Yalan dolan entrika!

Bir önceki yazımda: Türkiye’nin bütün tarihsel değerlerinin, değerli çağdaşlık politikalarının (toplumsal, siyasal, dinsel, düşünsel, ahlaksal, sanatsal, kültürel vb.) -her anlamda- ters yüz edildiği yeni bir yola (kaosa mı, aydınlığa mı) doğru evrildiğini yazmış ve hemen arkasından da “evriliyor evriliyor olmasına da ama nereye?” diye bir soru açmıştım.

Böyle bir soru açmaktan derdim ise açılışı Cumhurbaşkanı tarafından “Bağırın, çatlayın, patlayın, yıktık!” vecizeleri ile yapılan ve şu günlerde İstanbul’da (15 Mart - 15 Mayıs 2018) devam eden “Yeditepe Bienali” bağlamı üzerinden AKP iktidarınca sürdürülen geleneksel sanatlar ile çağdaş sanatlar arasına sokulmaya çalışılan statükocu “vesvese” ile ilgili eleştirilerim, düşüncelerim ile asıl “büyük” cevabın ne olması gerektiğini sorgulamaya açmaktı.

Ne var ki, yıllardır sorup durduğum bu sorunun en trajik cevabı hiç ilgisiz gibi görünen bir alandan, geleneksel olanla çağdaş olan arasında uzunca bir süredir farklı kavram ve enstrümanlarla “Batı” tarafından üzerinde -her anlamda- çalışılan ve bunun önceden planlanmış ideolojik, kültürel, silahlı çarpışmalarına sahne olan güneyimizden, Ortadoğu’dan geldi. Ta Atlantik ötesinden BOP’unu gerçekleştirmeye debelenen Amerika, batı komşumuz Avrupa’nın öbür ucundan Fransa ve kuzey ucundan İngiltere ile birlikte Müslümanlar için oldukça derin ve tarihsel bir anlamı bulunan “miraç gecesi”ne denk getirip güney komşumuz Suriye’ye tamı tamına 103 füze fırlattılar.

Yani çağdaş sanatta hem küreselleşmeci neoliberaller hem tarihsel “çağ dışı”lık tarafından trajik bir biçimde sıkıştırılıp bırakılmış “yerellik ve küreselleşme mi yoksa çağdaşlaşma mı” gibi büyük bir tarihi sorunun tarihsel ve devrimci cevabını “küçük” füzeleriyle karartmaya yeltendiler ki; bu saldırı uyanmayan her akıla, insani ve kültürel her vicdana “büyük” bir derstir aslında?

FÜZELER VE GÜNCEL ÇAĞDAŞ SANAT

İyi de çağdaş sanattaki sözde “çağdaşlık” ya da “güncel”lik soslu “yerellik” bağnazlığı ile Amerikan Tomahawk, İngiliz Storm Shadow füzeleri ile Fransa’nın Rafale savaş jetlerinin ne ilgisi var denilebilir ki asıl ideolojik söylem ve statüko da bu “sanma” sendromu üzerinden sürdürülmüyor mu zaten?

Çünkü, bu sözde “güncel çağdaş sanat” ile BOP arasındaki birebir ilişkiyi biz kurmuyoruz; bu küresel füze saldırılarının merkezinde duran Amerikalı, İngiliz, Fransız vd. saldırganlığının ideolojik cephedeki kültürel enstrümanlarının kendileri açık açık yazmadılar mı 1990’lı yıllardan bu yana? Uluslararası İstanbul Bienali’nin kaç küratörü bu çok şaibeli “güncel” kılıklı sözde “çağdaş sanat” alanında -uzunca bir süre- BOP’un kültürel enstrümanları olarak görev yapmadılar mı?

Hatırlayalım: 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nin Amerikalı küratörü Dan Cameron bu kritik süreçte Ortadoğu’ya “Şiirsel Adalet” dileyerek küratörü yapıldığı bienali de aynı başlıkla organize etmedi mi? Zaten Amerika da bienalin hemen arkasından bu “koalisyon ortaklarıyla” füzeler yağdırarak Irak’a sözde “demokrasi getirme”ye girişmedi mi? Irak’ın, Ortadoğu’nun kanlı katliamlar ve savaşlar tarihi de, İstanbul Bienali’nin sanat katalogları da tarih tarih orada duruyor olduğu gibi...

Aslında 15-20 yıldan fazladır süren bu sözde “uygarlık” saldırısının Suriye’deki son halkası bu korkak ve çaresiz füze saldırısı, neresinden bakılırsa bakılsın Batı merkezli bir insanlık ve uygarlık iflasının da ilanı ve insanlığın, toplumun ve gelecek ideallerinin de çöküşünü simgeliyor. Böyle olduğu için de bu yalan dolan, entrika üzerinden gerçekleştirilen saldırıyı yapan Amerika, İngiltere, Fransa da dahil tüm “uygar” ulusların ulus olma onurlarına indirilmiş, kara bir leke aslında. Çağdaş düşünce ve sanat için de dinler için de, kültürler için aynı derecede çok çarpıcı ve çok uyarıcı.

Politikacı ya da çağdaş olmaya bile gerek yok aslında; sıradan, dürüst ve vicdanlı bir insanın, bir ulusun, bir kültürün bile bu barbarlığı lanetlemesi beklenirken “büyük insanlık” -şimdilik- seyrediyor ne yazık ki? Yalan dolanla, komployla, özelleştirilmiş savaş şirketleriyle akıl, kültür, sol ya da sağ, devrimci ya da muhafazakar, aydın ya da cahil, sanatçı ya da sanatsever demeden tüm insanlığı pasif izleyici kılmışlar. Hatta -ne yazık ki- Türkiye, AKP iktidarıyla düştüğü bataklıktan çıkmak için bu çok daha büyük bataklığa bile razı olmuşa benziyor ki yazıklar olsun!

Bir sözüm de güncel çağdaş sanatın çağdaş bile olamayan tepesindekilere: Sevsinler sizin uygarlığınızı! Sevsinler sizin sözde çağdaşlığınızı, sanatçılığınızı, aydınlığınızı, düşüncelerinizi, siyasi ütopyalarınızı... yıkık dökük sözde yeniliklerinizi... değişim ve dönüşümlerinizi...