Yapay zekâ rapsodisi (!)

Yapay zekânın yaşamımıza girmediği alan hemen hemen yok gibi. ‘Her nimetin vardır bir külfeti’ diye güzel bir atasözümüz vardır, bu iş biraz öyle. Yaşamı kolaylaştıran yüzü ile ‘‘dost’’, hukuk anlamında yaratacağı kaos ile sırtımızdan bıçaklamaya hazır bir fenomen misali. Can sıkıcı tarafı ise nimet ve külfet terazisinin istediğimiz dengeyi oluşturamayacağı korkusu. Gün gelecek, külfeti ile uğraşmaktan, nimetini yaşayamaz hale geleceğiz diye düşünüyorum.

İngilizce adı Artificial Intelligence (Al) olan yapay zekâ, yaşamlarımıza yeni yeni girse de tarihi zannettiğimiz kadar çok da yeni değil. 1956’ da ortaya atılan ilk yapay zekâ çalışmaları; veri hacimlerinin artması, algoritma ve hesaplamaların gelişmesi gibi bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemeler ile günümüzde daha popüler bir hale geldi. Zamanı gelmişçesine insanlığa yeni yeni servis edilmeye başlandı hepsi bu (!)

GELELİM İŞİN MÜZİK ÜRETİMİ TARAFINA

Algoritmik kompozisyon deneylemeleri 1956’ya tarihleniyor. Lejaren Hiller ve Leonard Isaacson 1957’de oda büyüklüğündeki ILLIAC bilgisayarında, algoritmik teknikler kullanarak ‘Illiac Suite’ adını verdikleri kısa bir melodi bestelemiştir. Bu öncü çalışma, müzikal kompozisyon için hesaplama süreçlerini kullanma konusundaki en erken girişimlerden birini temsil etmektedir. Hiller daha sonra Robert Baker ile birlikte Bilgisayar Kantatları’nı oluşturmak için 1963’de Musıcomp adlı program dilini yaratmıştır (Music Sımulator Interpreter for Compositional Prosedures).

1980'lerde David Cope’un Müzikal Zekâ Deneyleri projesi, yapay zekâ ile müziğin yakınlaşması alanında önemli bir milattır (Musical İntelligence Experiments EMI). Cope'un projesi yeni parçalar üretmek için algoritmaların kullanmasını deneyler. / EMI bir anlamda yaratıcılığın sınırlarını zorlayan ilk çalışmalardan biridir diyebiliriz.

1956’da başlayan yapay zekâ ve müzik işbirliği günümüze gelene kadar insan aklının zor kabul edeceği bir hızla yürümüştür. Bestecilik, kompozisyon, insan ve enstrüman ses analizi, redaksiyon, mastering, müzikal transkripsiyon ve en son duyduğum emprovizasyon (doğaçlama) alanlarında baş döndüren bu sürat nereye varır merak ediyorum? Kesin olan şu ki müzik alanında hayal gücümüzün üstünde bir yere gideceğidir. Kesin olmayan ise gittiği yeri ne kadar kontrol edebileceğiz? Bilim ve sanat arasındaki bu simbiyoz ilişkinin yarını tahminlerimizin de ötesinde olacaktır. Unutmayın ilk cep telefonu 1973 yılında tasarlanıp ilk prototipi 1 kiloya yakın ağırlık ve 33 cm boyu ile 1983’de üretilmişti. 40 yılda alınan yolu düşününce 10 yıl sonrasını kestirmeye hayal gücümüz yeterli mi acaba?

Lejaren Hiller, 1960

YAPAY ZEKÂ VE MÜZİK İLİŞKİSİ GELECEKTE CİDDİ ETİK VE YASAL SORUNLARI

Yapay zekâ gelecekte insan denetiminin en çok yoğunlaşacağı alan olacaktır. Özellikle sanat üretiminde bu yoğunluğu ve kargaşayı uzun süre yaşayacağımız kesin gibi. Telif hakları konusundaki yasal düzenlemeler ne derece yeterli olur bilemiyorum. Zaten tartışmalı olan teknik kurulların daha da tartışmalı olacağı gerçeği ağır ağır yaklaşıyor. Telif konusunda analitik çözümlemeleri yapacak olan sanırım yine yapay zekâ olacaktır. Müzikte yapay zekânın nasıl hesap vereceğini süreç gösterecek. Teknoloji, yasal standartlar ile dengeyi sağlayamazsa çok başımız ağrıyacak.

Eylül 2023’de “Guitar Player” dergisi Queen'in unutulmaz gitaristi Brian May'e bu konuyu sorduğunda şu yanıtı veriyor:

“Gelecek yıl bu zamanlar manzaranın tamamen farklı olacağını düşünüyorum. Hangi yolun yukarı olduğunu bilemeyeceğiz. Neyin yapay zekâ tarafından, neyin insanlar tarafından yaratıldığını bilemeyeceğiz. Her şey çok bulanık ve kafa karıştırıcı olacak ve sanırım 2023'e insanlığın müzik sahnesine gerçekten hakim olduğu son yıl olarak bakabiliriz. Gerçekten bu kadar ciddi olabileceğini düşünüyorum ve bu beni neşelendirmiyor. Bu beni endişelendiriyor ve bu konuda üzülmeye hazırlanıyorum.”

Brian May-Queen

Özetle Yapay zekâ ve müzik ilişkisi; ‘yapay zekâ nedir ki? Google’dan, oradan, buradan topladıklarını karıştırıp yeni gibi sunuyor’ basitliğine indirgenemez. Ya da ‘İnsan unsuru olmazsa duygu da olmaz, duygu olmazsa müzik olmaz’ düşüncesine sığınarak kaçabileceğimiz bir konu hiç değildir. Duygu, ilâhi göndermeleri ve vahiy yolunu saymazsak, sosyal ve kişisel parametrelerin tetiklediği ruh halinin somuta evrilmesidir. Sosyal parametrelerin insan üzerindeki etkisinin karşılığının da bir matematiği ve sistematiği vardır. O matematiğin de yakında çözümlendiğini duyarız. Unutmayınız bu iş bize sunulduğu kadarıyla biliniyor. Cep telefonlarında yapılıp sosyal medyada yayınlanan şeylere bakıp ‘Hiç olmamış, ben beğenmedim’ yorumları gerçeği uzaklaştırmaz, felâketi yakınlaştırır.

Yapay zekâ ve sanat ilişkisi; kapitalizmin geleceğe tasarladığı android yaşam modellemelerinde acımasız bir alan olacaktır. Yazılım dünyası iştah kabartan telif pastasının tamamına yakınını istiyor ve bunun için sanatı yeni bir sürece sürüklüyor.(!)

Şimdi asıl yapılması gereken; yaklaşan fırtınayı hissedip rotayı ona göre belirlemektir yoksa yelkenler paramparça olur ve gemi batar, benden söylemesi.