Yeni bir dünya kurulur mu?-(TAMAMI)

2. Dünya Savaşı bittiğinde Türk Devleti son anda Almanlara karşı müttefiklerin yanında savaşa girmiş görünüyor, ama savaş yıllarını Türkiye’yi kıvrak diplomatik manevralarıyla savaşın kan ve barut kokularından uzakta tutan Milli Şef İnönü, 1946 yılında çok ciddi bir kararla ülkesini batının demokratik yaşamına bırakıyordu. Bir süre sonra bir savunma paktı olan NATO ortaya çıktı ve Türkiye Batı bloğuyla Sovyetler Birliği arasında başlayan soğuk savaş yıllarına Atatürk’ün ölümüne dek sürdürdüğü yansız politikadan ayrılarak girdi. Yani yıllar sonra da İnönü’nün damadı Metin Toker’in söylemiyle:

“Seçtiğimiz Batılı hayat tarzı” ülkeyi Atatürk’ün bağımsızlık içeren ve “yurtta barış dünyada barış” ilkesinden ayırıyor ve Batı’nın sadık ve sözün gelişi demokratik bir ülkesi haline getiriyordu.

NATO hep sorun çıkardı

Celal Bayar’la Çiftehavuzlar’daki villasında konuşuyorduk. İsmet Paşa’yı ve 1950’den sonra devleti ondan nasıl teslim aldığını anlatırken şöyle diyordu: “- Paşam NATO’ya niye giremediniz? Dedim. Bana şöyle cevap verdi: Onlar aldılar da mı biz girmedik? Sonra ben NATO’ya girdim.”

O yıldan bu yıla geçen olaylar, yaşadığımız sıkıntılar gösterdi ki NATO Türkiye için pek hayırlı gelişmelere neden olmamıştır. NATO, TSK’nın gücünü kullanıyor ve soğuk savaş yıllarında Türkiye’yi Sovyetlere karşı bir savunma paktı üyesi olarak elinde tutuyordu. İsmet Paşa Kıbrıs’a uçakları gönderip adadaki soydaşlarımızı koruduğu an; Johnson’dan aldığı mektup onu düşündürmüş olmalıdır ki, Johnson’a hak ettiği cevabı verirken bir yandan da şöyle konuşuyordu:

“- Dünya yeniden kurulur ve gerekirse Türkiye o yeni dünyadaki yerini alır.”

Bu demektir ki; İsmet İnönü, Johnson’nın mektubundaki üslubun Türkiye’nin bağımsızlığına zarar verebileceğini düşünüyor ve tedbir arıyordu. Ondan sonra gelen Demirel, kendisini ziyarete gelen ABD’nin ünlü gazetecisi Sulzberger’in, “Rusya ile neden ilişkiler kurdunuz aks mı değiştirdiniz“ şeklindeki sorusuna İsmet Paşa’nın gösterdiği duyarlılığı gösterdiğini yazmıştım. (Bir Numaralı Tanık, Doğan Yayınları)

İsmet Paşa’dan sonra Ecevit de aynı kuşkuyu içinde taşımış olmalı ki bir vesileyle “Gerekirse duvarları yıkar öbür tarafa geçeriz!” demişti.

Meydan ABD’ye kalınca...

CHP’de sesleri az çıkan sol kanat, İsmet Paşa’nın “ortanın solu politikasını” açıklamasından sonra NATO’yu başta CHP’li Orkunt- İstanbul milletvekili Amiral Sezai Orkunt- olmak üzere pek çok milletvekili ve senatör NATO’dan çıkma dileklerini seslendirmeye başladılar ve CHP o tarihten itibaren sol ya da adı ne olursa olsun solcu bir politika izlemeye başladı. Soğuk savaş yılları bitip iki kutuplu dünya Berlin Duvarı’yla yıkılıp, meydan ABD’ye kalınca NATO işsiz kalmıştı. Elindeki gücü kullanacak bir yer arıyordu ve sonunda buldu. Süper NATO olarak emperyalizmin çıkarlarını koruma görevini üstlendi. Şimdi yaşadığımız iç ve dış politika sorunlarının temelinde işte bu NATO’ ya alelacele girişin önemli rolleri olmalıdır. NATO artık bir savunma paktı değil bir saldırganlık aracı görevini yapıyorsa demektir ki; İsmet Paşa 1945-46’da Batı’ya hulus ile güvenmesinin hatasını belki de o zamandan beri düşünüyordu. Okuyan yazan herkes bilir ki Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Atatürk’ün ölümüne dek uygulanan dış politika artık tek bir iradenin elinde. Ortadoğu’da, emperyalizmin taşeronluğunu Türkiye’ye yüklemek amacıyla hem operasyonlar yapılıyor hem de Ortadoğu’yu ABD’nin arzusuna uygun bir biçimde şekillendirmenin adımları Türk Askeri’nin kanına ve canına yükleniyor.

Oysa geçmişe bakarsanız bizim geleneksel politikamız hem Doğu’ya hem Batı’ya takılmadan bağımsızlık ve yansızlık politikasıdır. Cumhuriyetle birlikte başlayan bu politikanın ana hatlarını, İsmet Paşa’nın anılarından, Türkiye Sovyet Rusya ilişkilerini aktarmakta demek ki fayda var.

(Yarın Türkiye-Sovyet Rusya İlişkileri.)