Yaptırım tehdidi ve egemenlik sorunu
ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adayemo, 26 Şubat’ta Reuters’e verdiği özel demeçte, “Washington’un yabancı finans kuruluşlarını yaptırımlarla vurma tehdidi üzerine Türkiye’den Rusya’ya finansal akışın yavaşladığını” söyledi. Adayemo’nun bahsettiği “tehdit”, 22 Aralık 2023’te Rusya’ya yönelik yaptırımları genişleten ABD Başkanlık Kararnamesine dayanıyor. Bu kararnameyle, “ikincil yaptırım” olarak nitelenen uygulamayla Rusya ile işlerde aracılık eden finans kuruluşları hedef alınıyor. Bu durum, Türkiye’nin birinci dış ticaret ortağı Rusya ile ticaretini ciddi ölçüde sıkıntıya sokmuş durumda. Güya yaptırımların hedefi Rusya’nın askeri sanayi. Buna karşın bu konuda alışverişi olmamasına rağmen yaptırımlar, Rusya ile iş yapan tüm firmalara doğru genişletiliyor. Yani, yaptırımlar Rusya ile birlikte Türkiye’yi de vuruyor. Türk firmaları, banka aracılığıyla ödemelerini alamıyor, yeni mal göndermek için anlaşma yapamıyor.
Aydınlık üç gündür yazıyor. ABD Büyükelçiliği’nin görevlileri Türk firmalarını ve bankalarını dolaşıyor ya da yetkililerini ayağına çağırıyor ve Rusya ile iş yapmaları durumunda ABD yaptırımlarına dahil edilecekleri tehdidini savuruyor. Firmalar, ABD tehdidine maruz kaldıkları için isyan ediyor, Hükümet ise sessiz.
BASKI VAR, TEPKİ YOK
ABD’nin bu pervasızlığına, Hükümet’in bu tür uygulamalara boyun eğen tavrı neden oluyor. İşin bir de geçmişi var. ABD Hazine Bakan Yardımcısı Adayemo, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden 4 ay sonra 22-24 Haziran 2022’de Türkiye’ye gelmişti. Ankara’da resmi muhataplarıyla görüşmeler yaparak Türkiye’nin yaptırımlara katılmasını isteyen Adayemo İstanbul’da finans kuruluşları ile toplantı yapmıştı. ABD’li Bakan Yardımcısı ayrıca, Ağustos 2022’de TÜSİAD’a mektup yollayarak, “Türk şirketlerini yaptırım uygulanan Rus kurumlar ve iş insanlarıyla çalışmamaları” yönünde tehdit etmişti. TÜSİAD, mektubu Dışişleri Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı’na ilettiğini açıklamıştı. Adayameo’nun finans kuruluşlarıyla özel toplantı yapmasına izin verildiği gibi, bu mektuba da Hükümet’ten herhangi bir tepki gösterilmedi. Dahası, ABD Hazine Bakanlığı’nın değişik düzeylerdeki temsilcilerinin bu yöndeki ziyaretleri sonraki dönemde de devam etti.
TÜRKİYE YOL GEÇEN HANI MI?
Bu yolun açılmasıyla, Washington’dan gönderilen üst düzey görevliler yerine, artık ABD Büyükelçiliğinin elemanları Türk vatandaşlarını ve kurumlarını pervasızca tehdit edebilmektedir. Bu olay, ABD’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini hiçe saydığının açık bir göstergesidir. Fakat vahim olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini korumakla yükümlü olan Hükümet’in, kendi vatandaşlarını üçüncü bir ülkeye yönelik yaptırımlara katılması için, ABD’nin tehdit etmesine izin vermesidir.
Karşı karşıya olduğumuz bu tablo, AK Parti Hükümeti’nin ABD ile ilişkilerde izlediği genel siyasetin bir sonucu. Ankara’nın, özellikle Biden’ın göreve gelmesinden sonraki uygulamaları, bugünkü durumun zeminini oluşturuyor. Biden’ın koltuğuna oturduktan üç ay sonra Türkiye ile ilgili ilk işi, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemesiydi. Bu açıklamayla, Biden yönetiminin Türkiye’ye yönelik siyasetinin resmi olarak ilan edilmiş oldu. Washington bununla, “Türkiye’yi bertaraf edeceğim” diyordu. Ankara’dan, bu mesajın ağırlığı ölçüsünde bir yanıt verilmedi. Ekim 2021’de ABD önderliğinde 10 Büyükelçiliğin “Kavala’yı serbest bırakın” bildirisine önce sert tepki gösterilip, sonra geri adım atıldı. ABD karşısında Türkiye’nin milli menfaatlerini savunamayan çizgi, en son Suriye’nin kuzeyinde terör örgütüne karşı harekat sırasında Washington’un insansız hava aracımızı düşürmesine ses çıkarmamaya vardı.
Hal böyleyken, Hükümet’in “Washington ile bahar havası” görüntüsüne sırtını dayamak istediği ve ABD ile Türkiye arasındaki sorunları erteleme/halının altına süpürme olarak nitelenebilecek bir siyaset izlediği görülüyor. Bu siyaset, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarını ciddi ölçüde sıkıntıya sokuyor.