Yaşam Üzerine Aforizmalar: Işığa Geçer Sözüm

Bir çağrı gibi siniyor gözlerime gözlerinden yansıyan iz. Orada kendini bulmak değil, geçen zamanı hatırlama yolculuğuna çıkıyoruz birlikte.Yaşadıklarını hatırlamanın ötesinde bir seyirdir bu bize sunduğu.Oradakilerle zaman bakışına döneriz. Adlandırılanlar, hatırlananlar o zaman ruhunu içerir. Siz, oradaki hayatların ne kadar bir yerindeyseniz onun yansıttığı imgeyle kendinize yer açarsınız...İşte o açılanda kendinizi bulmanız biraz da bundandır.Hatırlamayı hatırlamak ilk işaretleri verir size. Yaşadığınız zamanın değersizleştirdiği her şey, bir ânda kendi sokağına döner, yerini hatırlar.Belki de sinemanın büyüsü bundandır bizi her dem sarmalar!
ÇIK ORADANKapısız bacasız yerdesin. Çık oradan şimdi. Yüzleşmeye gerek yok. Zamanlar mevsimsiz, günler adsız madem; gitmeli...Beklentisiz günde kavuşmaya gerek yok. Bu avuntu yeter herkese.Eşitsiz gelişme dediğin ne ki; yoksullukla ölçülür her biri.Gitmenin adı var yalnızca sözlüklerde. Gönülsüzü seçmek de nafile. Hadi yordamsız gül bahçesi, de sen buna; ayrılıklar hep yangın yerine dönmez. Bilmeli ki gene de unutturur her gitme yaşanan zamanı. Dönüşsüz yol gibidir bu da.
GÖRDÜM SENİRüyalarıma sadığım.Taşırlar beni her yere. Yaşadım diyebileceğim imgeleri taşırlar o örtülü zamana.Seni de gördüm orada. Zamana mühürlenen yerden baktım sana.
YÜZYeni bir yüz edindim kendime. Susmak yakışıyor ona. Birinden diğerine gitmeyi de kaldırıyor. Konuşmayınca bilmiyor biri diğerini. Susunca da ne kadar yüzsüz olduğumuzu anlıyorum.
SOYUTLAMAGerçeğe bakma biçimimiz eksiklikler içeriyor. Çünkü resimden kopuğuz. Dahası, bu genelleyici tanımın ötesine geçmek gerek. Çünkü, resme yönelen bakışın gerçeği algısı/yorumu hep farklı olmuştur. Modern düzyazımızın geç kurulmasında bunun da etkisinin olduğunu düşünüyorum.
KENT YURTTAŞI OLMAKKenti bir ev gibi görürüm; sizi büyüten, koruyan...Sahip çıkan...Yaşattıklarıyla var edip ruhunuzu da besleyen.Bunlarsız bir evin varlığı anlamsızdır. O sizi bıraktığı ân siz onu bırakmaya çoktan meyillisinizdir.Evin ruhu ile kentin ruhunu ayırabilir miyiz? Sanmıyorum!Herhangi bir yerdeki evde yaşanır mı? Evin içini bezeyen de dıştakilerdir bir ölçüde.Olamadığınız ev sizi gezindirir. Yaşayamadığınız kent de öyle; ötelere gidersiniz. Gidişiniz zamanla bağlanışınız olsa da; oradaki ilk izler, imgeler o kenti sizde tutan, sizde yaşatandır.Kentler insanlarına sahip çıkıp, onları yurttaşı kılamadığı için insanlar bir ânda çıkıp giderler. Bir tür göçtür bu, gönüllü sürgünlüktür. Zaman zaman da kendini mülteci, göçmen konumuna itmektir.Yeryüzünde “ideal kent” ya da “adil kent” var mıdır/ yani bireyini yurttaş kılan, onunla var olan, kopulamayan...İnsanlık bunca yıldır kentler kurup kentler yıktığına göre; bu yönde bir arayışı, beklentisi olmalıdır.Söylediğim “yeryüzü cenneti” kılabileceğimiz bir kent olmasa da insanlarıyla barışık, insanına sahip çıkan, insanın da adeta bir bahçesi gibi orayı koruyup kollayıp beslediği bir kent...
FRANSA’NIN KALBİNDE...Düzen kurucular düzen bozucularla savaşta; ezelden beri bu böyle. Küresel dünya bunu daha başka kıyılara taşıdı. Şiddeti yeryüzü salgınına dönüştüren gerçek şimdi sanal dünyanın da seyir alanında. Ankara’da yaşadığımız acı ile Paris’tekini birbirinden ayırmak mümkün değil. Vandallık yalnızca insanlığı değil, kentleri de yaralıyor; hem de çok derinden... Aramızda derin bir uçurum yaratıyor üstelik.