‘Yeni Türkiye’ söylemi...

“Yeni Türkiye” manzarası şu: Bir yanda din, hayatın temel olgusu olarak merkeze yerleştirilmeye çalışılırken; milliyetçilik ve İslam fanatizmi körüklenmektedir. Ötede de parti devleti yaratma çabası güdülürken, devlete de bir din gömleği giydirilmek istenmektedir. 

İslami bir bakışın/söylemin içinden çıkıp gelenlere sunulan iktidarın kendilerince bir oldurma biçimi yaratabilmeleri için; bazı konumlara erişebilme yolları hedeflendi AKP iktidarı süresince. 

Parasal güçle iktidar olabilme gücüne erişebilmede topluma ayar verme atılımı olarak; iç savaş korkusu yaratma, anayasayı engel kılma, yasadışı yöntemlere başvurma... Bir bakıma yaratılan suni krizlerle ülkeyi yönetiyoruz imajını verme... 

Her sabah uyandığımızda gördüğümüz şu: Bir tür siyasi çığırtkanlık... 

Sürekli yinelenen “yeni”nin ne olduğu ise açıktır ki; Cumhuriyet’in kazanımlarına, adına/çağdaşlık düşüncesine bir karşı duruş vardır. 

“Yeni”, yaratıcılık/keşif ve özgünlük ister. Bu da üretici toplum olmakla mümkündür ancak. 

“Yeni”den kastınız nedir diye sorsanız; popülistçe bir bakışla, tutucu bir anlayışla üretemedikleri şeylerin savunusunu yapıp duracaklardır eminim. 

Şu siyasal kirlenme ortamında salt milletvekili olabilmek için ortaya çıkan halk dalkavuklarının afişlerine yansıyan söylemlere bakınca; tam bir avcılık içerdiğini hemen gözlemleyebiliyorsunuz. 

AKP’nin siyasette oturduğu temel, esin aldığı yer Arap İslamıdır. Sıklıkla sergilenen Müslüman Kardeşler’e dönük siyasi yakınlık gösterisi, kendini tanımlamadır aslında. İdeolojik bir parti olma nosyonu yoktur. Bu anlamda “çıkar kardeşliği”dir bir araya geliş nedenleri. 

Türkiye’de oluşturulan siyasi iklim onların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. “11 Eylül 2001” sonrası ABD’nin küresel müttefikleri değişkenlik göstermiştir. Ortadoğu projesi de stratejik olarak yeni bir yörüngeye girmiştir. 

Burada Türkiye’ye biçilen rol NATO üyesi olmanın ötesinde bir anlam taşıyor. Bunun için de siyasi iktidar gücü gerekiyor. Yaratılan İslamofobi, fundamentalizm söylemi bu yeni müttefikin hem söyleneni yapma, hem de toplumu manipüle etme ana işlevi olmalıdır. 

Buna talip olan, hatta bunu projelendirip ABD’nin önüne koyan aktörler Türkiye’de kısa sürede yeni bir siyasi oluşuma yöneldiler. 

Sınırda görev bekleyen mıntıka askerleri gibi bu işe soyundurulanlar önce görücüye çıktılar. ABD’deki lobiler elbette ki iş başındaydılar. 

Unutmayalım ki; 1914’te artık Osmanlı’nın çöküşüne kanaat getiren Avrupa’daki Yahudi lobisi şu söylemle ortaya çıkmıştı: Siz Anadolu’da yeni bir Türk devleti kurarsanız, biz de Filistin’de ancak bir İsrail devleti kurabiliriz.  

İttihatçılarla yapılan toplantıda dile getirilen bu görüşün tanığı Osmanlı generallerinin, Talat Paşa Hükümeti’ne fısıldadıkları bu görüş, şu soruya da yanıt arıyordu: Peki engeliniz nedir? 

“Tehcir”i meşru kılan karar işte Berlin’deki o askeri toplantıda alınmıştır. Almanya bu projenin arkasındadır, müttefikleri ise Yahudi lobisidir. 

Bugün AKP’nin kuruluş zihniyeti/parti tüzüğünü İsrail’in 1973’te kurulan Likud partisinin kuruluş felsefesi/tüzüğüyle karşılaştırırsanız göreceğiniz benzerliklerde nasıl bir lobi desteği olduğunu da hemen anlarsınız. 

“Yeni Türkiye” söylemini yıllar önce ortaya atan ABD’nin CIA Türkiye masası eski şefi Graham E. Fuller, ustası ve akıl hocası Zbigniew K. Brzezinski’nin tezlerini destekleyen bir bakışı Türkiye’ye yamamaktadır. Onun “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabı da bu bakışın ve AKP’nin kuruluşunun bir manifestosudur adeta. Özellikle altını çizdiği “ılımlı İslam” ve bunun sözüm ona temsilcisi AKP’nin nasıl kurulduğunu satır aralarında okumak mümkündür. 

Şu bilinmelidir ki: AKP’yle oluşturulan zihniyet Cumhuriyet Türkiyesi için bir yaradır. Kanadıkça kanayacaktır. 

AKP aracılığıyla İslam da bu ülkede yara almıştır, tıpkı Cumhuriyet aydınlanması gibi. Bugün dindar kesim de onların yaftası altında yaralıdır. 

Toplumu ayrıştıran zihniyet; şunu yaptık bunu yaptık derken; şunu yıktık bunu yıktık, şunu çaldık bunu çaldık demektedir aslında. 

Yol, bina yaparak; sadaka dağıtarak toplumsal gelişmeye katkı yapıldığı sanılıyor. Oysa toplum ayrıştırılarak her alanda aidiyetini yitirme noktasına gelmiştir. 

Bu anlamda “yeni Türkiye” söylemi toplumun ve ülkenin kırılgan bir noktaya taşınmasının sloganıdır. Ortada “yeni” diye bir şey yoktur. Kendi “ilk”lerine verdikleri bir ad olsa gerek bu. Hatta bunu Humeyni’nin “devrim”i ile bile özdeşleştiren yandaş kalemşörler yazıp duruyorlar nicedir. 

Üretemeyen, yaratamayan bir toplumun “yeni”yi var etmesi asla mümkün değildir. Hele hele ülkenizi “kargo ulus” kılmışken, bu hiç değildir. Bu, böyle biline...