Yerel seçimler ve sanat/kültür

Genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde de kültür/sanattan pek söz eden yok. Eski bakan, yeni belediye başkan adayı, bakanlığı sırasında tüm belediyelere gönderme yaparak “sanat mamat ne işe yarar, siz kendi işinize bakın” gibisinden bir mesaj iletip, bu alanın adeta yerel yönetimlere yasak olduğunun altını çizmişti.
Bu coğrafyada kültür/sanat işlerini dışlayan yalnızca belediyeler değil. Genel seçimlerde bile en sağından en soluna tüm partiler yıllar yılı, ağız birliği yapmışçasına seçim beyannamelerine kültür-sanat adına hep aynı şeyleri yazmamışlar mıydı? Örneğin; Türk sinemasını çağdaş bir düzeye eriştireceğiz diye.... Ama bu “eriştirme eylemini” nasıl yapacaklarını yine yıllar yılı bir sır gibi sakladılar. Bilmediklerinden değil, işine gelmediklerinden...
Yerel seçimlerde de benzeri yaşanıyor. Bugüne kadar, hangi partiden olursa olsun, bu alana yüzeyseli aşan ciddi ve yapıcı bir tavır ve öneriyle sahip çıkan pek kimse olmadı. Tabii bu sahip çıkma konusunda dinozorlarla Ankara’nın girişlerine hangi üsluptan olduğu bugüne dek anlaşılmamış tak şeklinde kapılar yapan eski Ankara belediye başkanı ile old city peşinde koşan İstanbul’un yeni belediye başkan adayını tenzih ederim. En azından onlar sanat/kültürü böyle algılıyorlar, belki de kendi beğeni ve sanat birikimleri açısından haklılıkları olabilir, benim söz konusu ettiğim ise onlar değil, kültür/sanattan söz edip de bu konuda hiçbir şey yapamayan sosyal demokrat kimliğine sahip parti ya da partiler.
Belki bir çoğumuz için, pazar yerine yangın düştüğü bir ortamda kültür-sanattan söz etmek pek yakışık almaz. İşsiz ve de aşsız insanlar için tek başına sanat neyi ifade edebilir ki? Bir çok kişinin böyle düşünmesi çok doğaldır. Ama doğal olmayan tek şey ise; kültür/sanattan söz edildiğinde onun karşısına hep işle aşın çıkarılıp, bir savunmanın yapılma gereksinimi içine girilmesidir.
Elbette ki kültür/sanatın, ekonomik çizelgelerle ilgisi, doğru orantılıdır. Ama bu kültür-sanattan ne anladığımıza bağlıdır. Kültür sanat yalnızca sinema ya da tiyatroya gidip, bale ya da opera izlemekle sınırlı değildir. Kent ölçeğinde düşünüldüğünde dahası da vardır. Örneğin ücretsiz müzelere gitmek Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde belirli günlerde müzeler ücretsizdir), kitap fuarlarından ucuz kitap alımlarını gerçekleştirmek, kültür merkezlerinde daha nitelikli, ama geniş yığınlara seslenen programlar yapmak, festivaller düzenlemek, sinemalarda halk günleri yaparak sinemaya gitmemiş ya da çok gidenlere yeni olanaklar sunmak, tiyatrolarda halk günleri yapmak, eskiden olduğu gibi belediye sinemaları açmak vs.... Bunların tümü ya da en azından bir kaçı yerel yönetimlerin yapacağı işler değil midir?
Elbette ki bir çok kişinin zaten bunların bir kısmını belediyeler yapıyor diye söylediklerini duyar gibi oluyorum. Zaten sorun da bu. Evet, bunların bir kısmını kimi yerele yönetimler yapıyor ama nasıl? Yapılanların yarısından fazlası yapan belediyenin ideolojik propagandası olmuyor mu?
Önemli olan bu tür kültür-sanat etkinliklerinin, belediyelerin dayatması yerine, halkın beğenesi ne yanıt verme şekline dönüştürülmesidir.
Ama yine de haksızlık yapmayalım. Belki kültür/sanatın diğer dallarında değil ama kitap basımında çok ileri düzeyde işler yapan belediyeler de yok değil. Ama sakın bu belediyelerin sosyal demokrat belediyeler olduğu yanılgısına kapılmayın. Tam aksi...
Kim bilir belki, sosyal demokrat olan belediyeler de, devşirme yerine, kendi içinden adaylar çıkardığında kültür/sanattan söz etmek mümkün olabilir.