Yeter, parayı veren düdüğü çalamasın artık!
Sansür ve yasaklamalardan en çok etkilenenlerden biriyim. 1980 askeri darbesi günlerinde, banyomuzdaki gariban sobada yakmak zorunda kaldığım kitapları hala hatırlar ve kahrederim. Yakalanırsak, tüm ailece başımız derde girer diye, kitapların en tehlikelilerini o sobada yakmış, daha ılımlı olanları da, naylon çuvallara doldurup, evin bahçesine rahmetli babam ile bir hazine gibi gömmüştük. Yani, sansür ve bu tür baskıların en zalimlerinin yapıldığı sıkıyönetim günlerinin evlatlarındanız. Ondan dolayı da sansür, yasaklama, baskı gibi konularda hassasiyetimiz son derecedir.
Buna rağmen, bu hassasiyet, aşırı şekilde “küreselleştirildiğimiz” son 30 senede, bizlere satılan ve adeta Batı’nın zorla kabul ettirdiği “konuşma özgürlüğü, insan hakları, basın özgürlüğü, cinsiyet belirleme özgürlüğü” türünden gelişmeler hakkında soru işaretlerini ortaya atmamıza da engel olmuyor.
ETKİ Mİ, YABANCI AJANLIĞI MI?
Bu girişi neden yaptık? Bugünlerde hararetli şekilde tartışılan, yeni bir “turuncu devrim” dalgasının temeli yapılmaya çalışılan ve Türkçeye “Etki Ajanlığı” diye yumuşatılmış şekilde çevirisi yapılan “Yabancı Ajanlık” konusu, bu yazımızın ana fikri olacak da, ondan.
İlk olarak, Batı dünyasının emperyalist patronu olan ABD’nin, dünyanın hemen her ülkesinde bu tür kanunlara karşı muhalefeti organize ettiğini, paralar yağdırdığını ve şiddetle “özgürlüklerden yana” bir merkez rolü üstlendiği görülüyor. Ama birazcık tarihten anlayanlar, aynı ABD’nin 1950-1970’lerdeki anti-komünizm kampanyalarında, binlerce insanın hayatları ile oynadığını çok iyi hatırlar. McCarthy dönemi diye adlandırılan bu vahşi baskı ve sansür döneminde, baskı gören ve hatta öldürülen Amerikalıları hafızalarımız unutmuş olamaz. Sacco ile Vanzetti’yi, Rosenberg’leri, siyahi şarkıcı Paul Robeson’u hatırlatmak bile, yeterli olmalı bu konuda.
Sevgili dostum Larry Ward’ın babası Herb, New York orkestralarında çok başarılı bir kontrabas müzisyeniydi o dönemde. Eşi Jackie ise bir balerindi. Mc Carthy baskılarının sonunda, ailece Çekoslovakya’ya kaçmışlardı. Jackie, Prag radyosu İngilizce bölümünde spikerlik yaparak geçimlerini sağlamıştı 1970’lere kadar. Sonrasında ABD’ye geri dönebildiklerinde ise, New York’ta komünist oldukları için hiçbir orkestrada iş bulamamış ve hiçbir müzisyenin gitmek istemediği, Hawaii’nin Honolulu şehrinde yeni açılan bir senfoni orkestrasında kontrabasçı olarak, Pasifik okyanusunun ortasındaki bu adaya taşınmışlar ve orada hayatlarını tamamlamışlardı.
ATOMDAN BİLE GÜÇLÜ ANTİ-SEMİTİZM BOMBASI
Bu aynı ABD, bir “demokrasi beşiği” olarak 2024 senesinde, yine aynı şekilde yeni bir McCarthy dönemi başlatmakta şimdi. Kısaca “anti-semitizm kanunu” olarak da adlandırılacak bir yasayı, hiç sorunsuz bir şekilde kongreden geçirebildiler. Buna göre, atom bombasından bile daha büyük ve güçlü bir silah sayılacak olan “anti-semitism” diye bir şey uydurdular. Aslında “İsrail’in yaptığı her şeyi sineye çektirme kanunu” olarak adlandırılması gereken bu kanun, şimdilerde sadece Amerika’da değil, dünyanın her yerinde, Demoklesin kılıcı gibi kafalarımızın üzerinde sallanıp durmakta. İsrail, 36 bin kişiyi öldürecek ve sen itiraz edemeyeceksin! Çünkü o zaman “anti-semitik” oluverirsin!
“Özgürlüğün beşiği” rollerindeki ABD, kendi ülkesinde sansürcülüğün en koyusunu yapıp, yasakçılığın en âlâsını uygularken, dünyanın geri kalan her yerinde, Batı’nın parayı verip düdük çaldırmasını engellemeye çalışan herkesin alnına, “faşist, diktatör, haydut” damgasını basıvermekte.
TAŞLARI BAĞLAYIN, İTLERİMİZİ SALALIM MI?
En son, Gürcistan hükümetinin çıkarmaya çalıştığı “Yabancı Ajan” kanununu, Turuncu Devrim yöntemleri ile engellemeye çalışan Batı’nın kendisinin bile, buna çok benzer kanunları olduğunu, çok küçük bir araştırma ile bulabilirsiniz oysa. Bizim yaptığımız 15 dakikalık bir araştırmada, kendisini Batı’nın tehdidi altında gören hemen her ülkede, buna benzer yasalar olduğunu görebildik.
Mesela, listenin başına yine bu işlerin tepesindeki ABD’yi koyalım. FARA adı verilen ve 1938’de oluşturulan yasa, siyasi faaliyetlerde veya tüzük kapsamında belirtilen diğer faaliyetlerde bulunan yabancı müvekkillerin belirli temsilcilerinin, yabancı müvekkil ile ilişkilerini ve bu faaliyetleri destekleyen faaliyetler, gelirler ve harcamalar hakkında periyodik olarak kamuya açıklama yapmalarını şart koşmaktadır.
Çok benzer bir yasa da İngiltere’den: FİRS, Birleşik Krallık siyasetinin ve kurumlarının bütünlüğünü güçlendirmek ve ülkeyi devlet tehditlerinden korumak amacıyla, belirli faaliyet veya düzenlemelerin kaydedilmesini gerektirir. FİRS, faaliyet veya düzenlemelerin gerçekleşmeden önce onaylanmasını gerektirmez.
İSRAİL’İN KANUNU DA GÜRCİSTAN’LA AYNI!
Bizim Batı hayranlarının gözdesi İsrail de, benzer bir kanunla aynı kontrolü getirir:
11 Temmuz 2016'da İsrail Meclisi Knesset, sözde "STK Şeffaflık Yasasını" onayladı. Bu yasa, İsrail'de kayıtlı ve finansmanlarının %50 veya daha fazlasını yabancı hükümet kuruluşlarından alan STK'ların, STK sicil memuruna rapor vermesini ve bu tür finansmanı tüm resmi mektuplarında ve yayınlarında belirtmesini gerektirmektedir. Yasayı ihlal etmenin cezası neredeyse 6.800 Euro kadardır.
Gürcistan ve Rusya’yı, bu “Etki Ajanlığı” kanunu konusunda diktatörlükle suçlayan Avrupa Birliği, hemen hemen aynı içerikte bir kanunla, sözde gelecek AB Komisyonu seçimlerindeki Rus etkisini engellemek istemekte! Avrupa Komisyonu, 2023'te açıklanmasından bu yana Avrupa sivil toplumunun şiddetli muhalefetine rağmen, "Üçüncü Ülkeler Adına Çıkarların Temsil Edilmesine İlişkin Şeffaflık Direktifi"ni uygulamaya devam etti. Eleştirmenler, başka yerlerdeki benzer mevzuata atıfta bulunarak, bunu "AB dış temsilciler kanunu" olarak adlandırdı. Görünüşte şeffaflığı ve egemenliği teşvik etmek için, ancak çoğu zaman muhalifleri susturmanın veya muhalifleri karalamanın bir yolu olarak, yabancı fonlu kişi ve grupları ek inceleme için seçiyor.
KÜRESELLEŞMEYİ YUTARSANIZ BÖYLE OLUR!
Son zamanlarda milli iktidarlar, küreselleşme konusundaki gevşemelerinin, milli devletlerine verdiği zararları ve manüpülasyonları etkisiz hale getirmek için, bu etkiyi organize eden, parasını veren, Turuncu Devrimleri yaptıran ABD ve Avrupa’ya karşı, aynen onların kendilerinin yaptığı türden “Etki Ajanlığı” kanunu çıkarma faaliyetindeler. Rusya’nın yanısıra, Gürcistan, Kırgızistan, Macaristan ve Kosova’nın Sırp bölge yönetimi, ülkelerinin “varlık sorunu” haline gelmiş bulunan Batı etkisini önlemenin bir yolu olarak, “Yabancı Ajan, ya da Etki Ajanlığı” kanunlarını peşpeşe çıkardılar. Elbette Batı’nın fonladığı ve kışkırttığı malum muhalefet çevreleri de, en şiddetli şekilde “fon kaynaklarının kesilmesine karşı”, sözde kahramanca mücadele etmekteler.
Türkiye de, 30 yıllık “küreselleşme hayalleri” içinde, bu konudaki tüm engelleri kaldırdığı için, şu anda dört bir taraftan saldırıya uğramaktadır. Batı’nın milyonlarca dolar fonları ile beslenen gazeteler, TV kanalları, yayınevleri, sosyal medya kuruluşları, siyasi partileri, belki de dünyanın hiçbir yerinde bulamadıkları özgürlük ve hoşgörüyü, talihsiz ülkemizde bulabilmektedir. O nedenle de, mutlaka ve mutlaka “Etki Ajanlığı” adı verilen bu yasa çıkarılıp, çok dikkatli uygulamalarla, ülkemizin geleceğine bu “yabancı unsurların” koyduğu ipotek kaldırılmalıdır. Bu konuda, çok geç bile kalınmıştır bizce. “Faşist, diktatörce, haydutça” gibi sözde eleştiriler de, yukarda örneklerini verdiğimiz ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin, aynı konudaki FİRS veya FARA adındaki kendi yasaları hatırlatılıp, bu küfürler kendilerine aynen iade edilmelidir.