Yeni anayasa için kapı açmak
Yeni anayasa saldırganlığı inanılmaz şiddetliydi. Şiddetini yitirdi. Sonra adeta yok oldu. Tam bu sırada TBMM muhalefetinden bir parti kilit açtı; anayasa değişikliği yürüdü gitti. TBMM muhalefetinden başka bir parti, hiç zaman yitirmeden, hemen 16 Nisan akşamı “yeni anayasa için toplumsal mutabakat oluşturup çalışmak”tan söz etti.
Bahçeli’nin 16 Nisan’da neyin kilidini açtığını yaşayıp gördük. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun açmaya çalıştığı yeni-anayasa kapısının bizi hangi karanlık koridora sokacağını peşin peşin görmeliyiz.
***
Zamanımızda yeni anayasacılık, küresel emperyalizmin alameti farikasıdır. 1990’larda eski sosyalist ülkelere biçtikleri yeni-anayasaları, 2000’lerden itibaren az/orta gelişmiş ülkelere biçmeye başladılar.
Sosyalizmin kalıntılarını süpüren yeni-anayasalara yedinci dalga anayasacılık denmişti. Ulusal ve kamusal devlet yapılarını süpüren ikibin modele ise sekizinci dalga dediler.
***
Son dalganın “en iyi uygulaması”, komşumuz Irak’tadır. 2005 işgal anayasası, yeni anayasadır. Bunda ulus-millet kavramı yoktur. Bu anayasada ülkenin insanları etnik topluluklar toplamıdır. İnsanlar din ve inançlarına göre yaşar; evlenir; eğitilir; yargılanır. Adeta klan-kabile doğallığına dönüş! İsteyen her yerel/bölge, bir referandumla statüsünü, dilini, bağlantılarını, herşeyi değiştirebilir. Bu ülkedeki insanlar kendi gündelik yaşamlarına ve kaderlerine böyle hakim, böyle özgür, böyle eşittirler! Tek bir şeyleri yoktur: ülkeleri üzerinde egemenlik hakkına sahip değillerdir. Anayasaları egemenliği “hukuk”a vermiştir. Hukuku kim yapar ve yazarsa ona!
***
Türkiye’de 2000’li yıllarda esmeye başlayan yeni anayasa rüzgarı, bu rüzgardır. Ne eksik, ne fazla! Bu rüzgar, kozmopolit sermayenin dünyayı kendisi için engelsiz ve serbest bir mekana dönüştürme siyasetinin ürünüdür. Küresel tekeller için engelsiz ve serbest dünya, ulusal egemenlik haklarının paramparça edilmesiyle mümkündür; sekizinci dalga anayasacılığı da bunu yapma derdinde.
***
Böyle iken...
Küresel emperyalizm yolunu yeni-anayasacılık ile açma derdinde iken...
Ama asıl önemlisi, kozmopolit sermaye arsızlığı dünya genelinde ulus-devletler tarafından dört bir koldan sıkıştırılmaya başlanmış iken...
Yani devir değişmekte iken, yeni anayasacılık hastalığına kapılmak da neyin nesi?
***
Yeni anayasacılığın özü sözü bellidir. Dünyanın ve Türkiye’nin hali ortadadır. Bu dönemde yıkılmış küreselciliğin yeni anayasa hevesini sahiplenip üstlenmek hayırlı bir iş değildir.
Ama doğrusu ya, kimseye yaptığı işin hayırlı mı hayırsız mı olduğunu anlatmak zorunda değiliz. Gerek de yok. Gerçekleri biz biliyoruz da onlar bilmiyor mu?
Bize düşen, bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal birliğini ve ülkenin bütünlüğünü tehdit eden yeni anayasacılık tehdidi hangi ağızdan ve hangi yönden gelirse gelsin, mücadele hattını sımsıkı örmeye devam etmek.
Tam bağımsız Türkiye idealimizin, ancak ulusal birlik varsa gerçek olabileceğini hiç unutmamak...
Gayrı-milli yeni anayasa arayışlarını odağa alıp mücadele etmek.
Yine yeni-anayasaya geçit yok!
Bahçeli’nin 16 Nisan’da neyin kilidini açtığını yaşayıp gördük. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun açmaya çalıştığı yeni-anayasa kapısının bizi hangi karanlık koridora sokacağını peşin peşin görmeliyiz.
***
Zamanımızda yeni anayasacılık, küresel emperyalizmin alameti farikasıdır. 1990’larda eski sosyalist ülkelere biçtikleri yeni-anayasaları, 2000’lerden itibaren az/orta gelişmiş ülkelere biçmeye başladılar.
Sosyalizmin kalıntılarını süpüren yeni-anayasalara yedinci dalga anayasacılık denmişti. Ulusal ve kamusal devlet yapılarını süpüren ikibin modele ise sekizinci dalga dediler.
***
Son dalganın “en iyi uygulaması”, komşumuz Irak’tadır. 2005 işgal anayasası, yeni anayasadır. Bunda ulus-millet kavramı yoktur. Bu anayasada ülkenin insanları etnik topluluklar toplamıdır. İnsanlar din ve inançlarına göre yaşar; evlenir; eğitilir; yargılanır. Adeta klan-kabile doğallığına dönüş! İsteyen her yerel/bölge, bir referandumla statüsünü, dilini, bağlantılarını, herşeyi değiştirebilir. Bu ülkedeki insanlar kendi gündelik yaşamlarına ve kaderlerine böyle hakim, böyle özgür, böyle eşittirler! Tek bir şeyleri yoktur: ülkeleri üzerinde egemenlik hakkına sahip değillerdir. Anayasaları egemenliği “hukuk”a vermiştir. Hukuku kim yapar ve yazarsa ona!
***
Türkiye’de 2000’li yıllarda esmeye başlayan yeni anayasa rüzgarı, bu rüzgardır. Ne eksik, ne fazla! Bu rüzgar, kozmopolit sermayenin dünyayı kendisi için engelsiz ve serbest bir mekana dönüştürme siyasetinin ürünüdür. Küresel tekeller için engelsiz ve serbest dünya, ulusal egemenlik haklarının paramparça edilmesiyle mümkündür; sekizinci dalga anayasacılığı da bunu yapma derdinde.
***
Böyle iken...
Küresel emperyalizm yolunu yeni-anayasacılık ile açma derdinde iken...
Ama asıl önemlisi, kozmopolit sermaye arsızlığı dünya genelinde ulus-devletler tarafından dört bir koldan sıkıştırılmaya başlanmış iken...
Yani devir değişmekte iken, yeni anayasacılık hastalığına kapılmak da neyin nesi?
***
Yeni anayasacılığın özü sözü bellidir. Dünyanın ve Türkiye’nin hali ortadadır. Bu dönemde yıkılmış küreselciliğin yeni anayasa hevesini sahiplenip üstlenmek hayırlı bir iş değildir.
Ama doğrusu ya, kimseye yaptığı işin hayırlı mı hayırsız mı olduğunu anlatmak zorunda değiliz. Gerek de yok. Gerçekleri biz biliyoruz da onlar bilmiyor mu?
Bize düşen, bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal birliğini ve ülkenin bütünlüğünü tehdit eden yeni anayasacılık tehdidi hangi ağızdan ve hangi yönden gelirse gelsin, mücadele hattını sımsıkı örmeye devam etmek.
Tam bağımsız Türkiye idealimizin, ancak ulusal birlik varsa gerçek olabileceğini hiç unutmamak...
Gayrı-milli yeni anayasa arayışlarını odağa alıp mücadele etmek.
Yine yeni-anayasaya geçit yok!