Yeşilçam’dan bağımsız sinemaya
Günümüzün bağımsız sinema olgusunu algılayabilmek dahası doğru okumak için, bu oluşuma zemin hazırlayan geçmişteki kimi olaylara bakmak zorunludur. Bağımsız sinemacılar birdenbire ya da bir rastlantı sonucu ortaya çıkmamış, aksine, geçmişteki olayların ve bir dizi krizlerin kaçınılmaz bir sonucu olarak oluşmuştur.Türk sineması, tarihinin 3 büyük krizini 1974 ile 1987 arasındaki kısa aralıklarda art arda yaşamak zorunda kalmıştır. Yetmişli yılların başında tek kanallı, siyah beyaz, kısıtlı yayın olanakları ve alanına sahip TRT’nin ulusal düzeyde yayına başlaması, o döneme dek, halkın en ucuz ve de tek eğlencesi olan sinemanın büyük bir kriz içine girmesine neden olmuş, öteden beri ilkeleri ve de kurumları istenilen ve arzu edilen düzeyde gelişmemiş olan sinema sektöründe büyük yaralar açmıştı. Bu krizin yaraları sarılmadan seksenli yılların başında ortaya çıkan video olayı ve onun yarattığı ikinci kriz, birincisi denli seyirci, salon ve üretim alanlarında geleneksel sinema ortamını derinden etkilemiştir. Seksenli yılların sonlarındaki Yabancı Sermaye Yasası’ndaki değişiklik ve bunun sonucu majör ya da dev Amerikan şirketlerinin ülkemize gelerek gösterim, dağıtım ve işletme haklarını elde etmesi, zaten önceki krizlerde büyük yaralar almış olan geleneksel ya da daha yaygın adıyla Yeşilçam sinemasının bir çeşit sonunu oluşturmuştur.
POST YEŞİLÇAM DÖNEMİEkonomik alt yapısı, yapımcı-işletmeci ve kombin (ya da ayak) üçgeninde seyreden geleneksel yapı, TV, video ve sonrasında gelen dev Amerikan şirketleri karşısında yaşama şansı bulamamış, ortalama 200 filmlik üretimini, son krizden sonra, tarihinde hiçbir zaman görülmemiş bir biçimde üretimini 10 filmin altına dek indirmek zorunda kalarak neredeyse sıfır noktasına gelmiştir. Geleneksel yapının çökmesine yalnızca üretimdeki azalma değil, onun kadar radikal bir biçimde değişen dağıtım ve salonların paylaşım sonucu gösterim olanaklarını bulamaması da büyük bir etken olmuştur. Sinema literatürümüzde Majörler (1987-1994) ya da Post Yeşilçam dönemi olarak adlandırılan bu dönemde, Majörler, yalnızca dış alımcılara bağımlı olmadan getirdikleri yeni filmlerle değil, bu filmleri gösterecek sinemalarla tüm Türkiye’deki dağıtım ağını da tekellerine alarak ulusal sinemanın yaşamasını, ayakta kalmasını neredeyse olanaksız bir konuma sokmuşlardır. Örneğin; bu dönemde, tek tük yapılan, gişe ağırlıklı star filmleri bile hem gösterim hem de dağıtım olanaklarını bulamamıştır. Türkan Şoray’ın Menekşe Koyu ve Soğuktu Yağmur Çiseliyordu filmlerinden biri, İstanbul’un merkezi sinemalarında gösterim hakkı bulamadığı gibi, semt sinemalarındaki gösterimlerinde ise ancak birkaç gün gösterildikten sonra seyircisizlik nedeniyle gösterimden kaldırılmak zorunda kalmış, diğeri ise İstanbul sinemalarında vizyon bulamadığı için yalnızca İzmir sinemalarında gösterim olanağını yakalamıştır. Yine bu dönemde, yaptığı filmi gösterime sokamayan, daha doğrusu bir gün sonra gösterimden kaldırılan Korhan Yurtsever, sinemanın içine düştüğü bu durumu kendi çapında protesto ederek, filmini sinemanın önünde yakmak zorunda kalmıştır.Geleneksel sinemanın kombin ya da ayak sistemine karşı, majörlerin sinema salonu tekeli ile dağıtım olanaklarını ele geçirmesi, bir bakıma Yeşilçam’ın yok oluşunu hazırlayan ana nedenler olmuştur denebilir.
FARKLI BİR SİNEMA DÜZENİTürk sinemasında 1980’li yılların sonlarına doğru başlayan, ama köklü olarak 1994’ten sonra ivme kazanan değişim olgusu, birçok yönden, bir önceki dönemle temel farklılar ortaya koymuştur. Tümüyle değilse bile, büyük ölçüde var olan, geleneksel sinema sektörünün dışında gerçekleşen bu dönüşüm, giderek sinemamızda “Bağımsızlar” adlı bir kuşağın başlangıcını oluşturmuştur. 1994’ten başlayarak, aynı zaman biriminde, amaç ve eylem açısından birbirlerinden farklı odaklardan hareket ederek sinema alanına giren yönetmen-yapımcılar, sinema sektörünün alışılmış ilişki ve kalıplarını radikal bir biçimde değişime uğratarak, farklı bir sinema düzeninin temsilcisi olmuşlardır. Bağımsız olarak isimlendirdiğimiz bu sinemacılar, önceki dönemlerin, gerek biçim, üslup, sinemayı algılayış ve anlatım farklılığı ile ve gerekse film yapım, dağıtım, işletim, finansman kaynaklarının kullanım biçimiyle hiçbir benzerliği olmayan yeni bir düzenin öncüleri konumuna gelmişlerdir. 1994 yılından sonra ortaya çıkan bu oluşum, bilinçli ve aynı düşünce çevresinde toplanmış örgütlü bir ortaya çıkıştan çok, sinema ortamındaki olumsuz koşullardan kaynaklanan, yeni bir düzen kurma gereksinimin kaçınılmaz sonuçlarının zorunluluğundan doğmuştur.Günümüzde ise Bağımsız Sinemacılar’ın ikinci kuşağının ortaya çıktığını ama bu kuşağın ana gövdeden farklı bir şeyler ortaya koymayıp, onu yenileyeceği yerde yinelediğini söyleyebiliriz.