Yeni bir döviz krizi mi geliyor?

Gün geçmiyor ki bir mandacı neoliberal ekonomist döviz krizinin yaklaştığını söylemesin. Bir yıl önce Sayın Mehmet Şimşek ve ekibini hararetle destekleyen, alkışlayan, ‘muhteşem bir iletişim kurduklarını’ ballandıra ballandıra anlatan zevat bugün Şimşek ve ekibini yerden yere vuruyor. Neoliberal politikaların ‘acı reçetesinin’ hissedilmeye başlanması ve vatandaşın büyük tepkisi üzerine izleyici kitlesini kaybetmek istemeyen neoliberaller şimdi felaket tellallığına soyundu.

Ekonomi yönetimi görevi devraldığı Haziran 2023’ten beri işler daha da kötüye gidiyor. Dünyanın gördüğü en büyük ikinci döviz bazlı faiz verilerek yapılan ‘carry trade’ ile servet transferi gerçekleştiriliyor. Enflasyon oranı yüzde 38’den yüzde 75’e yükseldi, TL yüzde 51 değer kaybetti, üretim yavaşladı, ve stagflasyon (yüksek enflasyon ve durgunluk) gündeme geldi.

Herkes gördü ki neoliberal politikalar ekonominin sorunlarını çözmekten uzak olduğu gibi Türkiye’yi krize sürüklemeye başladı. Bu yazıda emperyalizmin, yerli tekellerin ve faiz lobisinin tetikçiliğini yapan mandacı neoliberal akademisyen, gazeteci ve sosyal medya fenomenlerinin neden döviz manipülasyonu yapmaya başladıklarını irdeleyeceğim.

DÖVİZE DÖNEBİLECEK BÜYÜK BİR MEVDUAT VAR

Önce TCMB’nin son zamanlarda vurguladığı TL’ye geçişin hızlandığı vurgusunun neden içinin boş olduğuna bakalım. Bunu anlamak için bankalarda mevduatın dağılımını karşılaştıralım. BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) haftalık bültenine göre Türkiye’de toplam mevduat büyüklüğü 510,7 milyar dolar. Toplam mevduatın yüzde 65’i TL, yüzde 35’i döviz mevduatı olarak dağılmış bulunuyor.

TL mevduatın içinde KKM (Kur Korumalı Mevduat) hesapları da bulunuyor. KKM’de bulunan tasarrufların tutarı TL mevduatın yüzde 17’sini, toplam mevduatın yüzde 10’unu oluşturuyor. Risk yönetimi açısından mevduatın vade dağılımının takip edilmesi önemlidir.

Toplam mevduatın yüzde 34’ü vadesiz hesapta bulunuyor. Bir ay vadede toplam mevduatın yüzde 12’si, 1-3 ay vadede yüzde 26’sı, 3-6 ay vadede yüzde 14’ü, 6-12 ay vadede yüzde 9’u, 1 yıl ve üzeri vadede yüzde 4’ü bulunuyor. Yani mevduatın yüzde 96’sı 1 yıldan daha az bir vadeye bağlanmış bulunuyor ve bu TL’nin volatilitesi için risk arz ediyor.

Mevduatın yüzde 34’ü vadesiz hesapta tutuluyor ve bu hesaplar olası bir döviz atağında hızla dövize dönüşmeye adaydır. Vadesiz mevduatta bulunan tutarın büyüklüğünün 174 milyar dolar olduğunu hatırlatırım.

FAİZ MALİYETİ KKM’NİN MALİYETİNİ AŞTI

İkinci olarak neoliberaller tarafından adeta günah keçisi haline getirilen KKM ile ilgili uygulamalara bakalım. KKM 2021 yılının sonunda yaşanan döviz manipülasyonuna karşı geliştirilen bir finansal araçtı.

Bu araç hem manipülasyonun bastırılmasında hem de TL’nin aşırı dalgalanmasının önlenmesinde etkili oldu. Ancak neoliberal mandacı ekonomistlerin ve hükümetle sorunları olan tekellerin KKM hakkında kara propagandası o kadar yoğundu ki yaşanan ekonomik problemlerin kaynaklarında biri olarak KKM öne sürüldü.

KKM tasfiye edilme sürecine girmeden hemen önce 125 milyar dolar büyüklüğe kadar erişmişti. Bugün KKM’nin büyüklüğü 54 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Faiz ve vergi avantajının kaldırılmasına rağmen KKM’de halen bu kadar büyük tasarruf bulunması düşündürücüdür. KKM’nin mevduata dönüşüm sürecinde dövize talep olmaması önemli bir gelişmeydi.

Ancak bunun sağlanması için faizler agresif bir şekilde yükseltildi ve TL mevduat cazip hale getirildi. Bu anlamsız ‘KKM düşmanlığı’ bütçede faiz maliyetinin 4-5 katına çıkması ve uzun yıllardan beri bütçede görmediğimiz faiz maliyeti sorununun yeniden ortaya çıkması ile sonuçlandı. Önümüzdeki yıllarda yüksek faiz politikasının devam ettirilmesi halinde neoliberal politikaların faiz maliyeti KKM maliyetinin kat kat üstüne çıkacaktır.

Buna ek olarak carry trade ile yabancı ve yurtdışından gelen yerli yatırımcılara aktarılan milyarlarca dolar KKM’yi şimdiden solladı. Oysa neoliberaller yıllarca KKM maliyetinin ne kadar yüksek olduğu ve ekonomiye yükünden dem vurmuşlardı. Yüksek faiz politikasının bütçeye getirdiği yük ve carry trade konusunda ise ağızlarını bıçak açmıyor.

Bazıları carry trade konusunda abartılı yorumlar yapmakla birlikte bunların derdinin Türkiye değil takipçi sayısı olduğu çok açıktır. Batının çifte standardı, ikiyüzlülüğü mandacılara ve neoliberallere sirayet etmiş.

YENİ RİSK UNSURU, DÖVİZ BORÇLARI YÜKSELİYOR

Üçüncü olarak son aylarda ortaya çıkan döviz kredileri riskine bakalım. Yukarıda bulunan grafikte şirketlerin ticari döviz kredilerinin son yıllarda izlediği seyir görülüyor. Bir önceki ekonomi yönetiminin izlediği liralaşma politikası gereği döviz kredileri azaltılmış ve 170 milyar dolardan 125 milyar dolar seviyesine kadar gerilemişti.

Ancak Mehmet Şimşek ve ekibinin izlediği neoliberal politikalar gereği politika faizi hızla yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye yükseltildi. Bunun sonucu olarak kredi faizleri yüzde 15’lerden yüzde 60’lara fırladı. Yerel seçimden hemen sonra büyük bir özel bankanın CEO’sunun ‘döviz kredileri için risklerin düşük olduğunu’ iddia etmesi ile birlikte özel bankalar yoğun bir şekilde döviz kredisi kullandırmaya başladı.

Bunun sonucu olarak ticari döviz kredileri birkaç ay içinde 125 milyar dolardan 154 milyar dolara yükseldi. Döviz kredilerinde bu hızlı tırmanış önümüzdeki süreçte döviz kredilerinin çevrilmesi ve ödemeleri nedeniyle döviz talebinin yeniden yükselmeye başlayacağını gösteriyor.

MANDACILAR RAHAT, YENİDEN DÖVİZ MANİPÜLASYONUNA BAŞLADILAR

Dördüncü olarak mandacı neoliberal çetenin operasyon çekme kabiliyetine bakalım. Mandacıların sürekli olarak kara propaganda yaptığı bir konu TCMB rezervleridir. Yıllarca Türkiye’nin ödemeler dengesi krizinin eşiğinde olduğu gibi saçma ve temelsiz bir iddiayı savundular. TCMB son bir yılda döviz rezervini 50 milyar dolar artırmıştır ve bu olumlu bir gelişmedir.

Mandacıların yıllardır dillendirdiği ama ekonomi literatüründe olmayan ‘swap hariç net rezervler’ de aynı dönemde artıya döndü. Bunun nasıl içi boş bir şehir efsanesi olduğu ortaya çıktı. Oysa onlara göre ‘swaplar kapatılınca her şey çok güzel olacaktı’. Öne sürdükleri tezlerin hemen hiçbirinin bir temeli olmadığı ortaya çıkan neoliberaller bildiğimiz müzmin muhalif replikleri tekrar ederek kara propagandanın dümenini dövize kırdılar.

Öte yandan TCMB’nin döviz rezervinin yeterli olduğu ve olası bir ödemeler dengesi krizinin uzak olduğu bir gerçektir. Ancak bu çığırtkanların tekelci iş dünyasının, faiz lobisinin ve emperyalizmin tetikçiliğini yaptıkları unutulmamalıdır.

Yıllarca çok sayıda içi boş iddiaları öne sürerek onlarca milyar dolar tasarrufun dövize yönelmesini sağladıkları hala hatırlardadır. Hükümetin bu gelişmeyi adeta seyretmesi ve bu çevrelere dokunmaması döviz talebinin sürekli canlı kalmasında ve operasyonun maalesef ‘başarılı’ olmasında etkili olmuştur. Aynı çevreler geçmişteki operasyonlarının sözde başarısından, emperyalizmden ve hükümetin bunlara seyirci kalmasından cesaret alarak terör estirmeye devam ediyorlar.

HÜKÜMET EKONOMİK OLARAK HER ZAMANKİNDEN DAHA ZAYIF

Sonuç olarak mandacı neoliberaller şimdi yeni ve tehlikeli bir oyuna soyunmuşlardır. Bu oyun tıpkı 2021 sonbahar ve kışında gördüğümüz döviz manipülasyonunun tekrarını amaçlıyor. İşin kötü tarafı ekonomi yönetimi döviz manipülasyonuna karşı güçlü bir enstrüman olan KKM’yi tasfiye ediyor. Ve ideolojik tutum olarak mandacı manipülatörlere yakın duruyor.

Döviz rezervi 150 milyar dolar olsa da sadece vadesiz mevduatta duran tasarrufun 174 milyar dolar olduğunu göz önünde bulundurursak olası bir döviz atağının sonuçlarının çok vahim olacağı açıktır (döviz borçlarını ve diğer olası tasarruf değişimlerini saymıyorum bile).

Emperyalizmin ve yerli tekellerin ekonomide bir şok yaratıp buradan fırsat çıkarma eğilimleri gittikçe güçleniyor. Eş zamanlı olarak ekonomi yönetimi bunların işini kolaylaştıran ve önünü düzleyen politikalar izlemeye devam ediyor.

Herkesin malumu olduğu üzere ekonomi yönetimi enflasyona ve diğer ekonomik sorunlara kalıcı çözüm bulmaktan uzaktır. Türkiye’nin etrafındaki çember gittikçe daralmaktadır ve dünyanın içine sürüklendiği kaostan en çok etkilenecek olan ülkelerden birisi tabii ki Türkiye’dir. Dolayısıyla neoliberal ekonomi yönetimi bir an önce görevden uzaklaştırılmalı ve milli, planlı, kalkınmacı, karma ekonomi politikaları uygulayacak bir yönetim işbaşına getirilmelidir.

Kaynakça;

https://www.bddk.org.tr/bultenaylik
https://www.bddk.org.tr/BultenHaftalik/