“Yeni Türkiye A.Ş.”
Balıkesir Ekonomi Ödülleri 2015 Törenine katılan Tayyip Erdoğan, “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.” demiş. Bir kuruluşun yönetim biçimini belirleyen, ona yüklenen amaçtır. Ayrıca her yönetim biçimi, kendisiyle uyumlu bir örgütlenmeyi de beraberinde getirir.
ANONİM ŞİRKETİN “YURTTAŞLARI” DEĞİL “PAYDAŞLARI” OLUR
Bir ülkenin örgütlenme biçimi milli devlet, yönetim biçimi de cumhuriyet ise, o ülkenin mensuplarına “yurttaş” adı verilir. Ama ülke bir anonim şirkete dönüşürse, o zaman o ülkede yaşayanların ne kendi aralarında, ne de yönetimle olan ilişkilerinde yurttaşlık bağından eser kalmaz. Çünkü “Türkiye A.Ş.”nin, yurttaşları değil, paydaşları ve çalışanları olur. Devletini ve cumhuriyetini yitiren millet, bir toplumsal varlık olmaktan çıkar. Vatan da, “Türkiye A.Ş.”nin işyeri haline gelir.
Bir anonim şirketin çalışanları, kendilerine verilen görevleri yapmakla yükümlüdür. Görevini yerine getirmeyenlerin şirketlle ilişikleri kesilir. Çalışanların şirketin yönetiminde herhangi bir söz hakları yoktur. Paydaşların söz ve oy hakkı vardır. Ama onlar da, kendi içlerinde büyük ve küçük paydaşlar olarak ikiye ayrılır. Oy hakkı, sahip olunan pay oranında olduğu için, küçüklerin şirketin yönetiminde etkili olmaları olanaklı değildir. Şirketin kâr ettiği durumlarda, kendilerine kâr payı dağıtılıp dağıtılmayacağına bile büyükler karar verir.
ANONİM ŞİRKETLE İŞİN FITRATINA DAHİL EDİLENLER
Türkiye bir anonim şirket gibi yönetilirse, işsizlik, giderilmesi için uğraşılması gereken bir olgu olmaktan çıkıp, işin fıtratına dahil edilir. Daha çok kâr elde etmek için, taşeronluk ve “esnek işgücü”, “Yeni Türkiye A.Ş.”nin “devlet politikası” olarak daha da güçlendirilir.
Türkiye anonim şirket olunca, “dünyaya iyice açılmış” olur. Artık parasını bastıran herkes dünyanın bütün borsalarında Türkiye’den istediği kadar pay satın alabilir. Hatta uluslararası piyasalarda ne kadar çok pay satılırsa, yönetim o kadar başarılı sayılır.
Aslında “ülkeyi bir anonim şirket gibi yönetme” isteği, Erdoğan’ın özgün bir buluşu değildir. Ezilen Dünyanın milletlerini devletsiz, devletlerini milletsiz bırakma programının yerleşik bir parçasıdır. Aslında bu durum, aynı zamanda kapitalist sistemin içinde barındırdığı evrensel bir sorunsalla da yakından bağlantılıdır.
NEOKLASİK İKTİSADIN ÇIKMAZI
Neoklasik iktisadın en önemli çıkmazlarından biri, iktisadi düzlemde alınan kararlarla, herkesin “tek ve eşit oy”a sahip olduğu seçim sistemi arasindaki derin tutarsızlıktır. Neoklasik iktisat, öngördüğü ekonomik dengelere dokunulmazlık yükleyerek, onları seçimin konusu olmaktan çıkarır. Bir ülkede ulaşılabilir iktisadi durumlardan hangisinin hedefleneceği seçimin konusu yapılsa, neoklasik iktisadın öngördüğü dengelerin her durumda seçilmesini sağlayacak bir seçim sistemi var mıdır? Böyle bir “çoğunlukçu” seçim sistemi mevcuttur, ama o her yurttaşın “tek ve eşit” oya sahip olduğu bir sistem değildir. Böyle bir sistem, herkesin “zenginliği oranında” ağırlıklı oya sahip olmasını gerektirir. Zaten anonim şirketlerde oy hakkının kişilere değil, paylara verilmesinin nedeni de budur. O zaman Türkiye anonim bir şirket gibi yönetilecekse, önce kimin Türkiye’nin kaç payına sahip olduğunu belirlemek gerekir.
Çağdaş toplumlarda “her yurttaşa tek ve eşit oy hakkı”, uzun süren mücadeleler sonunda elde edilmiştir. Bu mücadelelerin ardında yatan iktisadi neden, bu kazanımı örtülü ya da açık biçimde yok etme girişimlerine bugün de karşı durmanın önemli bir gerekçesini oluşturmaktadır.