Yaşamasız yaşamlar

Eksilten gün.

Bir tarih atınca bir yere, duruyorum.

Neyi/nerede/nasıl yaşıyoruz...

Sorudan öte bir bakış kuşatıyor benliğimi.

Ne çok şeyi, insanı/hayatı erteleyerek yaşıyoruz aslında. Farkına vararak ya da varmayarak bir yaşam sorgusu içinde geçiyor hayatımız.

Aykırı bir yazarı okuyorum. Öfkesi iyi geliyor, kendini de yazısına katarak anlattığı için. Ne edebileşmek ne de ebedileşmek gibi bir derdi var. Bu da bir yol... Bazıları bazı şeyleri söylemeli, yazmalı da. Kayda geçmeli tüm bunlar.

Duruşmalardaki savunma özetlerini okuyorum. İnsanın, hele hele yazıp eden insanın, o duruma düşmesi... ne üzülüyorum, ne de sevinebiliyorum. Aslında tüm bunlar beni kederlendiriyor. “İnsanın düşkünlük halleri başka ne yaptırabilir ki,” deyip de geçemiyorum. O “birey”i /”aydın”ı yetiştirememenin kederi belki de benimkisi”!

“Aldandık” demeye öfkelenebilirim. Ama “göremedim” demek kederlendiriyor.

İnançsızlık böyle bir şey demek ki!

Peki, insandaki vicdanı nerede aramalıyız?

“Günü yaşa,” demek “kurtarıcı” mı?

Öyleyse gelin hep birlikte Saul Bellow’u okuyalım.

BİR BAŞKA KEDER

Bunu anlatamam size. Nasıl ki kendime anlatamıyorsam, öyle...

İnsanların eğitimsiz, mesleksiz, işsiz güçsüz bıraktırılarak ortada amaçsız gezinip oyalanmasına kederleniyorum. Her sabah araçla, tam da Köprü’ye girerken, kucağında bir dolu pet şişeden su satarak gününü geçiren kadını düşünüyorum. Üzülüyorum, öfke de duyuyorum insanın bu hale getirilmesine. İnsanın böyle ufalanmasına, zihinlerinin kamaştırılıp, hayatlarının kumlaştırılmasına... siz buna çölleştirilme deyin, başka bir tanımı var mı bilemiyorum. Aracınızdan inip tüm pet şişeleri alsanız onun hayatı düzelecek mi sanıyorsunuz?!

Vicdan bu değil, vicdan; eğitim ve meslek olanağını sağlamaktır. Bunun için çaba göstermektir, yoksulluğu ve işsizliği ortadan kaldırmaktır.

DÖRT GELECEK’

Okudukça zihnimin kabarcıkları çoğalıyor. Gün gün gene temcit pilavı gibi “evrim teorisi”ne dair yeni sözleri işitip okuyunca, kardeşimin gönderdiği bir ileti iyice uyarıcı oluyor: “Geleceğe Dair Hayatımızı Etkileyecek Öngörüler” (Udo Gollub; bkz.: FRPNET).

Peter Frase’ın “Dört Gelecek: Kapitalizmden Sonra Hayat” kitabını okurken karşıma çıkan bugünün tüketilen dünyası ile geleceğin dünyasının ne olacağı düşüncesi insanın kederlenmesi için yeterli neden...

Frase, önce şu tespiti yapıyor: “Dünyada 21. yüzyılda iki hayalet geziniyor: Ekolojik felaket ve otomasyon hayaletleri.”

“Komünist Manifesto”nun ilk cümlesini hatırlayalım: “Avrupa’da bir heyula kol geziyor -komünizm heyulası.” Ardılı cümle şöyledir: “Eski Avrupa’nın bütün devletleri bu heyulayı defetmek için bir kutsal bağlaşma kurdular.” (çev.: Süleyman Arslan, 1976, Bilim ve Sosyalizm Y..)

Bugünün dünyasını tehdit eden ise işte o kutsal ittifakın kahramanı kapitalizm.

Frase’ın altını çizdiği bu iki temel gerçekliğin hem bugünü hem de geleceği tehdit ettiğini söylemek abartılı gelmemeli. Ki; hem Frase hem de Gollub aslında bunu anlatmaya çalışıyorlar.

Yaşanacak felaketler konusunda hangi eşiklerde durduğumuzun uyarısında bulunan bilim insanlarının söylediklerini kulak ardı ederek hâlâ eğitimde çağdışılığı egemen kılmak, “evrim var mıydı yok muydu”yu tartışmak aymazlık ötesi bir durum.

Yaşanan kasırgalar, çölleşen topraklar, kuruyan göller/sazlıklar, eriyen buzullar acaba neyin habercisi?

Şu yaşamasız yaşayanlara bir sormalı. Başlarını kaldırıp dünyanın gidişatına bakıp biraz sorgulamayı öğrenmeliler.

İklim değişikliğini umursamayan, işsizliğe çözüm aramayan, yoksulluğu körükleyen, mesleksizliği şiar edinen, savaş çığırtkanlığı yapan, insan hak ve özgürlüklerini hiçe sayan kişilerin yönettiği bir dünyanın hızla tükenişe gittiğini bilmekse keder ötesi bir duygu...

Sahi, vicdan denen şey, bu yaşamasız yaşamların hiç mi umurunda değil?