Yaşar Kemal 44 yıllık dostu Zülfü Livaneli’ye hangi sözle veda etti?
“Mustafa Kemal gelmeseydi, Yunus Emre’yi çok zor keşfederdik. Karacaoğlan’ı, Köroğlu’su güme giderdi.
İstanbul’la sınırlı taklit kültürü, halkı etkileyememişti.
Oysa şimdi durum değişti. Artık tüketici kültürü söz konusu... Radyoyu, televizyonu halka satmak zorundalar... Ellerinde büyük güç var. Sinemanın, televizyonun gücü, dehşet bir güç... Buna karşı ulusal kültürleri savunmak kolay olmuyor. Türkiye’yi yönetenlerin çoğu da kimi bilerek, kimi bilmeyerek onların yanında...
Saygıları da yok Atatürk’e...
Adam parasını koyuyor ortaya, çaldığı çırptığı parayı değil üstelik maaşından artan parayı... Yemiyor, içmiyor Türk Dil Kurumu’na ve Türk Tarih Kurumu’na bağış yapıyor... Anayasa ile adamın vasiyetine müdahale edip mülkünü elinden alıyorlar. Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde, hatta Hitler yönetiminde bile olmaz.
Ben bu cinayete katılmıyorum.
Eğer, Atatürk’e saygılı bir kuşak doğmuşsa, bu ülkenin kültürünün yaratıcısı olan kişiye saygılı bir kuşak varsa, bu değişecektir. Bugün olmasa da bir gün Türk halkı, Atatürk’e bizim anladığımız anlamda saygı duyacaktır.”
***
Bu sözler Türk edebiyatının büyük ustası Yaşar Kemal’e ait... Aydınlanma şehitlerimizden Ahmet Taner Kışlalı’ya 1980 yılının Ocak ayında verdiği bir röportajda söylemiş...
Zülfü Livaneli de kırk dört yıllık dostu Yaşar Kemal’i anlattığı “Gözüyle Kartal Avlayan Yazar: Yaşar Kemal” isimli son kitabında yayımlamış bu röportajın bir bölümünü...
***
Zülfü Livaneli ile Yaşar Kemal’in dostluğu 1970 yılında başlıyor ve ölene dek sürüyor.
Görüşmedikleri, en azından telefonla konuşmadıkları tek gün geçmiyor.
Yıllarca acı-tatlı günleri, seyahatleri, eşsiz sohbetleri, kaygıları, kahkahaları paylaşıyorlar.
Yaşar Kemal’in yakalandığı karaciğer kanserinden ölmesinden sonra büyük bir boşluğa düştüğünü hissediyor Livaneli... Tüm röportaj taleplerini geri çeviriyor. Anlatabilecek ya da yazabilecek durumda hissetmiyor kendini... Ancak okurlarının ısrarını kıramıyor ve “boynumun borcu” dediği bu kitabı yazıyor...
Kitap Yaşar Kemal’in kültür adamlığından, siyasi duruşundan, Livaneli’nin ona dair yazdıklarından ve ortak anılarından oluşuyor.
***
Hastane odasındaki son görüşmelerinden birinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor Zülfü Livaneli:
“Ona en son türküyü, hastanede yoğun bakım odasında söyledim. (Evet, yoğun bakım odasında!)
‘Yaşar Abi’ dedim, ‘Dinle bak, seni cana getirecek bir türkü bu: Hele Kozan’a Kozan’a / Kozan’a destan yazana / Kurban olayım olayım / Küsüp de dağda gezene...’
Yüzü güldü, kollarına takılı serumları, tansiyon ölçen aletleri, bir sürü tıbbi cihazı söküp atmak ister gibi heybetle yekindi; ‘Atın burada mı?’ dedi bana: ‘Hadi; götür beni, atın burada değil mi?’
Ölümden, hastalıktan kurtulmak, sokağa çıkmak, insanlarla konuşmak, hayata karışmak, kıratın sırtına atlayıp Köroğlu gibi yalçın dağlara vurmak istiyordu kendini.
‘Burada Yaşar Abi’ dedim, ‘Gideceğiz merak etme. Şu hastalığı bir atlatalım.’
Kızdı bana, ‘Bahane uyduruyorsun, adam değilmişsin’ dedi.
Anladım ki o yatağa bağlı kalmak canını çok yakıyordu. Kendimi aynı yatağa bağlanmış gibi hissettim; aynı şekilde can evim yandı ama ne yapabilirdim ki? Elim kolum sahiden bağlıydı.”
***
Bu kitap sadece kırk dört yıllık bir dostluğu ya da çok önemli bir edebiyatçıyı anlatmakla kalmıyor aynı zamanda Türkiye’nin ve dünyanın da kırk dört yılını anlatıyor.
Bütün Livaneli kitaplarında olduğu gibi yine sıcacık, yine insana dair...
İnsanlığın unutulmaya yüz tuttuğu şu günlerde, yorgun ruhlara iyi geleceğine kefilim!
GÖZÜYLE KARTAL AVLAYAN YAZAR YAŞAR KEMAL
Türü: Anı-inceleme
Yazan: Zülfü Livaneli
Yayınlayan: Doğan Kitap
Baskı tarihi: 2016, Şubat
Sayfa sayısı: 241
Etiket fiyatı: 18 lira
‘Cumhuriyet’in devrimcileri!’
“Anlatacaklarım, Cumhuriyet’imizin kuruluşundan dört yıl sonra açılmış, ‘Anadolu Aydınlanması’nı adım adım yaşamış, İkinci Dünya Savaşı’nın yokluk ve acılarına halkıyla birlikte katlanmış bir eczanenin, Şifa Ezcanesi’nin hikâyesidir.
Orta büyüklükte, yoksul bir Anadolu kentindeki bu gösterişsiz eczanenin eczacısı ve çalışanlarının verdikleri sağlık savaşımı, aslında o zaman dilimi içerisindeki tüm eczane ve eczacıların hikâyesidir.
Ülkenin savaşa girmediği ama savaşın tüm yokluğunu ve sıkıntısını çeken halkını, ne pahasına olursa olsun ilaçsız bırakmamak için tüm bilgi ve becerilerini seferber eden eczacıların hikâyesidir.
Bu, aynı zamanda Atatürk devrimlerini beyni ve yüreği ile kavramış genç bir eczacının, bir Cumhuriyet aydınının hikâyesidir.
Bakımsızlıktan, gıdasızlıktan ve ilaçsızlıktan sıtmanın, veremin, tifonun, trahomun, şark çıbanının esir aldığı halk kitlesini; tiyatroyla, sinemayla, tenisle, kayakla tanıştırarak onları ‘yurttaş’ yapma savaşımı veren ‘Cumhuriyet’in devrimci öncüleri’nin hikâyesidir.
Bu; biraz da olayların geçtiği kentin, Sivas’ın hikâyesidir.”
***
Kitabın “Giriş” bölümü böyle...
Benim uzun, uzun anlatmamın gereği var mı?
Bugünün değerini bilmeyenlerin mutlaka okumaları gereken bir kitap!
BABAMIN ECZANESİ
Türü: Anı
Yazan: Akın Çubukçu
Yayınlayan: Berfin Yayınları
Baskı tarihi: 2016, Ocak
Sayfa sayısı: 222