Yaşam, uzun, sakin bir ırmaktır: ‘Nomadland’

Öykü ve romanlarında “derin Amerika”nın gerçeklerinden, yollardan, trenlerden, doklardan, çiftliklerden, işçilerin ve işsiz güçsüzlerin dünyasından benzersiz kesitler yakalayan John Steinbeck, 1950’lerin sonunda kamyonetten bozma karavanıyla uzun bir yolculuğa çıkar. İlerlemiş yaşına ve ailesinin itirazlarına rağmen yaşlı köpeğini de yanına alarak ABD’yi neredeyse baştanbaşa dolaşır. Amacı ülkeyi yeniden keşfetmektir. Sonuçta Amerika Steinbeck’i bir kez daha keşfetmiş olur. “Köpeğim Charley ile Amerika Yollarında” adlı kitabı bu yolculuğun notlarından oluşmaktadır.

Bu yılın Oscar’larında en iyi film seçilen ve Çinli-Amerikalı Chloe Zhao’ya üçüncü filminde en iyi yönetmen, başroldeki Frances McDormand’a da en iyi kadın oyuncu ödülü getiren “Nomadland”ın 60’lı yaşlardaki kahramanı Fern, hem Steinbeck’ı hem de onun karakterlerini çağrıştırıyor.

Kaybettiği kocasının hatıralarıyla yaşayan, çocuk sahibi olmayan, yalnız bir kadın Fern, eski püskü karavanından başka kimsesi yok. Alt-orta sınıftan, bir zamanlar yedek öğretmenlik yapmış, sonrasında kasiyerlik, garsonluk, işçilikle üç beş dolar kazanmaya başlamış, yaşamının son demlerinde düşüşe geçmiş bir Amerikalı. Çevresi, karavan parklarında tanışıp dost olduğu, “koşum atları” gibi işleri bitince sistemin kenara attığı insanlardan oluşuyor. ABD’nin en alt katmanlarından değil bu insanlar, örneğin evleri yok ama “evsiz” değiller, en azından karavanları var. Fakat gelecekleri yok, “Titanik’in battığının” farkındalar. Yollara düşüp konar-göçer yaşamı sürüyorlar.

AMERİKAN GELENEĞİ ÖNCÜLER VE ARTÇILAR

2008 ekonomik krizi sırasında işini kaybeden, yaşadığı kasabanın posta kodu bile iptal edilen, çok daha genç olsa bir tür “Beatnik”lik çerçevesinde bile tarif edilebilecek Fern’in hüznünün beyazperde şiirini yapmış Chloe Zhao. Tıpkı “Ağabeylerimin Bana Öğrettiği Şarkılar” (2015), “Binici” (2017) filmlerinde olduğu gibi alabildiğine sükûnet dolu, belgeselin sınırlarında dolaşan, uzun ve sakin bir ırmak gibi akmakta olan bir film “Nomadland”.

Karavanını tamir ettirebilmek için 2300 dolar borç almak gönülsüzce gittiği kız kardeşinin evinde tatsız bir emlak sohbetinin ortasında hava şöyle yumuşatılıyor örneğin: “Bence göçebelerin yaptığı öncülerin yaptığından farklı değil. Fern, Amerikan geleneğinin bir parçası.” Ama biliyoruz ki ABD’yi kuran o “öncüler”in büyük umutları, hırsları, enerjileri vardı, Fern de bunların hiçbiri yok. Bu nedenle de Amerikan geleneğinin bir parçası belki ama öncü değil artçı olarak.

GİTMEK ZORUNDA OLANLARA…

Önceki çalışmalarından da biliyoruz, Zhao “temposuz” filmler yapıyor, hiçbir zaman gerilim anlarına, iniş çıkışlara başvurmuyor, seyirciye heyecan vaat etmiyor ama büyük ustalıkla iç ritim yaratıyor. Fern ve çevresindeki kimisi kanser hastası, kimisi bir süre önce yakınını kaybetmiş insanlar, “Nomadland”in neredeyse her sahnesinde bu ritmi seyirciye de geçirebiliyor. Zhao, eğer emlak vurgunculuğu yapmıyorsanız herkes batarken yükselmenizin mümkün olmadığı bir dünyada yalnızca kayıplarını hatırlayarak yaşayan, kaybettikleriyle “yollarda” tekrar karşılaşmaktan başka beklentisi bulunmayan “karavancıları” büyük şiirsellikle ele alırken filmin kapanışında şu notu düşüyor: “Gitmek zorunda olanlara adanmıştır.”

Klasik Çin resim sanatında tablonun üçte ikisi boşluktan, üçte biri çizimlerden oluşur ve boşluk “şiirleri” de kapsar. Amaç, “ışıkla yıkanan dingin bir atmosfer” yaratmaktır. Chloe Zhao da bir farkla aynen bunu yapıyor “Nomadland”de, dingin bir atmosfer yaratıyor ve onu günbatımı-gündoğumu ışığıyla yıkamayı tercih ediyor.

1982 Beijing doğumlu Chloe Zhao, yalnızca 15-20 yıldır yaşamakta olduğu ABD’yi yeniden keşfederken, dünya da onu keşfediyor.