Yargının tarafsızlığı-(TAMAMI)

İki haftadır gazeteniz “Aydınlık” hakikaten çok önemli bir gazetecilik başarısı gösterip, üst düzey MİT görevlisi olan, sağlığı devletin sorumluluğu altında iken hayatını kaybeden Kaşif Kozanoğlu’nun açıklamalarını yayınlıyor. Şu ana kadar Savcılıkların bu haberlerle ilgili yaptığı hiçbir şey yok.

Aynı savcılar, işlerine gelen olaylarda, işlerine geldiği zaman “Dilekçe Kanunu” hükümlerine göre işleme konulmaması gereken imzasız mektupları, suç dosyası kabarık gizli tanık beyanlarını, e-mailleri delil kabul ederek soruşturma başlatıp, insanları evlerinden sabaha karşı aldırmışlardı.Aslında başlı başına bir hukuk ayıbı olan, hukuka aykırı olarak ele geçirilmiş delilleri yasal delil olarak kabul ederek insanlar hakkında davalar açılıp sürdürülüyor.

Deniz Feneri ve Sinirlioğlu

Kozinoğlu, bir birinden önemli olayları kendi el yazısı ile yazmış ve bunlar Aydınlık’ta yayınlanıyor. Örnek mi? İşte örnek: Deniz Feneri davası ile ilgili olarak, Almanya’dan gönderilen dosya içinde bulunan ve AKP lilerin kendileri için tehlikeli olduğunu tahmin ettikleri dört adet CD’ye, soruşturmanın gizliliği kararına rağmen Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu vasıtasıyla ulaştıklarını yazdı.

Bu arada çok önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bir dönem milletlerarası adli yazışmalar, Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile yapılırdı, bu uygulamadan vaz geçildi. Artık milletlerarası adli yardımlaşma doğrudan Adalet Bakanlığı aracılığı ile yapılırken, bu olaya mahsus yazışma Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile yapıldı, neden acaba?

Yasalar bu kadar açık olarak çiğnenmişken ilgili Savcılıktan en ufak bir hareket yok. Bu davranış, bir memur olan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı açısından “Görevi kötüye kullanma” suçunu oluşturmaz mı?

Özgüldür’ün intihal olayı

Kozinoğlu, bir Anayasa Mahkemesi üyesi Serdar Özgüldür’e, doktora çalışmaları sırasında “intihal” yaptığını tespit eden, iktidara yakın bir gazeteci aracılığı ile AKP’nin kapatılması davası sırasında şantaj yapıldığını yazdı. Bundan daha önemli bir suç olabilir mi? Bu olay soruşturmaya değer değil midir?

Özgüldür de bu yayına, pek inandırıcı olmayan basit bir açıklamayla cevap verebilmiştir.

Kendi arşivi için belge toplayan gazeteciyi gizli örgüt üyeliğinden yargılayan zihniyet, işin ucu AKP’ye ve onun üst düzey yöneticilerine dokununca hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor.

Başbakan’ın gizli hesapları

Yine rahmetli Kozinoğlu’nun açıklamalarında Başbakan’ın yurt dışındaki bankalarda 800 milyon ABD Dolarının olduğu yer aldı.

Bir kamu görevlisinin hesabında bulunan bu para Savcılar açısından dikkat çekici değilmidir? Soruşturulması gerekmez mi? Hukuk kurallarının , kuralları uygulayanlar tarafından kişiye göre değil, herkese, her vatandaşa, hatta bu ülkede bulunan yabancıya da zamanında ve eşit olarak uygulanması gerekmektedir. Hukukçu kişisel kaygılarla hareket edemez. Bu tür davranışlar Türk yargısına zarar verir.Yargıya güveni ve insanların adalet duygularını zedeler.

Duyarsızlığın nedenleri

Maalesef yargı AKP iktidarı tarafından o kadar kuşatılmış haldedir ki, artık hukukçular, hukuk kurallarının öngördüğü usul ve esaslara bağlı kalmaya ve hele olay birde AKP’yi ilgilendiriyorsa, cesaret edememektedirler.

Yargının 12 Eylül 2010 referandumuyla aldığı şekil, kişi ve olaylardan , gerek meslek çevresinden ve gerekse dış dünyadan etkilenmeyen, kendisini hukukun evrensel ilke ve esasları ile bağlı sayıp, sadece yasalar ışığında ve vicdanının sesini duyarak yargı yetkisini kullanan yargı mensuplarını mağdur etmeye yöneliktir.

Bu nedenle Kozinoğlu’nun yukarıda sadece bir kaçını saydığımız açıklamalarına duyarsız kalınmasının nedeni budur.