Yargıtay Başsavcısı nerede? (TAMAMI)

Siyasetin yargının üzerinde kurduğu baskıdan iktidarın da yakındığı şu sıralarda demokratik bir hukuk devletine hiç ama hiç yakışmayan olayları olağan olaylar gibi saymak, iktidarın da, muhalefetin de umursamaz bir tavır içinde olması akıl durduracak boyuta erişti. Bir kere teröre el uzattıp onulla Oslo’da, İmralı’da masaya oturmaya görün, elinizi tutan el yakında kolunuzu isteyecek daha sonra bedeninize zarar verecek her türlü mel’aneti işlemeye devam edecektir. Oslo’da MİT yetkilileri terörün temsilcilerine: “Kimden şikayetçisiniz? Asker sivil bize adını verin icabına bakarız!” dediler mi demediler mi? PKK o listeyi verdi mi vermedi bilmiyoruz ama basına yansıdığı kadarıyla Habur rezaletinden sonra “Açılım” adı verilen o saçma sapan terörle uzlaşma arayışının verdiği cesaret PKK çetesinin Şemdinli’de saha tutmasını sağladı. Karayılan elemanlarına: “Artık vur- kaç yok. Artık savaş ya da öl” emrini verdiğini açıkladı. Karşımızda bir dost yoktur ki, oturup uzlaşasın. Müzakere yoluyla terörün başını ezesin ve devletin devlet olduğunu topluma gösterebilesin.

Dost ve düşmana ne yapılır?

Karşınızda Kürt vatandaşlarına Türk askerini öldürtmeye kararlı gerilla eğitimi almış bir devlet düşmanı vardır. Şemdinli’ye 15 kilometre uzaklıktaki BDP konvoyunu karşılayan PKK militanları gazetecileri tehdit ederken, BDP’li milletvekilleriyle kucaklaşıyorlar, bayram havası içinde ellerini kollarını sallaya sallaya inlerine dönebiliyorlar. Demek ki Kandil Şemdinli arası o kadar da uzak değilmiş! Ne havada uçak sesi var, ne sınır ihlali suçu işleyen Türk Parlamentosunun BDP’li milletvekilleri meşveret halinde fütursuzluklarını gizliyorlar. Buna Bayan Clinton bile şaşıp kalmadıysa bilin ki O da bize dost değildir.

Geçmişte rahmetli Bayar’a sormuştum:

“-Karadeniz bölgesinde sol terör, Doğu bölgesinde başka pek çok terör örgütü eylem yapmakta. Siz olsaydınız ne yapardınız?” Türkiye 1979 yılında bir ara seçime gidiyordu ve Köy İşleri Bakanı Ali Topuz’la Şavşat’a jandarma gücü önümüzde girmiştik. O gezi sonrası Bayar bana şöyle demişti:“Terörü ininde kıstırır, tepelerdim. Nitekim Dersim’de öyle yaptık. Bir gece de bölgede taş taş üstüne koymadık.”

Merhum Bayar’a “Ama o 1936-37 yıllarıydı ve tek parti tek şef dönemiydi?” demiştim. Yanıtlamıştı, “Adamlar bayrak açmış, memleketi yakmak yıkmak istiyor. Adamlar dost değil ki, düşman. Düşmana, İngiliz’e Yunan’a ne yaptıksa onu yapacağız. Bu memleketi biz kolay kurmadık.”

Özgürlük, özerklik alt kimlik- üst kimlik diye yola çıktılarsa ve şimdi yüz verenleri bulunca ülkenin bir tarafını bölüp parçalamak için harekete geçmişler, kurtarılmış bölge arayışındalarsa ne yapılmalı? Önce müzakere, olmazsa karşılık mı vermeliyiz? Şimdi siyasi iradenin yaptığı odur. Parlamento kürsüsüne çıkıp “Vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı yapılacak her harekete ve rejime sadakat yemini edenlerin” Şemdinli’de sergiledikleri manzaraya bir bakın. Bir Bayan milletvekili de açık açık şöyle demekte:

“-Hakkımızda soruşturma açmış savcı. Açarsa açsın, artık devir değişti. Habur için de yaptılar, sonu ne oldu? Hiç. Gene öyle olacak!” Öyle oldu ve şimdi bir adım daha atıyorlar.

Ey! Sayın Yargıtay Başsavcısı siz ne yaparsınız Allah aşkına? Devletin çıkarlarını korumak için bu partinin işlediği suçu tespit ederek Anayasa Mahkemesi’ne mi gideceksiniz, yoksa ateş bacayı sardıktan sonra mı harekete geçeceksiniz?

Siz anamuhalefet lideri, siz CHP ve MHP milletvekilleri sizler ne işe yarayacaksınız? Siz yemininize sadık mısınız, yoksa kiminiz Beyaz Saray’ın, kiminiz bölgede hükümet devirip yerine yandaşlarını koyan SOROS’un emirlerini mi dinlersiniz?

Bilesiniz ki bu devranın sonu yakındır. ABD uşaklığı Küba’dan Batista’ya, Filipin tipi demokrasiyle gelen Marcos’a ne getirdiyse, onu yaşamak üzeresiniz. Aman dikkat! Yol yakınken devletin başa geçmesini sağlayın. Sağlayın ki; torunlarınız tarihin kara ve kanlı sayfalarında geçmişi okurken utançtan yüzleri kızarmasın.

Bu sözlerim elbette Yargıtay Başsavcısı’nı göreve davet içindir.