'Yalan ne kadar büyük olursa o kadar çok inananı olur!'
BAŞLARKEN…
Bugün, dünyayı anlamak eskisine göre giderek zorlaşıyor. Bir yanda 3 yeni teknoloji devrimi arefesindeyiz: Enformasyon, Biyoteknoloji ve Nanoteknoloji. Uzaya, uzak gezegenlere gitme hazırlığı, yeni enerji biçimleri arayışı içindeyiz.
Öte yandan güç dengeleri başta ekonomik olarak değişen, gelişmenin liderliğinin Batı’dan Doğu’ya kaydığı dünyada, fikirsel ve siyasi olarak dogmalara dönme eğilimi, bir nevi Yeni Ortaçağ içinde yaşıyoruz. Türkiye ve Batı da bunu en çok hisseden coğrafya içinde. Bir taraftan 150 yaşına kadar yaşamak mümkün olacak, beri yandan insanlar hala birbirlerini ırk, din ve ulusal aidiyetleri yüzünden öldürmeyi sürdürecek. Emperyalizm can çekişse de, bunun anaforu ve çelişkisi içindeyiz. Ben ODATV’de yaklaşık 8 yıldır aralıklı olarak bunu anlatmaya çalıştım. Gerici ile bölücünün hep emperyalizmin aletleri olduğunu gösterdim. Şimdi eskiden beri hep sevdiğim, hep okuduğum, pek çok gerçeği orada bulduğum AYDINLIK ailesinde bunu, fazla tekrara da düşmeden sürdürmek niyetindeyim.
“Merhaba” diyelim ve başlayalım…
Goebbels kimdir bir ona bakalım evvela…
HİTLER’İN ÜST AKLI: JOSEPH GOEBBELS
Joseph Goebbels, 1917'de liseden mezun oldu. Bedensel engelli oluşu nedeniyle savaş hizmetine uygun bulunmadı ve kısa süreliğine Vaterlandisches Hilfswerk'te büro askeri oldu. Alman filolojisi, tarih ve antik filoloji okudu. 1921 yılında Heidelberg Üniversitesi'nde 18. yüzyıl romantik draması üzerine yazdığı tezle felsefe doktorasını tamamladıktan sonra, 1922'de felsefe doktoru unvanını aldı ve Westdeutsche Landeszeitung gazetesinde gönüllü olarak çalıştı. 1923'te banka memuru ve borsacı olarak çalıştı. Sonra işsiz kaldı. Ayrıca roman ve oyunlar da yazdı ancak yazdıkları yayınevleri tarafından beğenilmedi. Bu dönem sol fikirleri olan birisiydi.
Goebbels Nazi Partisi'yle ilk defa 1923 yılında tanıştı. 1924'te Rheinland'da Nasyonal Sosyalist Özgürlük Partisi'nin kurucularından olarak Völkische Freiheit gazetesinin yayın yönetmeni oldu. 1926'dan itibaren Nazilerin Berlin Brandenburg Gau Yöneticisi ve Der Angriff gazetesinin yayın yönetmenliğini yaptı.
Hızlı bir Anti Semitik olarak Adolf Hitler’in en yakın arkadaşlarından biri oldu. 1933-1945 yılları arasında “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” görevinde bulundu. Tüm basın organlarını elinde topladı, kitapları yaktırdı. Avrupa’daki Yahudilerin toplu kıyımında önde gelenemli aktörlerden biri oldu. Büyük resme bakarsak, 60 milyon kişinin öldüğü 2. Dünya savaşının en önemli müsebbiplerindendir.
Çünkü o sadece propaganda bakanı değil, Hitler’in akıl hocasıydı. Hitler’in kafasındaki sesti.
TRUMP’IN ÜST AKLI: STEVE BANNON
Stephen Kevin Bannon 1953'te, Norfolk, Virginia'da, işçi sınıfı, İrlanda'lı Katolik, Kennedy yanlısı demokrat bir ailede dünyaya geldi. 1976'da Virginia Tech'ten mezun oldu ve Georgetown Üniversitesi'nde yüksek lisansını tamamladı. 1983 yılında, Harvard Business School'dan onur belgesi ile mezun oldu.
Yatırım bankacılığı, Goldman Sachs tecrübesinden sonra medya finansmanı işine girdi. Hollywood ve televizyonda projeler yaptı.
Bannon siyaset sahnesine Breitbart News isimli aşırı sağ ve muhalif internet sitesiyle girdi.
Bannon, 2004 yılında eski ABD Başkanı Ronald Reagan ile ilgili bir belgesel çekti. Bu esnada yayıncı Andrew Breitbart ile tanıştı. Breitbart daha sonra onu, (Hitler’in ünlü sinema yönetmeni) Leni Riefenstahl’a benzetecekti.
Bannon, Breitbart News’in kurucu ortağı oldu. Buradaki radyo programlarıyla, ABD’nin kurulu düzenine aşırı sağdan karşı çıkan sesiyle taraftar topladı. Steve Bannon, kendisini alternatif sağ ve anti establishment yani müesses nizam karşıtı olarak tanımladı.
En ufak bir sosyal politikanın şeytani komünizm olarak kodlandığı ülkenin bir nevi devrimci kanadını işte bu neo con karşıtı neo faşist Bannon temsil etti.
Bannon’un yükselişi, tıpkı 1914 sonrası ekonomik krizden çıkan Goebbels gibi, 2008’deki ekonomik krizle birlikte ivme kazandı. ABD’deki aşırı sağ muhalif Tea Party (Çay Partisi) hareketinin önderlerinden oldu.
2012’de Andrew Breitbart’ın ölümüyle, tüm kuruluşun yönetimini üzerine aldı.
2015’te ABD’nin en etkili ilk 25 siyasi isim listesinde 19. Seçildi.
AVRUPA’DAKİ AŞIRI SAĞ İLE BAĞLANTILAR
Bannon, bu süreç içinde, Fransa’da Marion Le Pen’in Ulusal Cephe, Almanya’da Alternative of Germany (AfD), İngiltere’de Nigel Farage’ın United Kingdom Independence Party’si (UKIP), Hollanda’da Geert Wilders’in faşist Özgürlük Partisi (PVV) ile Breitbart sitesinde bir “platform” kurdu.
Hatta Amerika’daki “Bannonistler”den maddi destek de aldığı söylenen Wilders, Trump’ın “ABD’yeniden büyük yapacağım” sloganını, “Hollanda’yı yeniden büyük yapacağız” şeklinde kullanıyordu. Buradan Türkiye-Hollanda krizine yönelik bazı çıkarımlar da yapılabilir ama bu yazının konusu bu değil.
Adeta 2. Dünya Savaşı öncesindeki ABD’nin derin devleti (Bush familyasının içinde bulunduğu) Kafatası ve Kemikler Cemiyeti ile Naziler arasındaki ilişkilerin bir benzeri gibi.
Bannon’un en önemli özelliği ise ABD’ye başkan olması ihtimaline bile gülünüp geçilen Donald Trump’ın en güvendiği adamı olmasıydı.
Bannon, Trump’ın seçim sürecinde adeta iç sesi oldu. Komik saçlı emlak kralı, anti establishment söylemiyle, krizdeki ABD’nin başkanı olmayı başardı.
Karşısında ABD’nin Siyonist derin devleti Neo Con’ların terör ve savaş makinası ustası Hillary Clinton’un olması da ayrı bir avantajdı elbette.
Amerikalı ortalama seçmen, düzenin adamı Hillary yerine düzene karşı duran Trump’ı seçti.
Bu işin mimarı da Steve Bannon idi.
Trump, seçim kampanyası yöneticisi olan Bannon’a şükran duygusunu, onu hemen Baş Stratejisti ve Baş Danışmanı yaparak gösterdi.
Trumq’ın başkanlık yemin törenindeki konuşmasını Bannon yazmıştı.
Bu konuşmada Trump’ın okuduğu ve hedef aldığı “Administrative State” ifadesi, “Derin Washington” olarak okunabilir.
Bannon, tipik popülist bir politikacı olarak, yine çılgın popülist patronuna sufle veriyordu.
Fakat Trump’ın Bannon dışındaki danışmanları ve elit isimlerinin neredeyse tamamı asker kökenlilerdi.
Bunlardan Rusya ile yakın ilişkisi olanlar tasfiye edildi.
Rusya’yı düşman ilan eden neo con Derin Washington, Trump ile savaşa seçim öncesinden başlamıştı.
Bunları başından beri sert söylemlerle kınayan Bannon ise Trump’ın sesiydi.
Oysa değişen pek bir şey yok.
Şimdi savunma harcamaları yeniden artıyor.
Daha doğrusu olası savaş harcamaları.
Seçim öncesi Rusya ile dost olacağını, Suriye’de Esad’ı tanıyacağını ilan eden Trump, İsrail ile dost, Çin ve İran’a düşman bir politika güdüyor. En önemlisi de Irak ve Suriye’de kurulan “Kürdistan”ı Türkiye’ye de genişletme hesapları yapıyor.
Yani o çok eleştirdiği Neo Con’ların BOP programını birkaç küçük fark dışında aynen takip ediyor.
Ama bu kez çok tehlikeli bir silahı da var.
Goebbels’in yeni versiyonu Bannon gibi bir kafa sesi…
Bannon, tipik bir anti semitik, İslam düşmanı, beyaz ırk dışındakileri adamdan saymayan, entelektüel kaynakları Mussolini ve Nazilerinkiyle aynı olan (Mesela, ‘alternatif sağ’ın kökenlerini Oswald Spengler, H.L. Mencken, Julius Evola, Sam Francis’ten aldığını kendisi söylemişti. Bu isimler Hitler ve Mussolini’ye faşist ırkçı iktidarlarında ilham veren yazarlardı) bir kişi.
Yerli zenginler kabinesi şeklinde zuhur eden Trump yönetiminin Nazilerden ilham alan “kanaat önderi” zaten çok kritik bir hal alan dünya dengeleri açısından ciddi manada bir potansiyel tehlike olduğunu söyleyebiliriz.
Avrasya’nın yükselişini “yabancı - öteki - düşmanlığı” kisveli sertlik siyasetiyle durdurmak isteyen Bannon’un Trump’ın üst aklı olduğu iddiası, tüm Washington mahfillerinde korku ile karışık konuşulan bir şey.
Gelişen bilim ve teknoloji ile tezat oluşturan ve dünyanın genelindeki düşünce tembelliğinden yararlanan siyasi ve kültürel “Yeni Ortaçağ”, sadece ülkemizde değil, en gelişmiş ülkelerde bile kendine alan yaratabiliyor.
Bannon ise bunun yeni bir Goebbels’i, veya başka bir yorumla yeni Rasputin’i…
Kimi liberallerin iddiasının aksine Aleksandr Dugin, Putin’in kafa sesi değil ama Steve Bannon Trump’ın adeta iradesi, alter egosu.