Yeni bir kent miti ile yaratılan Çin

Toplumlar, her zaman yeni bir mit arayışındadır. Yaşadıkları zorluklardan, çıkmazlardan yola çıkarak eskisinden farklı bir anlam ortaklığına ihtiyaç duyarlar. Bu, dünyada güçlü olmanın önkoşuludur. Antik dönemden beri tarihin “kent-devlet” terimiyle nitelendirdiği devletler, kendilerine mit belirlerler. Devletin yeni düşünüş biçimi zamanla yaygınlaşır, toplumla bütünleşir. Bu, ülke içinde yaşayan insanları da bir arada tutmanın kadim bir yoludur. Bir devletin var olması için gerekli olan her şey sıfırlanır, yeniden tanımlanır. Mit, korkulardan beslenir, yeşerir. Çin, sömürge olduğu dönemi “aşağılanma yüzyılı” olarak kabul etmektedir.

Bunu aşmanın yolu Xi Jinping’e göre teknolojiye, ekonomiye dayalı yeni bir Çin Rüyası yaratmaktır. Çünkü gelecek ancak tarihi akılda tutarak kurulabilir. Ama aynı zamanda tarih, bundan sonra kurgulanacak yeni rüyalar için karşı durma, reddetme de içerir. Çin Rüyası yeni bir tarih anlatımı, uzun bir tarih sürecini vaat etmektedir. Bu “Çin halkının büyük uyanışı” anlamını taşımaktadır.

Çin’de Değişimi Yansıtan En Önemli Oluşum Kentler

Çin sağlık, eğitim hizmetleriyle, kültürel, sosyal mekânlarıyla, iş olanaklarıyla, modern bir kent miti yaratarak insanlarına, yaşamlarını sürdürmenin ötesinde çağın gereklerine uygun (!) “yeni bir var oluş” sunuyor. Çinliler, Jetgiller misali bir bilim-kurgu filminin kahramanı gibiler… Kendini bir bakıma bu kentler üzerinden tanımlayan Çin, üretim, tüketim ilişkilerini de yine kentler üzerinden yeniden kurgulamaktadır. Çin karakterli sosyalizmin büyülü dünyası, artık yüzlerce metre yükseklikte gökdelenlerden oluşan “modern” kentlerdir. Batılı bir yaşam tarzını yansıtan bu kentlerde kalabalık nüfus için 30-60 metrekarelik dairelerden oluşan gökdelenler adeta bir zorunluluk! Kamu yatırımlarıyla zenginleştirilen kentlerde orta sınıfın ağırlığı alabildiğine hissediliyor.

Çin’in başkenti Pekin (Beijing), “Yasak Kent”i çekirdek belleyerek bir devamlılık mesajı veriyor. Önemli binaların, ana cadde ile sokakların, dini yapılar hatta pazarların; Çin’in tarihi evler Hutongların ekseninde imparatorluk kentini merkeze alarak sistematik olarak düzenlendiği görülüyor. Gökdelenlerin bazılarının üzerinde Çin’in imparatorluk stili çatı mimarisi dikkati çekmekte, kutu biçiminde inşa edilen “Sino-Sov” denilen binaların yeni mimariye uyumu dikkat çekiyor.

İkinci durağımız bir zamanların başkenti, liman kenti Şanghay, Çin’in nüfusu en yoğun ticaret, finans merkezi kabul ediliyor. Metropolde, sömürge olduğu dönemden kalma İngiliz stili binaların üzerine abanan gökdelenler, o dönemin üzerinden bir silindir gibi geçmekte… Nehrin etrafında sıralanan hangi kültüre ait olduğuna karar verilemeyen gökdelenler; gece payetlerle süslü, parlak, ışıltılı bir assolisti andırıyor; taze assolist, gün ışıdığında, tüm cazibesini yitirip adeta bir beton yığınına dönüşüyor.

Şehirde reklam tabelası kirliliği yok! Az da olsa büyük firmaların Çince adları olmasa insan, burayı New York zannedebilir. Çin, dünyaya, en yüksek binaları Doğu’nun İncisi Kulesi (Orient Pearl Tower), Şanghay Dünya Finans Merkezi, Shenzhen Civic Center’dan tepeden bakıyor. Çünkü yeni Çin, ısrarla, artık bulutların üstünde uçuyorum, güçlüyüm imajını çiziyor. Yenilenen mit, bu süreçte, kendini böyle ifade ediyor.

Üçüncü durağımız okyanusun kıyısında dünyanın en hızlı büyüyen kenti Shenzen. Reform, açılım sürecinde bir balıkçı kasabasından bir borsa merkezine dönüşen yepyeni bir kent. Diğer kentlere göre daha yeşil, dağlık. Kenti Hong Kong’a bağlayan 24 km.lik Zhonghsan Köprüsü, Çin’in mega projelerinden yalnızca biri. Sanki Çin, Hong Kong’un Çin egemenliğine geçişini, ele güne bu köprüyle ilan ediyor.

Kentlerde Yaşam

Kentlerde elektrikli araba kullanımından dolayı bir sessizlik hâkim. Neden bu kadar çok çeşit araba var dünyada? Sosyalist Çin’in bu tüketim çılgınlığına katılması bana tuhaf geliyor. Bisikletli, elektrikli küçük motosikletli araç kullanımı bir yaşam biçimine dönüşmüş. Kent merkezlerinde nüfus yoğunluğu hiç hissedilmiyor. İnsan ''Nereye gitmiş bu insanlar?'' diye düşünmeden edemiyor. Merkezden uzaklaşıp iç kesimlere doğru gidildikçe sokaklar kalabalıklaşıyor. İnsan; imitasyon her türlü ürünün satıldığı dükkânlara, yeme içme yerlerine, seyyar satıcılara, çeşitli internet sitelerinden görüntülü, bağıra çağıra anında ürün satan işportacılara ağzı açık bakarken burnunun dibinde bir motosikletliyle göz göz geliveriyor. Gecenin 12’sinde, kentin en işlek caddelerinde dünya markaları arasında gezinen ergenleri görmek mümkün. Her yer kamera. Rehberimiz, çantamda telefonumu aradığımı görünce “Çin’de hırsızlık olmaz!” diyor.

Kentlerde kuş yok! Sanırım gökdelenleri ağaçlardan önce gördükleri için nereye konacaklarına karar veremiyorlar. İstanbul’un martılarını, kargalarını, serçelerini özlüyorum.

Reformist Çin, Yeni Mite Halkını İnandırmış

Yaratılan yeni mite uyum ne kadar fazlaysa o mit, o kadar kalıcı olur. Çin diyor ki, kısa süre sonra bulutlardan ne zaman yağmur yağacağına ben karar vereceğim.

Modernizm mutlak bir unutmaya neden olmasa da sürekliliğiyle kültür üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Kültürel mekânlarını kaybeden kültürler, yok olmaya yüz tutarlar. Modern kentler, Çin’in ilk dönemlerinden itibaren kazandığı kendine özgü kültürel kodları unutturacak mı yoksa çeşitli değişimlerle gelecek nesillere ulaşmasına imkân mı verecek? Bunu zaman gösterecek!