Yeni bir kitap: Kârlılık, yatırım ve 'sessiz' depresyon – 1

Ascension Mejorado, New York Üniversitesi Liberal Çalışmalar programında Klinik Profesör ve Ekonomi Fakültesi Başkanıdır. Manuel Roman ise 25 yıldan fazla bir süre boyunca ABD'deki New Jersey City Üniversitesi'nde ekonomi dersleri vermiştir ve şu anda emeklidir.

ABD ekonomisini Marksist bir bakış açısıyla analiz eden ve bunu yaparken Marx'ın kârlılık yasası ve kapitalist üretimdeki krizlerle olan temel ilişkisi için daha fazla ampirik destek sağlayan mükemmel bir kitap yazmışlardır.

"Entitled, Declining Profitability and the Evolution of the US Economy: A Classical Perspective” (“Azalan Kârlılık ve ABD Ekonomisinin Evrimi: Klasik Bir Bakış”) başlıklı kitapta Mejorado ve Roman, okuyucuyu ABD ekonomisinden gelen son verileri kullanarak Marksist kriz teorisi yolculuğuna çıkarıyor.

ESERİN ANA ARGÜMANI

"Marx ve Keynes de dahil olmak üzere tüm büyük iktisatçıların iddiası olarak, işletme kârlılığının sermaye birikimini yönlendirdiği ve bu sürecin ileri aşamalarında sistemin büyüme oranının düştüğü, çünkü düşen kârlılığın sabit sermaye varlıkları stokunu genişletme teşvikini azalttığı iddiasını ileri sürüyoruz... Düşen kârlılık ile sermaye birikimi eğilimi arasındaki ilişki yapısal olarak bağlayıcıdır."

ABD'de uzun vadeli düşen kârlılığın, periyodik olarak 'durgunluklar' ve kısa toparlanmalarla noktalanan, sermaye birikimi oranlarının düştüğü dönemlere yol açtığını gösteriyorlar. 1970'lerin durgunluk enflasyonu krizine giden on yıllarda, düşen kâr oranları sermaye birikiminin temellerini zayıflattı.

1980'lerde, bu durum ABD sermayesini içeride sanayisizleşmeye ve finansal yatırıma yönelmeye zorladı. Düşen faiz oranları finansal balonları teşvik etti ve 21. yüzyılda büyük finansal krizlerin önünü açtı.

KREDİYLE BESLENEN PATLAMA

Yukarıdaki Şekil 1.1'de, 2001'den 2020'ye kadar, cari maliyet net sermaye stoku üzerindeki iş sektörü net işletme fazlası olarak tanımlanan brüt kâr oranı ortalama yüzde 8,6'dır. Bu seviyede, yüzde 13'lük bir ortalamaya ulaştığı savaş sonrası dönemin ilk üç on yılına göre yüzde 28,2 daha düşüktü.

Benzer şekilde, finansal olmayan kurumsal sektördeki sermaye birikiminin ortalama oranı, 2001'den 2020'ye kadar, ortalama yüzde 2,82 ile, yüzde 3,6'lık ortalamaya ulaştığı savaş sonrası dönemin ilk üç on yılına göre yüzde 22 daha düşüktü.

En ilginci, Mejorado ve Roman, "neoklasik geleneksel bilgeliğin aksine, Federal Rezerv'in 1984'ten beri faiz oranlarını düşürme politikasının finansal olmayan sermaye harcamaları üzerinde çok az etkisi olduğunu" gösteriyor.

Gerçekten de, gerçek ekonomideki konut dışı sermaye birikiminin uzun vadeli eğilimi 1965'ten günümüze kadar azaldı. Düşük faiz oranlarının başardığı şey, sonunda 2007-8'de finansal krizi tetikleyen konut ipoteklerinde ve hanehalkı borcunda krediyle beslenen bir patlamaydı.

‘DÜŞÜK FAİZ KURUMSAL YATIRIMI TEŞVİK ETMEDİ’

"Enflasyonla mücadele için faiz oranlarını yükseltmek, 1970'lerde olduğu gibi işletme kârlılığı yeterince yüksekse yatırım büyümesini engellemeyecek ve kârlılık düşük olduğunda veya 2000'den beri olduğu gibi düştüğünde faiz oranlarını düşürmek finansal olmayan kurumsal yatırımı artırmayacaktır. Düşen faiz oranları finansal olmayan kurumsal yatırımı teşvik etmedi. Bunun yerine düşen faiz oranları hanelerin ipotek satın almasını teşvik etti: Faiz oranları ile ipotek satın almaya ayrılan harcanabilir gelir hanelerinin payı arasında ters bir ilişki vardır."

(https://thenextrecession.wordpress.com/2024/08/26/jackson-hole-celebrates-itself/)

JAPONYA ÖRNEĞİ

Bu arada, Japon Marksist Takuya Sato'nun, Marx'ın kâr oranlarının düşmesi yasasının 21. yüzyıl Japonya'sı için geçerli olmadığı iddiasını da eleştiriyorlar (Sato bunu 2018'de G. Carchedi ve benim editörlüğünü yaptığım “World in Crisis” (Dünya Krizde) adlı kitabın bir bölümünde yazmıştı.)

Finansal olmayan şirketlerin kârlılık eğilimi ile Japonya'daki sermaye birikimi arasındaki ilişkinin bağlantılı olduğunu ve bunun "1954'ten 2020 yılına kadar aralarında dikkate değer bir paralellik olduğunu, 21. yüzyılda bir ayrışma olmadığını doğruladığını" buldular.

Japonya'nın ekonomik gelişimi, kapitalist gelişimin daha yüksek aşamalarında kârlılık ve birikim eğilimlerini bağlayan yapısal bağlantıları doğruluyor.

ZOMBİ SÜPERSTARA KARŞI

Aynı hikaye İngiltere için de geçerlidir. Yazarlar oradaki kâr oranının 1760'a kadar olan bir ölçüsünü sağlıyor.

Benzer bir şeyi “Dünya Krizde” adlı kitabımın İngiltere'nin kâr oranıyla ilgili bölümünde yapmıştım.
Mejorado ve Roman ayrıca, ABD'nin en büyük şirketleri ile kârsız 'zombi' şirketler (yazılarımda sıklıkla atıfta bulunurum) arasındaki geniş kârlılık farkının, kurumsal piramidin tepesindeki şirketler tarafından uygulanan tekel gücünün sonucu olduğu fikrini reddeder:

“Aksine, bu, üstün rekabet güçlerinin ve pazar payını ele geçirmek için sürekli devam eden yarıştaki başarılarının bir kanıtıdır. Bir ucunda süperstar firmalar ve diğer ucunda zombiler bulunan 'ikili' ekonomideki kârlılık farkını, Stiglitz ve Mazzucato gibi liberal eleştirmenlerin ısrar ettiği gibi tekel gücünün kanıtı olarak değil, rekabetin savaş olarak yorumluyoruz."

(https://thenextrecession.wordpress.com/2017/03/06/getting-a-level-playing-field/)