Yan masadan alevli partiler

Meral Akşener’in başdanışmanı emekli Tuğgeneral Ali Aydın’dan sonra bu kez de İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ayfer Yılmaz istifasını sundu. özülmeler Seçimden önce milletvekili sıralamaları açıklandıktan sonra da ayrılıklar olmuştu.
Uyarmıştık. Kimi öfkelendi.
Ama HDP-PKK’ya göz kırpmak kimseye hayır getirmedi.
Milletimizi tanıyoruz.
Gelişmeleri görüyoruz.
“Keşke” sözcüğü siyasette hoş değil ama “keşke” Vatan Partisi Genel Başkanının Kılıçdaroğlu’na önerisi yaşama geçebilseydi. CHP-İYİ Parti ve Vatan Partisi ortak seçime girebilseydi. Vatan Partisi FETÖ ve PKK savar! Herkes ellerini FETÖ’den, PKK’dan yıkayıp gelecekti mecbur. Atatürk’ün saltanat kaldırılırken masanın üzerine çıkıp söylediği gibi “milletin arzusu” böyleydi. Doğusuyla batısıyla birlik, bütünlük, huzur ve üretim ekonomisinde kenetlenecekti.
Gerçekleşmedi.
Ama yalnızca gecikti.
Gerçekleşecek.
Doğusuyla batısıyla birlik, bütünlük, huzur ve üretim ekonomisi gerçekleşecek.
DEĞİŞİKLİK TALEBİ VAR
Ancak İYİ Parti’nin gerçeği başka. Aslında baktığınızda başarı kazandı sayılır. Meclis’e girdi. Grup kurdu. Bir dizi insan milletvekili oldu. Başka siyasi bir partiyle ilgili böyle şeyler yazmak benim açımdan kaçındığım bir konu. Ama Türk siyasi yaşamının son 30-40 yılına bakıyorum. Galiba şimdi adını hatırlayamadığım birkaç parti ile de ilgili daha önce ilkelerimi çiğneyip yazmıştım. Siyasetle bilimin ilişkisini kurmaya her zaman varım. Şimdi uzun yıllar geriye bakarak konuşuyorum. Genel konuşuyorum. Çözümsüzlük var. Arayış var. Değişiklik talebi var.
Aman gerçek sahibini bulmasın!
Bu bir iki üç beş değil. Her seçimden önce bir parti umut olarak sunuluyor ortaya. Seçimlerden önce vardılar seçimden sonra yoklar. Köklü siyasi bir geleneğe bağlı olmayınca yanıp yan masadan alevli geliyorlar sonra da işlevini görüp sönüp gidiyorlar. Uzun yaşayamıyorlar. Onlar bir “parti” değil, “oluşum”...
Böyle ekleme onbeşleme yapay bir parti olunmuyor. Şuradan buradan oy tırtıklar, popüler adamdır alıp vitrine koyalım demekle de olmuyor.
Seçimlerden önce o zaman sormuştum. Gerçekten kaygılıydım. Türkiyenin önünde önemli sorunlar var, çözebileceğine inanıyor musunuz diye. Değerli dostum “etrafını dinliyor” demişti. Tuğgen. Aydın’ın istifa ederken bir tümcesi de ilginçti: “Liderim demekle, lider olunmuyor...”
Siyaset nasıl bir şey! Türkiye gerçeğinde ayağınızı yere basmanız gerekir.
Araştırma şirketinin önerileriyle reklamcıların, “halkla ilişkilercilerin” sahne dans figürü önerileriyle, yemenileri uçuşturarak gazlar balonu şişirirsiniz, elinizden bırakınca uçar gider... Dünyanın en komik, en hazır cevap, en hokkabaz, önerilere göre en quantum fizikçisini de getirseniz, kitlelerin gözünü boyuyorsunuz alkışlatıyorsunuz ama karar anında sorumluluk duygusu ağır basıyor.
PKK’LI MI, PKK’SIZ MI
Seçimden önce de çok söyledik. Türkiye’nin birinci sorunu terör dedik. Çözüm için HDP-PKK’dan uzak durmak gerekir dedik.
Bakınız CHP’nin içinde bile tartışma artık açık açık bu çerçevede sürüyor.
PKK’lı mı, PKK’sız mı?
Muhalif CHP milletvekili, Muharrem İnce taraftarı Erdal Aksünger dün söyledi. “İYİ Parti nankörlük ediyor, HDP’yle ittifak etmeliydik geleceği böyle inşa ederiz” diye...
Nasıl bir gelecek bu?
O aynı zamanda emperyalizme karşı duruşunuzu da, ABD ve İsrail’e karşı tutumunuzu da belirliyor.
Üretip kendi ayaklarınız üzerinde yaşayıp yaşamam kararınızı da...
Milletvekili yemini ederken taktığı beyaz başörtüsünden tanıdım o “vekili”! Eren Bülbül evladımızın katili teröristin cenazesinde de aynı örtü başındaydı. Bir değil iki HDP milletvekili inadına oradaydı, gittiler teröre omuz verdiler. “Bu halkın kendilerine oy verirken beklentilerinin ne olduğunu çok iyi biliyorlar”mış! Yalan yok! HDP görevini yapıyor. Üstelik Meclis’e her CHP’li evden bir oy desteğiyle girdiler, bile bile gereğini yapıyorlar!
Artık önümüze bakacağız.
Yanlışa yanlış diyeceğiz.
Yaz, tatil, muhasebe... bitiyor...
Doğrusunu yaşama geçirmek için kolları sıvacağız.
GÜZEL BAŞKAN
Hırvatistan Başkanı Kolinda Grabar-Kitaroviç. Bazıları “dünya kupasını kaçırdık diye üzülmeyin, daha ne istiyorsunuz böyle güzel başkanınız var...” diye erkekçe yorumlar yaptılar. Biz de başka bilgiler verelim. Dünya Kupasının başından bu yana hiçbir maçı kaçırmamış. Uçak yolculuklarını ekonomi sınıfını kullanarak yapmış. Maçları tribünden izlemiş. Ve de bu süreç boyunca işe gitmediği günler maaşından düşülmüş...

İKİ HEKİM GÖRÜŞÜ
** “Bir hekimin kafasında kaldırım taşı kırılıyor. Bunu yapan insan mı? Hayati tehlikesi var asistan Dr Bahattin Abimin. Harran tıp pediatride beraber çalıştık. En masum, en sevilen, en şefkatli kişilerden biri. Eliniz kırılsın.”
** “Nöbetten çıktım. 38 saattir ayaktayım, neyse ki şöylesi bir grubun olduğu sevgili halkıma sağlık dağıtırken kafamda parke taşı kırmadılar. Bugün de ölmedik...”
İkisi de haklı.
Ancak yanlış elleri kırmamak gerekir.
Halkını hekimine düşüren sistemi böyle düzeltemeyiz!
ATICI’NIN OHAL BAŞARISI​
CHP’li milletvekili Aytuğ Atıcı OHAL’i iki yıldır sakallarını uzatarak protesto ediyordu. OHAL’in kalkmasıyla birlikte sakallarını TBMM berberinde kestirdi.
Sosyal medya durur mu...
İşte size birkaç görüş. Biraz gülümseyin, biraz düşünün.
** “Sabırla ... , taşı delermiş. Sayın Atıcı sabretti. Yeri geldi saç düzleştirici mandal ile düzleştirdiği sakalları yüzünden ‘papaz’ dendi, yeri geldi temizlemeyi unuttuğu sakallarında bit tespit edildi. Fakat bu uzun sürecin ardından uzayan sakallarıyla OHAL’i kaldırmayı başardı.”
** “Bu eylem tarzı CHP için örnek teşkil ediyor. Bundan sonra Tayyip Erdoğan’a karşı caydırıcı bir yöntem olarak bu tarz, kesinlikle sürdürülmeli. Mesela, adalet ve bağımsız yargı için tırnaklar uzatılabilir. Yeniden “açılım süreci” gelene kadar duş alınmayabilir vb.
Dünya muhalefet nasıl yapılır görsün!”
** “Seçmenler biz buna oy vermedik, bu kim diyebilir.”
** “İşte siyaset bu. Devlet müzesine bağışlasın.”
** “Böylesine ses getiren tepkiler vermeyin, bu yaptığınızı nasıl unuturuz çok ilginç.”
** “İki yıl sonunda sanki zafer kazanmış gibi toplamış bi de medyayı, şu insanlar ülkenin geleceğine karar veriyor ya yazık yemin ediyorum.”
BEDELSİZ ASKERLİK​

İstanbul.. Balkan Harbi’nden sonra evine dönen bir Osmanlı askeri. Bedellerini nasıl ödeyeceğiz!

TARİHTE FRANSA-HIRVATİSTAN
Fransa-Hırvatistan deyince aklınıza ne gelir? Gerçi geçen hafta hepimiz Hırvattık. Olmadı. Futbol böyle. Her zaman hak eden kazanmıyor. Biz yine de biraz geri gidelim. 1635’de, 30 Yıl Savaşları sürerken Fransız Kralı XIII. Louis için savaşan yaklaşık 160 bin lejyoner ve şövalye var. Hırvat askerleri uğurlayan kadınlar atkılarını onların boynuna sarar ve düğüm atarmış. Onları kötülüklerden korusun diye. Ya da bekaret kemeri misali anımsasın, bağlı kalsın diye. Bir yorum daha gerçekçi. Bitten korunmak, yakalıkları daha kolay değiştirmek için olduğu da söyleniyor. Ama kravatın atası olduğu kesin. Fransızca Hırvat tarzı. Croates-cravate. Sonradan bir statü ve şıklık simgesi olmuş. Türkiye’ye Tanzimat’la birlikte girmiş. İlk kravat takan padişah da Sultan Abdülmecid (1839-1861).
MÖ. 3. yüzyılda Çinli ve Romalı askerlerin de boyunbağı var. Çinliler yaşam enerjisinin kaynağı olarak gördükleri adem elmasını korumak, Romalılar ise soğuktan sakınmak için takıyorlar. Ama modayı yaratan Hırvat kadınlar!
ATA VE MÜZEYYEN

“Şimdi senden bir şarkı istesem söyleyebilecek misin?”dedi. “Emredersiniz efendim” dedim. Müzeyyen Senar’ı doğumun 100. yılında sevgiyle anıyoruz. (16 Temmuz)