Yeni saflaşmalar yeni tutumlar
Ekonomik düzendeki sıkışmalar ve yeni ihtiyaçlar, var olan sistemi zorunlu olarak değişime uğratır. Büyük krizler ve akabinde toplumsal değişiklikler de tam olarak ekonomik kırılmaların yaşandığı dönemlerde ortaya çıkar. Bu anlamda her 2 dünya savaşının sebebi de ekonomiktir. Benzer durum 12 Eylül 1980 darbesi için de geçerlidir. Darbenin görünen tarafı 12 Eylül’de sahneye konsa da asıl darbe günü 24 Ocak 1980’dir yani 24 Ocak Kararlarıdır.
1970’lerle beraber dünyaya egemen olan Neo-liberal politikalar da Soğuk Savaşın bitişiyle beraber “Altın Çağını” yaşamış ve artık sorunları çözme kabiliyetini kaybetmiştir. Ancak sorun şu ki: “Bir dönem kapanırken henüz yenisi inşa edilebilmiş değildir!” Şu anda yaşadığımız kaos da bu arayışın göstergesidir. SSCB’nin gürültülü çöküşünden sonra Yeltsin döneminde “oyun dışına itilen Rusya” Putin’le beraber büyük bir sürpriz yaparak dünya siyaset sahnesine geri dönerken Çin de onlarca yıldır devam eden büyümesini artık askeri ve siyasi alanda da göstermeye ve ABD’nin “tek kutuplu dünya” dayatmasına karşı güçlü dişlerini göstermeye başlamıştır.
Tabi ki arayışlar bir günde sonuçlanmayacaktır. Her bir ülke yeni saflaşmaları görürken yeni tutumlar da geliştirmenin peşindedir. Örneğin Rusya, Çin’in katılımıyla “Vostok 2018” isimli dev bir tatbikat gerçekleştirirken ABD de NATO eliyle “Trident Juncture 18” ile karşılık vermektedir. Aslında yeni saflaşmada herkes bir diğerine ne kadar güçlü olduğunu gösterirken yarınlarda kullanılacak gücün ne olacağını da göstermektedir.
Ancak konunun en önemli tarafı “kayıtsız” kalmanın mümkün olmadığı bir döneme girilmiş olmasıdır. Her devlet kendini yeni bir safta yeni bir tutumda bulmaktadır. Örneğin Suriye’de yaşanan gelişmeler ve ABD’nin Suriye’nin Kuzeyinde kurdurmak istediği “PKK Devleti”, Türkiye’yi ister istemez Avrasya güçleriyle yakınlaştırmaktadır. Zira sınırlarımızın öte tarafında PKK’nın devlet kurmasına izin vermekle Türkiye’nin parçalanmasına göz yummak arasında fark yoktur. Mevzu bahis olan Türkiye’nin bekası olduğuna göre yeni durumun başat motivasyon kaynağı budur: Varlık-yokluk mücadelesi.
Benzer durum İran için de Almanya için de geçerlidir. İran, yaşamak için tüm Ortadoğu’da aktif olarak Şii grupları desteklemektedir. Kendisine yaklaşan tehdidi Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta durdurmak için mücadele etmektedir. Almanya’ysa bir yandan ABD’yi dengelemeye çalışırken öbür yandan Rusya’yla ve Çin’le her alanda işbirliği içine girmiştir. Japonya’da da durum aynıdır. Japonya bir yandan hipersonik füze geliştirmek için karar alırken değişen duruma uyum sağlar şekilde “yeni bir ordu” da kurmaktadır.
Öyleyse bugünlerde farklı ülkelerin farklı zamanlarda aldığı kararları ve çelişkili açıklamaları genel bir “arayışın” yansıması olarak görmek gerekir. Henüz saflaşma tamamlanmamıştır. Arayış; ete kemiğe bürünmek için biraz daha zamana ihtiyaç duymaktadır. Ancak değişmeyecek tek esas “coğrafyanın ve ulusal çıkarlarının dayattığı gerçeklerdir.” Türkiye’nin de eninde sonunda seçeceği safın temellerini bu esas belirleyecektir. Bedeller de ödenecektir, krizler de yaşanacaktır. Ve hatta sıcak çatışmalar da görülebilecektir. Ama eninde sonunda taşlar yuvarlanacak ve yerini bulduğu noktada duracaktır. Bu yüzden yuvarlanan taşlara bakarak kafa karışıklığına düşmeye gerek yoktur. Yeni bir saflaşma yaşanmaktadır ve taşlar sadece duracakları yeri aramaktadır.