını söyler ve Salome de annesinin yönlendirmesiyle Yahya'nın başını ister.

9. Herodias Ne Anlatır?

“Nec crescit, nec post mortem durare videtur.”* *”(Beden) Ölümden sonra ne büyür ne de olduğu gibi kalır.” (sayfa 36)

Gelelim Herodias öyküsünün içeriğine…

Herodas Sarayı’nda yaşanan siyasi oyunlar ve entrikalar içinde buluruz kendimizi. Game of Thrones izleyen bünyelerimizin alışık olduğu karmaşık anlatıların ve çekişmelerin içine dalarız. İncil’de adı geçmemesine rağmen, Yeni Ahit’te karşımıza çıkan Salome ve Antipas, Yahya’nın ölümüyle ilişkilendirilen en önemli iki figürdür. Fakat Salome hükmü verirken, Antipas yalnızca hükmü uygulayıcı kısımda yer alır. Bu da haliyle onun istemeyerek böyle bir olaya katkıda bulunduğu anlamına gelir.

Günümüzde Filistin civarına denk düşen bölgenin yöneticisi olan Hirodes Agrippa, kardeşinin eşiyle evlenir. Fakat bu Musa’nın öğretilerine ve Yahudi inancına terstir. Yahya’nın çeşitli uyarılarına rağmen bu yanlıştan dönmeyen Hirodes’in Yahya’ya karşı herhangi bir kötülüğü bulunmaz. Hatta onun kimi konuşmalarını da oldukça beğenir. Fakat bir zamanlar kardeşinin karısı olan ve artık kendine eş olarak aldığı Herodias’ın isteği doğrultusunda Yahya’yı tutuklatır, zincire vurur ve zindana atar. Öldürmeye dair bir düşünce yoktur ilk etapta. Her şey Herodias’ın Yahya’ya duyduğu kinle başlar ve bu kinin sebebi de Hirodes’le olan evliliği ve Yahya’nın bu duruma karşı çıkmasıdır.

Hirodes Agrippa, kendi doğum gününde büyük bir şölen verir. Celile kentinin ileri gelenleri, büyük komutanlar ve sarayın önemli isimleri bu şölende yer alır. Herodias olan biteni yakından izlemektedir ve büyük bir planı vardır. Kocasının üvey kızı konumundaki Salome'ye olan aşkından yararlanmak isteyen Herodias kızına Yahya'nın başını istemesini tembihler.

Salome şölenin devam ettiği salona girer ve tüm gözler ona çevrilir. Dansıyla herkesi kendisine hayran bırakır ve ilgi odağı olur. Herkes bu görüntüden hoşnuttur, elbette en çok mutlu olan kişi de Hirodes'tir. Ona, ne isterse istesin vereceğini söyler hatta daha da ileri giderek krallığının yarısını dahi istese tereddüt etmeksizin vereceğini belirtir. Herkes Salome'nin ağzından çıkacak olan cümlelere odaklanır. Salome'nin zindanda tutuklu olan ve şölende yaşananlardan bihaber Yahya'nın başını bir tepsi üzerinde istemesi herkesi şoke eder. Fakat artık söz verilmiştir bir kere. İstemeyerek de olsa Hirodes Agrippa, Yahya'nın ölüm emrini verir. Salome ve en çok da annesi Herodias isteğine kavuşur.

10. Yahya'nın Ölümünün Sanat Dünyasına Yansıması:

Gustave Flaubert'in öyküsünden kısa bir süre sonra Oscar Wilde konu hakkında "Salome" isminde bir oyun yazar. 1905 yılında Richard Strauss'un operası izler bu edebi metinleri. 1953 yılına geldiğimizde ise sinema perdesine konuk olur öykü. Salome adlı film William Dieterle yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılır. Daha sonra farklı isimlerle birkaç kez daha sinemaya konuk olan Salome son olarak 2002 yılında Carlos Sauro tarafından flamenko dansı olarak sahnelenmiştir.

Sanat tarihinde pek çok ressamın tuvallerine de konuk olmuştur Yahya'nın trajik ölümü. İlk akla gelen şüphesiz ki kitap kapağında da yer alan İtalyan ressam Caravaggio'ya ait olan "Salome With the Head of John the Baptist" adlı eserdir.

Titian, Giovanni Francesco Barbieri, Bernardino Luini, Matthias Stom ve Lucas Cranach başta olmam üzere daha pek çok ressamın konuya özel ilgisi vardır.

11. Son Söz:

Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Gustave Flaubert'in Herodias'ı tarihsel bağlamdan ayrı okunduğunda dahi akıllarda yer edebilecek güçte, epik bir anlatıdır. Fakat tüm anlatılanların aslında yaşanmış öyküler olduğunu düşünmek, tarihsel arka planına hâkim olarak okumak da apayrı bir lezzet katar ve böylece çok daha dramatik bir boyuta evrilir.

Yukarıda da söylediğim üzere, mitolojik ve dini hikâyeleri okumak için herhangi bir şeye inanmak gerekmeyeceği gibi, inanılan dinin perspektifinden okumak da yine karşıt inançları yok saymak anlamına gelmez. Önemli olan öyküdür ve insanlık tarihindeki yeridir. Herkes herkesin inancına saygılı olabilir ve geçmişten gelen tüm bu öyküler bir bütün olarak geleceğe nakledilebilir. İnsanlığın başarılarını düşündüğümüzde çok da zor bir olgu değildir bu.

"Kutsal" addedilen kitaplara ve oralarda anlatılan öykülere ilgi duyan herkesin okuması gereken başarılı bir edebi metindir "Herodias". İlgi duymadığı halde şans verecek olanlar da olacaktır elbette.

Keyifli okumalar dilerim.

“Bedenin sonsuz yaşama göz dikmesi ne kadar da aptalcaydı.” (sayfa 36)