Yeni Türkiye elitizmi

Muhalif bilinen bir yazara, devlet televizyonundaki bir programdan danışmanlık teklifi gelir.

"Aman adımı jeneriğe yazmayın" der en baştan programın yapımcısına. "Yoksa başınız ağrır. Benden söylemesi."

Yazarın dediğini yapar ve adını yazmazlar jeneriğe. Bu şekilde onun danışmanlığından yararlanırlar.

Yazarımız zeki ve yaratıcıdır. Bulduğu fikirler ve yarattığı konsept sayesinde program sivrilir.

Programın gördüğü ilgi, yöneticilerin dikkatini çeker. Yapımcıyı çağırıp sorarlar: "Şu malum yazarla çalışmıyorsunuz inşallah. Sakın ha görmeyelim!"

Başarısı yazarı ele vermiştir. Emir de büyük yerdendir. Yapımcılar üzülerek onunla yollarını ayırır.

Bu hikâye 70'lerin Doğu Almanya'sı ya da 80'lerin Bulgaristan'ında geçmiyor. Bugün, ülkemizde geçiyor.

Yazarın ve yapımcının isimleri bende saklı. Neden? Olaylar bugün, ülkemizde geçtiği için.

Bugün aynı şey hemen her işkolunda geçerli: İktidardan yana olmayanların önleri hep kapalı.

Bana da bazen devlet kanallarındaki yapımcılardan teklif gelir. Çoğu iyi niyetli okurlarımdır. Onlara "hevesinizi kırmak gibi olmasın ama işiniz zor" derim. Hep de haklı çıkarım.

***

İktidardan yana olanlar içinse tabii ki açıktır kapılar. Yetenekleri, bilgileri, kapasiteleri ne olursa olsun.

Hatta özel sektör bile iktidarın hoş bakmadığı biriyle çalışmadan önce iki kez düşünür. Kimse başı ağrısın istemez!

Bu aşağı yukarı bütün sektörler için geçerli: İnşaatçılar, öğretmenler, akademisyenler, doktorlar, köşe yazarları, işçiler, hâkimler, polisler, öğretmenler...

İktidardaki partiyi destekliyorsan sorun yok. Ama az buçuk muhalife çıktıysa adın yandı gülüm keten helva!

"Ben 77 milyonun Cumhurbaşkanıyım" diyen Erdoğan ne der bilmem ama evrensel dilde bunun adı "elitizm"dir. Yani seçkincilik.

Dikkat ederseniz "seçkinlik" demiyorum. Aradaki fark mühim çünkü. Tıpkı "laiklik" ile "laikçilik" arasındaki fark gibi.

Seçkin bir kişi, insanları yeteneklerine, deneyimlerine ve dürüstlüklerine göre değerlendirir.

Seçkinci ise insanları "bizden olan-olmayan" diye ayırır. Olmayana seçkinlik taslar.

Seçkin kişinin seçkin olmak gibi bir derdi yoktur. O zaten öyledir; bilgisi, görgüsü, maneviyatıyla.

Seçkincininse aklı-fikri seçkin olmaktadır. Bu yolda insanları iter-kakar-ezer-örseler-dışlar.

Bu kafayla gidenler "elitlere karşı milletten yana" başa geçtiklerini söyler ve gerçek elitizmi kurarlar.

Tıpkı George Orwell'in "Hayvanlar Çiftliği" romanında başa geçince "Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir" diyen hayvanlar gibi.