Yaşamı halkıyla solumak
Sabah güneşi ilk ışıklarını doldururken çay suyunu ateşe koymaya geçtiğimde, mutfak boyunca ip gibi dizilip masanın altında öbekleşen karıncaları görünce, “beni çok yufka yürekli buluyorsunuz, buraları yurdunuz gibi görüyor, gönlünüzce cirit atıyorsunuz” diye söylenerek onları bahçeye canlı olarak nasıl süpüreceğimi düşünmeye başladım. O arada, telefona bir çıt sesi düşünce, “hadi ölmeden bir dem sürün” deyip gelen sesin niyetini anlamaya çalıştım: O ne öyle, bir sürü uyarı işareti? Ne göreyim? Abdullah Nefes’in ölüm haberi... İnanılır gibi değil. Son zamanlarda ne zaman aklıma Nefes gelse, peşinden Turnalar Semahı sökün ediyor. Karacaoğlan dense, Nefes’in Tene Dokunmak adlı Karacaoğlan derlemesi su olup akmaya başlıyor: Ben gönlümü üç güzele kaptırdım...
POSTADAKİ ŞİİR
Ne işse bu sabah ne Karacaoğlan ne de Nefes aklımın işi... Ama biz dururken karıncalara mı düşer? Geçenlerde şiir istedim, postada, dedi. Sonra Üvercinka’nın birinci cildini yitirdiğini, gönderip gönderemeyeceğimi sordu. Ne gezer? Bende de yok... İade gelirse gönderme sözü verdim. Ne olacak böyle, dedi, ölmeden bir dem süremeyecek miyiz?
2019’da Eskişehir TÜYAP Kitap Fuarı’ndaki imzadan sonra bir demlenemeden Ankara’ya dönmüştü. Geçenlerde Mustafa Işık da garda çektiği fotoğrafı yayımlamıştı Face’teki sayfasında... Sözünün üstüne atlayıp yandan çevirdim: Ne iyi yaptın Nefes, şu Karacaoğlan seçmeleriyle?
Telefonu kapattıktan sonra kitabın sayfalarını çevirirken epeyi mırıldandım:
Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim
Buna felek derler felek
Ne aman bilir ne dilek
Ahir ömrümüzü helâk
Etmeden bir dem sürelim
Karac’oğlan der canan
Güzelim sözüme inan
Bu ayrılık bize hemen
Ermeden bir dem sürelim
Karacaoğlan’da dokunmak önemlidir. Buscaglia’dan yüzlerce yıl önce, “sevmek dokunmaktır” diyebilmişti.
UÇURUMUN ÖNÜNDE
Ölüm üzerine kendi şiiri olağanüstü güzel ve düşündürücüdür Abdullah Nefes’in. Üvercinka’nın ilk sayılarından birinde yayımlamıştık (Mart 2015). Şiiri kurken şöyle düşünmüştüm: Ölüm karşısında bile yaşamı emeğin evrensel aydınlığında halkıyla solumak böyle bir şey işte... Şiiri birlikte okuyalım:
BİRDEN
abdullah nefes
Birden başlıyor pusu sevdanın
Birden kesmiyor göğü kırlangıçlar
Birden kırılmıyor dal
Birden ölmüyor çocuklar
Birden olmuyor hiçbir şey, birden.
Kan kokuyor gömleğimin yakası
İrin ve apse, insan kokuyor
Orada göz yok, kaş yok, aşk yok
Süt gibi dokunuyor olmak yok
Orada renk yok, ses bile yok
Birden olmuyor hiçbir şey, birden.
Kızın bana, küfredin ve asın
Çünkü birden başlıyor ölümün sesi
Anasız kalan bir çocuğun
Gözlerini gözünüze koyun
Deyin ki hepimiz masumuz.
Birden başlıyor uçurum dostlar
Birden öldürüyor çaresizliğim.
Birden...
Ölümü yoldaşça karşılamak
Hayatı boyunca örgütlü olarak içinde yer aldığı sosyalizm mücadelesine 1963 yılında TİP’te başlamıştı. Şairliğini oldukça sonra öğrendim. Şairliğinden tanıdığım Ataol Behramoğlu’yla Ankara’da NATO karşıtı bildiri dağıtma eyleminin gazete haberinde tanıdım Nefes’in de adını. Yüz yüze tanışmamızsa Cema Süreya Kültür Sanat Derneği ve Üvercinka sayesinde oldu. Birinde İzmir’de, öbüründe Ankara’da iki kez şiir ve siyaset üzerine uzun uzadıya söyleşmiştik demlenerek...
Epeydir savaşımını TKP üyesi olarak sürdürdü Nefes. Ölümü üzerine TKP’nin yayımladığı açıklamayı okudum az önce:
Abdullah Nefes’i kaybettik... Üretken ve mücadeleci bir komünisti yitirdik...
Yoldaşımız, TKP üyesi, değerli edebiyatçımız Abdullah Nefes’i kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Ailesinin, yoldaşlarının ve dostlarının başı sağ olsun!...
Cenazesinde bulunabilseydim şunları söylemek isterdim:
Abdullah Nefes, daha ilk gençlik yıllarında gönül verdiği sosyalizme hem şiiri hem yaşamıyla hep bağlı kaldı. Nice acıyı Karacaoğlan neşesiyle, umudu ve yaşama sevincini yitirmeksin karşıladı. Vakti saati geldiğinde, çaresizliğin yerine son ânı da yaşama tutkusunu koyarak, tıpkı Che gibi, ölüme hoş geldin yoldaş! diyecek kadar ömrüne saygılıydı. Yaşamı emeğin evrensel aydınlığında halkıyla soluyan şairlerdendi. Bu yüzden ona iç yakan ağıtlar değil; coşkulu, gürül gürül, aydınlık ağıtlar yaraşır.